Bienalle Mıhitaryan’a dönüş

Bu yıl Venedik Bienali’nde Türkiye’den ve Diaspora’dan 16 Ermeni sanatçıyı bir araya getiren Ermenistan pavyonunda Hera Büyüktaşçıyan da bir çalışmasıyla yer alacak. 1717’de San Lazzaro’da Mıhitar Abba tarafından kurulan tarihi manastırda düzenlenecek olan sergi, yıllarca İstanbul’daki Mıhitaryan Okulu’nda öğrenim gören Büyüktaşçıyan için özel bir anlam ifade ediyor. “Bu davet, kimliğime dair gölgede kalan birçok şeyi daha net görmemi sağladı” diyen sanatçı, okulunun temellerinin atıldığı adaya, geçmişten gelen titreşimleri çağdaş sanatın diliyle yeniden yorumlamak üzere dönüyor. Büyüktaşçıyan, bienal için hazırladığı iki projede, ‘dil’ aracılığıyla, sergi mekânının kimliğini oluşturan çeşitli hikâyeler ile kendi sanatsal pratiği arasında kuvvetli bir bağ kuruyor.

56. Venedik Bienali’nde yer alacak olan Ermenistan pavyonunun 1915’e ithaf edilen sergisine davet edildiğinizde ne hissettiniz? 

Venedik Bienali’ne ilk kez katılıyorum. Sembolik ve nadiren bir araya gelen unsurların bulunduğu Ermenistan pavyonunun bir parçası olmak benim için bambaşka bir anlam taşıyor. Bu davet, kimliğime dair gölgede kalan birçok şeyi daha net görmemi sağladı. Serginin San Lazarro Adası’ndaki Mıhitaryan Manastırı’nda yapılacak olması, buradaki Mıhitaryan Okulu’nda büyümüş biri olarak beni ayrıca mutlu ediyor. 2013’te San Lazzaro’ya yaptığım ilk ziyaret, kimliğimle ve en çok da Ermeni diliyle olan ilişkimin farklı bir boyuta geçmesi açısından bir dönüm noktası oldu. Bana manastırı gezdiren Hayr Yeğya, Mıhitaryan mezunu olduğumu duyduğunda “Bir gün buraya dönüp, bu toplumun bir parçası olarak burada bir iz bırakmak senin vazifendir” demişti. Bundan bir yıl sonra, Ermenistan pavyonunun küratörü Adelina Cüberyan von Fürstenberg tarafından sergiye davet edildim; bu benim için çok heyecan verici.

Son dönemde, başta ‘Kudüs Sergisi - VII’deki enstalasyonunuz olmak üzere, mekâna özgü yerleştirmeleriniz çok dikkat çekti. Venedik’te de bu tarihi manastıra özgü bir çalışma mı yapacaksınız?

Evet. Ancak, Kudüs Sergisi’nde olduğu gibi mekânı fiziksel anlamda dönüştüren bir yerleştirme olmayacak; San Lazzaro’nun geçmişi ve taşıdığı çok katmanlı kimliğe dair bir çalışma yapacağım. San Lazzaro, çok kuvvetli titreşimleri ve zengin bir ‘aura’sı olan bir mekân. Sadece taşıdığı kimliğe değil, hayata ve dünyaya dair tüm bilgileri bünyesinde saklayan ve içine girenleri farklı zaman katmanları arasında yolculuğa çıkaran bir yer. Gerek fiziksel, gerek manevi anlamda çok baskın bir yapısı var. Çalışmam da, mekânın yüzyıllardır taşıdığı bir özelliğe yeniden işlev kazandırmaya yönelik olacak.

Nasıl bir özellik bu?

