NAZAR BÜYÜM

Nazar Büyüm

DÖNÜP BAKTIĞIMDA 

19 Ocak 2015. Bir şey değişti mi? Ne değişti? - Kırkbirinci gün

Umudun sesi olmuş bir “mucize insan”dı. Bir sis çanı gecenin içinde.

Onun ıssız çığlığı, bir çember içine geri çekilmiş, kozaları içine kapatılmış kendisi gibi olanları bir araya gelmeye çağırırken boğuldu. Değişimin, dönüşümün ancak acıyı dillendirmekle, sesleri birleştirmekle olabileceğini haykırırken susturuldu Hrant Dink.

Katırtırnaklarına neden katırtırnağı dendiğini merak ederken öldürüldü o.

Bunca acı, bunca yoksulluk, bunca eşitsizlik, bunca adaletsizlik varken, insanın sesini yükseltmeden nasıl yaşayabildiğini merak ederken öldürüldü. 

Sorgulanmayan, soru sorulmayan durumlarımızın niçin sorgulanmadığına dürüst gözleriyle şaşarken öldürüldü.

İnsanlığın niçin böyle olduğunu, insanların niçin böyle olduğunu bir türlü anlayamazken öldürüldü.

Üstüne ne örtseler görürdük yiğit gövdesini. Başını, iki ayağını, sevgiye uzanan yiğit ellerini bize bırakırken öldürüldü.

Orta yere, bakıp koklayıp isyan edeceğimiz, kıpkızıl kanayan bir karanfil bırakırken öldürüldü.

Bıraktığı yerden alıp yakamıza taktığımız solmayan bir  karanfildir artık Hrant.

İsyanın, başkaldırının, ıssız çığlıkların kızıl karanfili. İnsanın insana ettiği bu zulüm bitmedikçe takıp bakıp koklayacağımız, acımızı koyultan kan renginde bir karanfil.

Korkularımızın, yitikliğimizin, sindirilmişliğimizin karanlığında ışıyan bir karanfil.

İnsanları katledebilen bir bütün ülkenin, bir bütün halkın beynine sıkılmış bir sorudur

artık Hrant : Daha ne kadar?

Daha ne kadar teslim olacağız kör karanlığa?

Daha ne kadar sürecek umarsızlığımız, yarınsızlığımız?

Daha ne kadar dilsiz-sağır bakaduracağız çağa, uygarlığa?

Daha ne kadar hasret kalacağız sevgiye, barışa, kardeşliğe?

Söylemimize “birlik ve beraberlik”, eylemimize dışlama ve düşmanlık

daha ne kadar egemen olacak?

Daha ne kadar yabancı olacağız kendi yurdumuza, ocağımıza?

Daha ne kadar kilitli kalacak vicdanımız, aklımız, yüreğimiz?

Daha ne kadar boğulacağız susuz bir denizde?

Daha ne kadar kulak tıkayacağız kendi çığlığımıza?

Daha ne kadar kan akıtacağız uyanmak için?

Daha ne kadar acılar içinde kıvranacak Anadolu?

Daha ne kadar yaşayacağız bu labirentte soru sormadan?

Ne zaman başlayacak bizim insanlık tarihimiz?

Ey ülkemin insanları!

Ayaklarımız üstünde doğrulup yükselmek için neyi,

daha ne kadar bekleyeceğiz?

(Radikal-1 Mart 2007)