Kötülüğü kötülükle, vahşeti vahşetle protesto etmek nasıl bir mantıktır sizce? Savaşa, silaha, bombalara, katliama ve de bilumum vahşete isyan ederek, taşlı sopalı, molotoflu, hatta pompalı tüfekli eylemler yapmak ne demektir? Masum insanları acımasızca hedef alan, kestikleri kafalarla top oynarken kahkahalar atıp eğlenecek kadar insanlıktan uzak yaratıkları protesto etmek için, ortalığı kırıp dökmenin, başka masum insanlara savaş ortamı yaratmanın anlamı ne? Mahalle aralarında arbede çıkarıp, orayı burayı ateşe vermek, camlar kırmak, arabalar parçalamak, gelene geçene saldırmak, öldürmek, protesto eylemi midir?
Son birkaç yıldır, ülkenin dört bir yanında, durmadan eylem yapılıyor. Hem de her şey için... Günden güne şiddeti artan, vurdulu kırdılı, silahlı eylemler. Yahu, bu kadar kolay mı bulunuyor bu silahlar? Hafta boyunca süren Kobanê’ye destek eylemlerinde ölen ölene... Bazılarına polis, gaz ve tazyikli suyla müdahale ediyor, bazılarında ise buna gerek bile duymuyor. Zira bir yerde bir amaçla yapılan bir eylem varsa, mutlaka bir de karşı eylem oluşuyor. Bir eylemde, bir grup eylemci, ‘tekbir’le karşı eylem yapan bir başka grup eylemciyle kıyasıya dövüştü. Ölenler oldu. Sözde haksız ölümlere isyan ediyorlar. İçi yanmasa insanın, gülesi gelir; önce tekbir okunuyor, sonra İstiklâl Marşı söyleniyor. Olan, her iki uçla da ilgisi olmayan, belki de olup bitenden bile bihaber, masum vatandaşa oluyor. Otobüslerin camlarını kırdılar, turist otobüsüne çarptılar. Ülkemize sözde döviz getiren bir dolu ‘yedi yabancı’nın, korkudan dilleri tutuldu. Aralarında yaralananlar oldu. Karmaşanın arasına ambulans bile giremedi.
Akıl sır erecek gibi değil. Polis bazen bu gibi durumlarda “Yiyin birbirinizi ulan” moduna giriyor zahir. Mesela geçenlerde öyle oldu. Düşmanla savaşır gibi karşılıklı silahlar patladı, evlerin camları kırıldı, insanlar yaralandı, polis hiç ortalıkta yoktu. Ki, gelip gaz sıksa, ilaçlı su püskürtse, plastik mermi atsa daha mı iyi olurdu? Bilemeyeceğim artık. İki ucu şeyli değnek yani... Aman, bu konuyu uzatmayacağım. Her an dillerde zaten.
Galiba insanlığın sonu yaklaşıyor, gidişat iyi değil. Herkes her şeye isyan durumunda, dünyanın her yerinde eylemler var. Kıyamet dedikleri bu olsa gerek. Uygarlık, özellikle teknolojik açıdan üst seviyelere ulaştığında, insanlığın kendi kendini yok edeceği, hatta bunun birkaç kez gerçekleştiği de söylenir ya, bu kez de eylem eyleye eyleye biteceğiz sanırım.
Dünya, aldığı tahribatı nasılsa onarır, üzerinde insan denen parazitler olmayınca. İnsanlık ise binlerce yıl geri gider, sağ kalanlar varsa –ki herhalde bunlar zenginler olur– her şey baştan başlar. En hazini şu ki, topun ağzında ülkemiz var gibi görünüyor. Böyle devam ederse, önce biz gideceğiz karambole. Korkarım, pisi pisine harcanacak bu ülke.
Yaşlı bir dostum demişti ki bir gün, “Bu memleketi ne oldururlar, ne öldürürler, yalnızca sömürürler. İpler ellerinde, bazen acık salıverirler, baktılar ki biraz kımıldandı, belini doğrulttu, bir parmak atıp ortalığı bulandırırlar, ipini de biraz çekerler. Hele belini yeniden doğrultana kadar oyalansın acık diye.” Doğru söze ne denir... Demek ki ülkecek her seferinde bu topa geliniyor. Niye? Bence kimi cepler dolsun diye. Birileri yükseklerdeki fanuslarda, daha çok refah içinde, daha korunaklı, daha keyifli yaşasın diye, birileri ölecek. Ölecek ki, hor kullanılmaktan tükenme raddesine gelen tüm doğal kaynaklar onlara kalsın. Bir acayip çark dönüyor, durdurmak âdeta imkânsız. Dünyaya bir uyuşturucu belası salınıyor, tüm engellemelere rağmen yayıldıkça yayılıyor. Ben o engellemelere de inanmıyorum, zira çok para ediyor. Ondan gelen paralarla silah üretiliyor. Ki o da çok para ediyor. Eh, tabii, savaşlar olacak ki silahlar satılsın.
“Gerçekleşecek tek bir dileğin olsa ne dilerdin?” sorusuna “Dünyadaki tüm silahlar birden yok olsa” demiştim bir kere. Soruyu soran, “O zaman milyonlarca insan aç kalır” demişti. Her şey para için. Bir ürünü vazgeçilmez kılmak için, ona olan ihtiyacı sürekli hale getirmek de para musluğunu açık tutmak. Hani bir söylenti var, inanmak istemediğimiz; kanser ilaçları o kadar para getiriyormuş ki, hastalığın çaresi bulundu ama dünyaya açıklanmıyor diyorlar ya... İşte onun gibi.
‘Beşinci Element’ filminde, ölümcül silahlar yapıp, onları kötü uzaylılara bile satan ve durmadan olay çıkaran, zengin ve kötü bir adam vardı. “Bunları neden yapıyorsun?” sorusuna, masada duran bardağı göstererek “Bu bardak burada dururken, önemli bir şey değil” diyor. Sonra onu yere atıp kırıyor ve “İşte şimdi önemli oldu. Bunu temizlemek için bir dolu alet yapılıyor, bir dolu insanın karnı doyuyor” diyor. İyi bir örnek midir bilemedim ama geliverdi işte aklıma.