“Ararat bizim taraftan daha güzel görünüyor”. Böyle demişti Karen. Gülümseyip başımızı eğmekle yetinmiştik. O zaman henüz görememiştik Ağrı manzarasını şehirden.‘Türkiye Ermenistan Normalleşme Süreci Destek Programı’ kapsamında düzenlenen Türkiye Ermenistan Çevre Aktivistleri Platform Projesi'ne katılan Genç Yeşiller'den Gizem Kastamonulu, ilk Yerevan gezisinde karşılaştığı insanları, iki ülke arasındaki benzer sorunları ve sınırları yazdı.
Sonra bir gün, Ermenistan Amerikan Üniversitesi'ni ziyaret ettiğimizde koridorlar arasında yürürken, bir anda çıktığımız camekan geçişin ardındaki görüntü, bizi olduğumuz yere çivilemeye yetmişti. Yerevan'a çok yakın, ama bir o kadar da uzak. Sanki şehir bitince Ararat başlıyor gibi, ama aslında başlayan sınırlar.
Şehrin her yanında, tablolarda, kupalarda, restoranların duvarlarında Ararat çizimlerine rastlıyoruz. Elini uzatsan tutacakmışsın gibi yakın; bulutların arasından görünen, gün batımında kızıla boyanan karlı tepeleriyle, Ermenilere hatırlattığı ve anlattığı çok şey var. Batı Ermenistan, Doğu Anadolu, Kuzey Kürdistan.. Birbirine komşu olduğu halde devletlerin düşmanlaştırdığı insanların toprakları.
Narın rüyası
Bir de nar... Narın Ermenistan için resmi olarak ne ifade ettiğini tam bilmiyordum. Oradaki arkadaşlarımızın anlattığına göre, buralarda bol yetişen, bereketi sembolize eden ve geçmişi çok eski tarihlere dayanan bir semboldü sadece. Bir başka gün bir seramik atölyesinde tanıştığımız, nar formunda türlü nesneler üreten evde bir sanatçı, bize narın içindeki her bir tanenin, soykırım sırasında Ermenilerin bir günde yiyebildikleri yemek miktarını temsil ettiğini söyledi. Narın temsil ettikleri bereketten, iyi şanstan ziyade korkunç bir tarihin sembolü olmuştu artık. Bu hikaye arka planda anlatıladursun, gündüzlerimiz nar ve Ararat temsillerine doysun; bir gece ‘kör göze parmak’ bir rüya gördüm. Ailemin Ankara'daki evindeki mutfaktayım. Belki yüzlerce nar kesmişim. Tezgah, yerler, her yer kesilmiş ama yenmemiş narlarla dolu. Ve tüm duvarlar, ellerim, yüzüm kıpkırmızı nar suyu içinde. Ailem bir sebeple evde değilmiş, teyzem ve eniştem beni ziyarete geleceklermiş. Gelip de mutfağı o halde gördüklerinde, birçok defa özür dileyip, hemen temizleyeceğimi, sorun olmadığını söylüyorum. Hayatımda suçluluk duygusunun bu kadar net bir şekilde sembolleşerek rüyama yansıdığını da görmemişimdir. Oysa ki bu rüya hanemize bereket yağacak diye de yorumlanabilirdi.
Sorunlar aynı
Aslında, yazının buradan sonrası bir gezi yazısı kıvamında konyağa, Ermeni yemeklerine ve Ermeni kadınlarına güzellemeler düzerek de devam edebilirdi. Artık bir dahaki sefere.
Bir çok kurum tarafından oluşturulan ‘Türkiye Ermenistan Normalleşme Süreci Destek Programı’ kapsamında, Hrant Dink Vakfı’nın desteğiyle Yeryüzü Derneği ve Ermenistan’daki partner örgüt ‘Forum 21st Century Young Leaders’ın yürüttüğü, Türkiye Ermenistan Çevre Aktivistleri Platform Projesi kapsamında ikisi Genç Yeşiller’den olmak üzere toplam altı kişilik bir ekiple Ermenistan’a gittik. Dört buçuk gün boyunca pek çok kişi, dernek ve oluşumla tanıştık. Bir onlar dert yandı, bir biz. Anlatılanlar Türkiye’deki ekoloji hareketinin ve ekolojik sorunlara o kadar benziyordu ki, bir sonraki adımda ne olacağını tahmin edebilirdiniz kolaylıkla. Sadece nüfusla ve ülkenin büyüklüğüyle orantılı olarak ölçeği küçültmek gerekiyordu. Peki biz, Gezi’den bir kaç ay önce Yerevan’daki Mashtot parkını korumak için başlayan, ardından yine bir kamusal ve yeşil alan mücadelesine dönüşen hareketten, güzeller güzeli Trchkan şelalesini HES’ten korumak için saçlarını kazıtan gençlerden neden habersiz kaldık? Yanı başımızdaki Sovyet zamanlarından kalma nükleer santrale Ermenistan’ı mecbur bırakmamak için ne yapabiliriz? Türkiye’de sonuncusunun da bir marifetmiş gibi avcılar tarafından avlandığı leoparlar Ermenistan’da hala varlar; ama yaşam alanları Türkiye’nin içlerine dek giriyor. Aman girmesin, biz koruyamayız diye sınırları mı yükseltsek?
Lafın kısası, Ermenistan’la ilişki kurmaya, Yerevan’ın bodrum katlarındaki barlarında, ucuza konyak içerek de başlayabilirsiniz benim yaptığım gibi. Etrafınızda zaten sizi fark edip yanınıza gelecek, size İskenderunlu, Muşlu, Kayserili büyük babalarından öğrendikleri, hatırladıkları cümleleri, kimi zaman küfürleri (size karşı asla değil) sıralayacak pek çok güzel insanla tanışır, beş dakika önce rap yapılan barı halayla kapatabilirsiniz. Sonra belki gün olur doğa için de, birbirimiz için de dayanışacağımız vakit gelir, kim bilir?