Dil, Mıhitaryan tarikatını Venedik’e kadar taşımış olan Sivaslı Mıhitar Abba, Lord Byron ve matbaa... Dil, bütün bu elemanların omurgasını oluşturuyor. Anadolu’dan Konstantiniye’ye, oradan da Mora’ya ve son olarak Venedik’e kadar, sadece teolojik bir eğitim vermekle kalmayıp, aynı zamanda kendini Ermeni dilinin gelişimine adayan Mıhitar’ın temelini attığı manastır, bir eğitim kurumu olarak, kurulduğu andan bugüne dek işlevini sürdürmüş ve kurulduğu dönemde Avrupa’nın en önemli çok dilli matbaalarından biri haline gelmiş. Özünde barındırdığı bilgiyi ve dili bir hazineye dönüştüren bu sessiz ada, dönemin önemli düşünür ve sanatçılarının uğrayıp kendilerinden bir şeyler kattığı bir platforma dönüşmüş. Bunlardan biri de tüm zorluklarına rağmen Ermeni dilini öğrenmek için adaya gelen ve dönemin en önemli Ermenice-İngilizce dilbilgisi kitabını yazan Lord Byron. Bütün bu katmanlar üzerinden ilerleyerek, hikâyedeki kendi yerimi ve anadilimle ilişkimi de göz önünde bulundurarak, uzun süredir derin bir uykuda veya bir nevi görünmez halde olan dilin ve onun taşıdığı zengin kültürün yeniden görünür olmasını sağlamaya çalışıyorum. Sergide yer alacak olan iki çalışmama paralel olarak bu hikâyelerden hareketle yazdığım bir öykünün Türkçe, Ermenice ve İngilizce versiyonlarının yer aldığı bir kitap da yayımlanacak.

Ermenistan pavyonu sanatçılarından Haig Aivazian, serginin teması olan ‘Armenity’ (Ermenilik) kavramı ile Ermeni toplumunun köklü kültürünün ve geçmişinin tek bir olaya indirgeniyor olmasını eleştirmişti. Sergiye davet edilen sanatçıların hepsini çok önemli bulduğunu ama aralarında, ‘Ermenistan dışında yaşayan Ermeniler’ olmalarından başka bir ortak nokta göremediğini söylemişti. Siz bu eleştiriler konusunda ne düşünüyorsunuz?

Haig’a bazı açılardan katılıyorum. Sadece tarihin değil, her şeyin çok çabuk tüketildiği ve tek taraflı anlaşılmaya müsait olduğu bir dönemde yaşadığımızı düşünürsek, böyle bir algının varlığı yadsınamaz. Ancak Ermenistan pavyonunun ana teması olan ‘Armenity/ Hayutyun’, benim için tarihin acı karanlığının ötesinde, Ermeni kültürünün ve kimliğinin çok katmanlılığının yarattığı zenginlikle bağdaşıyor. Serginin Mıhitaryan Manastırı’nda yapılması, bu zenginlik ve çok katmanlılığın görünür kılınması ve hatırlatılması açısından da ayrı bir önem taşıyor.

Sergide yer alan sanatçılar, çeşitli coğrafyaların enerjilerini ve hikâyelerini taşıyor. Bu açıdan baktığımızda, sahip olduğumuz ortak etnik kimliğin ötesinde benzerlikler göstermememiz son derece doğal. Belki de bu çeşitlilik ve farklılıkların bir araya gelişi, hepimiz için bambaşka bir gerçeklik oluşturacak. Belki de bu sergi sayesinde, birbirine çoğunlukla belirli bir mesafeden bakmaya alışmış sesler bir araya gelip birbirini keşfedecek. Böylece soykırımın 100. yılı anısına yapılan bu buluşma daha da anlam kazanacak.

Benim için bu sergiyi ilginç kılan noktalardan biri de, Diaspora sanatçısı olmamam ve yuvamı, her şeyin başladığı yeri bünyemde taşıyor olmam.

Sizce ‘Büyük Felaket’ gibi olaylara göndermeler yapan sanatsal etkinliklerin, sorunların çözülmesi yönünde ne gibi faydaları olabilir?

Bu tür etkinlikler, öncelikle kendini, karşındakinin veya ‘öteki’ olarak nitelendirdiğin insanların yerine koyarak, geçmişi anlamlandırmak açısından önemli bir işleve sahip. Bunların, ‘Büyük Felaket’ üzerinden geçmişe dönük bir tanıklık sunarken, tek bir noktaya takılı kalmadan, resme daha geniş bir açıdan bakmayı sevk eden bir yanı olmalı. Bu, toplumun yaşadığı değişimin hayatımızın birçok alanına yayılmasına da yardımcı olacaktır.

Kategoriler

Kültür Sanat Sergi



Yazar Hakkında