Uzun süredir Türkiye’de olmadığım için Fatih Akın’ın ‘The Cut’/Kesik filmini izleyememiştim, döndüğümde kesin gösterimden kalkmıştır diye düşünürken Ataköy’de bir sinemada gösterildiğini duyar duymaz filme gittim. Sinemada ikisi Ermeni toplam sekiz kişiydik. Filme girmeden içecek birşeyler alırken satış elemanı olan kişi ‘çok güzel ve etkileyici bir film çok beğeneceksiniz’ dedi. Ona daha önce hiç 1915’le veya Ermenilerle ilgili birşey bilip bilmediğini sordum, hiç bir fikrinin olmadığını, film sayesinde birçok şeyi öğrendiğini, filmin kendisine çok dokunduğunu söyledi. İki tarafı da suçlamadan bir bakış yansıtan Fatih Akın’ı övdü. Bu kısa konuşma filme girmeden bir umuttu benim için. Film nasıl falan ayrı mesele ama bu filmin yapılması sırf bu gibi tepkiler için bile çok değerli. Neticede ‘suçlu’ hissetmeden ‘üzgün’ hissedebilmek de mümkün.
Milyonlarca hikâyeden biri…
Ayrıca film sinematik açıdan vasat veya kötü bir film değil, milyonlarca hikâyeden sadece bir tanesi. ‘Şu eksikti, bu eksikti’ diye eleştiriler okumuştum, ama bu öyle bir hakikat ki hangi film çekilse hep birşeyler eksik kalacak, neticede milyonlarca hikâye var...
Filmi izleyen iki kişi Kürt, diğer dördü Türk’tü, her biri ayrı ayrı etkilendi, kimisi yeni, kimisi bilindik hakikatlerin görselleşmiş haliyle ayrıldılar salondan.
Arada sohbet ederken Kürt olanların nenelerinin Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeni olduğunu öğrendim. İçlerinden biri filmi ikinci kere izlemiş. “Geçen hafta filmi Florya’da izledim, üç kişiydik, nasıl olur da salonlar dolmaz! Türkiye’deki Ermeniler de ilgisiz gibi gözüküyor, hatta korkuyorlar galiba” dedi. Hasılata bakınca 5 Aralık tarihinden bu yana sadece 20.661 kişi filmi izlemiş. Bu rakama tekabül eden oran Türkiye nüfusunun yüzde 0,5’i dahi değil.
Bu filmi kim izlerse o kesiği boğazında hisseder, kiminin soykırımı, bir başkasının kesimi, bir diğerinin kıyımı; aslında anlatılan hepimizin hikâyesi ve Fatih Akın bunun bilinciyle milyonlarca hikâyeden birini cesaret edip anlatmış. Nasıl ki bilmeye cesaret et denir, anlatmaya cesaret etmeyenler olmadıkça bilmek çok da mümkün değil.
Keşke filmin sonrasında imkânlar yaratılsa, defterler açılsa ve izleyenler hislerini dile dökse ya da tartışma ortamları olsa da konuşsak. Daha birçok mevzuyu yeni yeni konuşmaya başladık, kelimelerimizi yeni yeni buluyoruz ve 2015’de en çok anlatmaya, konuşmaya ihtiyacımız var. Filmin başkarakteri Nazaret Manukyan dilsizleştirilmişti. Bu dilsizleştirme hem yüzyıllık suskunluk için çok yerinde bir metafordu hem de yönetmen tarafından yapılan zeki bir hamleydi. Kelimelere yüklenen koca anlamlardan böylece kaçınmış Fatih Akın ve o dilsizlikte her izleyenin kendi kelimelerini bulmasına yardımcı olmuş...
‘Yeni Türkiye’de kaç kişi izleyecek?
Film herhangi bir yönetmenin elinden çıkmış da değil üstelik. Fatih Akın sinema dünyasının pirlerinden, film çok profesyonel bir çalışmanın ve 16 milyon avroluk bir bütçenin ürünü. Bir yandan böyle bir filmin yapılması umut verici ve bir tartışma platformuna vesile olması da önemli. Öte yandan iki milyon kişinin bu filmi izlemesi hayalci olsa da ‘Yeni Türkiye’de 200.000 kişinin bu filmi izlemesi soykırımla yüzleşme meselesinde umut olurdu. Filmin seyirci sayısının 20661 kişi ile sınırlı kalması düşündürücü.