Develi’de evimizin avlusundayım. İki yaşındayım, belki üç. Mevsim yaz. Leylak ağacının altına yatırılmışım, öğle uykusuna. Biri bir şarkı söylüyor, duyuyorum. Galiba yan komşumuzda söyleniyor şarkı, Onnik Enişte’nin, Satenik Hala’nın evinde. Aramızda yüksek bir duvar var, belki on on beş metre. Şimdi düşününce nasıl öyle ayakta kaldığına hayret ettiğim, tek sıra onbeşlik taşlardan yapılı bir duvar. Ses oradan geliyor. Bir kadın sesi. Bir şarkı. Bir ilahi belki. Belki bir ninni. Huzur veren, sakinleştirici bir ses, bir şarkı.
Soeur Marie Keyrouz’u ilk duyduğumda bende bu imaj uyandı. Küçük çocukluğunuzun inançlı güvenini pekiştiren, yüzünüzde bir gülücükle leylak kokuları içinde saf bir uykuya sizi alıp götüren bir his, bir etki. Öyle temiz, öyle asude, öyle inançlı bir ses, bir şarkı. Belki bir yakarı, lakin şikayetçi değil, memnun ve müteşekkir bir dua.
Marie Keyrouz Lübnanlı bir Maruni rahibesi. Sesi çakıl taşları üstünden berrak bir su gibi çığıl çığıl akıyor. Orta Doğu-Mezopotamya bölgelerinin Yunan, Suriye, Arap kaynaklı Hıristiyan ilahilerini yepyeni bir tarzda seslendirdiği 1980’lerde yayınlanan ilk albümüyle Avrupa’yı, giderek tüm müzik alemini sarsan bir virtüoz. Maruni kilisesi esaslarına göre yetişmiş, rahibelik andını Bizans kilisesinin Melkit inanışına göre içmiş bir ruhban. Kısa sürede Doğu kiliselerinin en kadim ilahilerini benzersiz bir yorum ve ustalıkla dirilten, inanç gibi duru, katışıksız sesini, söyleyişini herkesin hayranlıkla alkışladığı bir sanatçı...
O zamanlar henüz dünya egemenlerinin Ortadoğu’yu hallaç pamuğu gibi atmaya başlamadıkları, bombaların gaz, ölüm saçmadığı zamanlar. O zamanlar henüz ABD’nin (buna Bush’ların da diyebilirsiniz) peşine taktığı hempalarıyla ölüm meleği gibi tüm bölge halklarını kıyımlara, zulme ve barbarlığa maruz bırakmadığı zamanlar. O zamanlar demokrasi yaftası altında Azrail rolündeki bombardıman uçaklarının, F15, F16, F18’lerin, Skorsky’lerin günde kaç yüz sorti yaptıklarının, Cruise’ların, uçak gemilerinin, denizaltıların, tankların, topların, zırhlı araçların, Hammer’lerin o gün kaç roket, kaç Patriot füzesi, kaç mermi yakarak kaç yüz/kaç bin insanı katlettiklerinin CNN ekranından bize canlı yayınla izlettirilmeye, bizi öfkemiz ve korkularımız içinde kıvrandırmaya henüz başlamadığı zamanlar. O zamanlar Bağdat’ın Bağdat, Şam’ın Şam, Beyrut’un Beyrut olduğu zamanlar... Öteki zamanlar, içimizdeki umudun ve ışığın hoyratça söndürüldüğü o öteki zamanlar, o öteki onyıllar daha sonra geldi. Ve bitmedi, tükenmedi, zulmü, hıncı, kini geçmedi, o çağ bir türlü tamamlanmadı, sona ermedi... Soeur Marie Keyrouz o insan yangınının içinde başladı ilahilerine, ne güzel ki, onun sesi de kesilmedi, ilahileri sürüyor.
Marie Keyrouz Festival çerçevesinde İstanbul’a da geldi. Heyecanlar içinde, konserine koştuk. Mariam Makeba’ya reva görülen muameleye o da tabi tutulmuş, konseri o menhus Spor Sergi Sarayı’na konmuştu. “Spor Sarayı”nın berbat akustiğinde kendisinden özür dileyen bir eziklik, bir mahcubiyet içinde bu müthiş kadını dinledik, onun sade rahibe kılığına bürünmüş huşu içindeki temiz ve saf yüzünü, semaya çevrili gözlerini seyrettik.
Marie Keyrouz’un bende 3 albümü var: Chant Sacres Melchites; Chant Traditionnel Maronite; Chant Byzantin. Örneğin 5. yy.da kurulan kadim Maruni kilisesi ilahilerinin tipik Arap müziği geleneğinde nasıl seslendirildiğini, bunun sizin üstünüzdeki etkisini görür, o dilin tadını alır, ister küçük, loş bir kilisede, ister koskoca bir katedralde, bu ilahi sesin sizin ateist kulaklarınızda bıraktığı sadayı hazmederek, içinizde bir erinç duygusu, hayranlık içinde dinlersiniz.
Soeur Marie Keyrouz’u ilk duyduğum, dinlediğim zamanın üstünden onlarca yıl geçti.
Müzik tuhaf bir şeydir, duyguları alır bir başka boyuta taşır; daha önce tanımadığınız yürünmemiş bir yola, çıkılmamış bir yolculuğa götürür, yeni bir bilince, hazza taşır. Bazen yaşantılarınız üstüne tam oturur, o anların, o duyguların sizin indinizde sembolü haline gelir. Bunu Mozart’ı, Betthoven’ı, Bach’ı dinlerken de hissedersiniz, bir sevdiğinizin, bir kaybın, bir acının, bir hasretin, bir mutlu cennetin habercisi olarak çıkagelir; bazen de bir türkü alır sizi derin sızıların, özleyişlerin iklimine götürür. Marie Keyrouz’un müziği, ilahileri, size tanıdık gelmese de, umudu, bir başka dünyanın varlığını sakince ve özlü bir inançla gelir kalbinize yerleşir.
Dinleyin. Bana hak vereceksiniz.