Modernite ve Postmodernite yeniden

Hâlâ modern, modernite, postmodernite kavramlarına dair kafa karışıklığı devam ederken Mehmet Küçük’ün yeniden yayımlanan Modernite versus Postmodernite kitabı ilgiyi ve yeniden tartışılmayı hak ediyor.

Nuriye Bilici

Mehmet Küçük kimdir? Yayımlandığı zaman kitabı kadar kendisi hakkında da büyük tartışmalar çıkan yazar, 1962 yılında Eskişehir’de doğar. ODTÜ Sosyoloji’den mezun olduktan, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisansını tamamladıktan sonra, bir süre çalışmalarını sürdürdüğü fakülteden 1999’da istifa eder. Bundan sonra 2002’deki erken ölümüne kadar doksanların başından beri sürdürdüğü sosyal bilimler çevirilerine adar kendisini. O zamana kadar Türkiye’de bilinmeyen ya da çok az bilinen pek çok düşünürün eserlerini Türkçeye kazandırır. Batı’da yirmi yıldan fazladır tartışılan postmodernizm yaklaşımını, bu konuda farklı teoriler geliştiren bilim insanları da dahil olmak üzere dilimize çevirerek literatürü zenginleştirir. ‘Bizdeki akademisyenlerin bilim adamı olmaktan ziyade memur’ oldukları şeklindeki saptamadan hareketle, yer yer oldukça öfkeli bir söylem de kullanarak, çoğunlukla anlaşılmayan ya da yanlış anlaşılan postmodernite kavramına açıklık kazandırmaya çalışır. Bu amaçla çeviri metinlerden derlediği Modernite versus Postmodernite kitabına bir makale de kendisi ekler.

Modernite nedir? A. Jeannire’e göre ister olumlu, isterse olumsuz değerlendirilsin, gündelik yaşamda ve kültürde modaya uygun tutumlara ‘modern’denir. En dikkate değer değişiklikler, kaynaklarını teknik ilerlemede ve onun emek dünyası ile endüstriyel alanda yol açtığı altüst oluşlarda bulur. Bu nedenle kimileri de modernite sözcüğünü, iyi bilindiği ve tersine çevrilemez olduğu iddia edilen, zamana ve mekana dahil oluş biçimimizi altüst eden üretim düşkünü bir türeve bağlar. Endüstriyel yapı, tekbiçimleştirici bir sıra düzeni dayatır ve ekonomiler ve devletler, bireyler arasında çözülemez karşılıklı bağımlılıklar yaratır. İşte modern budur.

Modern kültüre gelince, çoğunlukla medya temalarının basitleştirlmesinden başka bir şey değildir ve kolayca bir modayla karıştırılır. Aslında ‘modern’, radikal bir değişmeden sonra ortaya çıkanı adlandırır ve insana olduğu kadar çevresine de uygulanır. Modern dünyanın tarımsal dünyanın yerini almasıyla yeni bir dünya görüşü belirmiştir. Modern olmak, artık düne ait olmayan ve başka yöntemlerle ele alınması gereken bir dünyada yaşamak demektir.

Moderniteye geçişi belirleyen bilimsel, siyasal, kültürel, teknik ve endüstriyel devrimlerdir. Bu dört devrim birbirine esnek bir tarzda bağlıdır. Bir alanda modern, bir alanda geleneksel olunabilir. Örneğin siyasette modern olunurken, aynı zamanda geleneksel üretim tarzına bağlı olunabilir. Ya da bir bilim insanı kendi özel alanında modern olabilirken, kültürel bakımdan tamamen geleneksel olabilir. Bireylerde eşanlı olarak gelişmeyen bu moderniteler oyunu, modern toplumlarda başlı başına siyasal bir sorun haline gelebilir. Bu da postmodernite konusunu gündeme getirir.

Postmoderniteden söz edilebilir mi? Bilimsel, siyasal, kültürel ve endüstriyel alanların tarihinde ve bunların iç içe geçişiyle ortaya çıkan ve bizi yeni bir çıkışa yönelten kritik bir nokta var mıdır gerçekten? Modern dünyadan, Newton ve Einstein’ın dünyasının Ortaçağ dünyasından farklı olduğu kadar farklı yeni bir dünya mı doğmuştur?

Postmoderniteden söz edenler daha çok kültürel ve endüstriyel devrimler üzerinde yoğunlaşmaktadırlar. Onlara göre bu iki devrimden esaslı bir kopuş olmuş gibi görünüyor; Kesin olarak tarihlendirilememesine rağmen kültürel kopuş aşağı yukarı altmışlı yıllarda ortaya çıkmıştır ve bu dönemde değerlerin büyük dönüşümler geçirdiği gözlenmektedir. Anarşi, hiyerarşinin; tasarım yaratının yerini almış, bireysel özgürlük, kolektif değerlere üstün tutulur olmuştur.

Endüstri alanında dönüm noktasını belirleyen ekonomik krizdir. Savaş sonrasının ekonomik büyümesi, kendisini sorgulayanlarla karşı karşıya kalmış, emeğin örgütlenmesi dünya ölçeğinde allak bullak olmuştur. Yetmişlerden bu yana süratli bir değişiklikler dönemi yaşanmakta ve belirsizlik gelişmeye duyulan inancı aşmaktadır.

Bu tür saptamalar yayılıp çoğaldıkça en sonunda pozitivizm, rasyonalite, bilim ve tekniklerin gelişmesine duyulan inanç ve standartlaşmış nesneler üreten endüstrinin büyümesiyle karakterize edilen bir modernizm ile toplumsal çeşitliliği ve parçalılığı benimseyen bir postmodernizm karşıtlığına ulaşılmıştır. Kimilerine göre postmodernite enformatiğin ortaya çıkışıyla belirlenmektedir. Postmodern çağ enformasyon kullanımının, üretimle ilişkili her alanda, enerji kapasitesinden daha büyük bir önem kazandığı andan itibaren başlamaktadır.

Postmodernitenin varlığını savunanlar, tarihsel dönemleri hesaba katmamaktadırlar. Neolitiğin tarımsal dünyası avcı-toplayıcı dünyadan nasıl ayrıldıysa, modernite de yerleşik çiftçilerin dünyasından kopuştur. Yine de bu tanımlama içinde pek çok kuraldışı düşünceyi barındırmaktadır. İçinde bilimin gerileyişi, görecelilik ve bireyciliğin değer kazanışı, her alanda temel ilkelerin geçersizleşmesi ile insan faaliyetlerinin anlamı üzerinde kaygılı bir belirsizlik bulunmaktadır. Denilebilir ki postmodernite, bilimin kesinliklerinden genelleştirilmiş bir belirsizliğe geçişi karakterize etmektedir. Özetle, postmoderniteden söz edenlerin tümü günümüz dünyasının ağır bir bunalımdan geçmekte olduğu saptamasını yapmaktadırlar.

Yıllar içinde bu konuda yayınlanmış sayısız kitaba ve tartışmaya rağmen, biraz da kavramın kendisinden kaynaklanan bir kafa karışıklığı halen devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Say Yayınları tarafından gözden geçirilerek yeniden yayınlanan Modernite versus Postmodernite, tam da bu nedenle ilgiyi ve yeniden tartışılmayı hak ediyor.

Modernite versus Modernite

Mehmet Küçük

Say Yayınları

Ekim 2011, s. 528

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