İdeolojik ve ahlaki ima içeren anlamıyla “affedersiniz” lafını ilk olarak 1974 yılında duydum. Belki daha önce de duymuşumdur ama aklımda kalanı bu. Tatil için ailece Serifos Adası’na gitmiştik. Bir pansiyonda kalıyorduk. Komşumuz, ellili yaşlarında bir kadındı. Daha genç görünmeye çalışıyordu; saçları sarıya boyalı, mayosu oldukça açık(layıcı), sesi tizdi. Yanında genç bir erkek vardı. Hallerinden, kadının sıradan bir cahil, erkeğin de jigolo olduğu geldi aklımıza. Kendi işine bakan değil de, etrafı süzen, kollayan, dedikodusunu yapmak için komşusunu izleyen insanlar vardır, onlardandı. (İtiraf ediyorum, biz de onları yan gözle izliyorduk!) Mecburen selamlaşıyorduk. Bir gün, lokantada yedikleri barbunya balıklarını övdü. Büyükmüşler; “Affedersiniz, nah şu kadar” deyip, elleriyle yirmi beş santimi gösterdi. (Yunancası “me to simbathio”) Önce affedilecek ne var diye düşündüm, sonra anladım: Kadın yirmi beş santim deyince aklına hep belli bir şey geldiği için affımızı diliyordu. İnsanın bir şeye saplantısı varsa tabii ki aklında hep o canlanır. Bu kadın, on santimden yarım metreye hangi nesneden söz etse “affedersiniz” diyeceklerdendi.
O af dilemesi bize çok tuhaf gelmişti. Yıllardır eşimle aramızda fıkra gibi kullanıyoruz. Ne zaman bir nesnenin boyundan söz etsek “affedersiniz” der güleriz. Ama o kadına haksızlık da etmemeliyiz. Terbiyeli davranmak istedi. Belki de bize olan saygısından dolayı, ayıp saydığı bir şeyi hatırlattı diye özür diliyordu. Demek istediğim, terbiye iyi bir şey de, neyin ayıp olduğu insandan insana değişiyor. Tabii, her birimizin saplantıları da farklı. Başka bir deyişle, her birimizin terbiyesi, kendi iç dünyasını ve algılarını da ortaya çıkarır. “Affedersiniz” dedikten sonra söylediklerimiz neyi ayıp, yakışıksız, çirkin vb. saydığımızı gösterir. “Sözüm meclisten dışarı” ifadesi de buna benzer. Ardından gelen kelimeler olumsuzluk içerirler.
Şimdi affınıza sığınarak, ‘af’la ilgili olarak Rumlardan, Ermenilerden, Yahudilerden, Kürtlerden, Gürcülerden söz etmek istiyorum. Bu yazıyı Yunanistan’da, Yunanlılar için, Yunanca yazıyor olsaydım, Rumları listeden çıkarır, herhalde Türkleri dahil ederdim. Çünkü formülü anlamışınızdır: “Affederseniz” bir terbiye ilanıdır ve ayıp/kötü bir şey anılırken kullanılır. Bu yüzden, Türkiye’de “Türk” derken “affedersiniz” denmez, “Rum/Ermeni” derken denir; Yunanistan’da da “Rum” derken denmez, “Türk” derken denir. Ermenistan’da tabii ki “Ermeni” derken af dileyen olmaz. Yani, milli paradigma içinde bu söylem çok doğal. Kimin kimi ötekileştirdiği, kimin ‘olumlu’, kimin ‘olumsuz’ olduğunu her millet üyesi bilir. Genellikle her ulus-devlet içinde bu tür söylemler normal karşılanır, şaşkınlığa neden olmazlar.
“Affedersiniz Rum” (veya Ermeni) demek terbiyeden doğan normal bir davranışsa, böyle bir laf eleştirilebilir mi? Bence bu lafı edenin, en başta terbiyeli davranmaya çalıştığını teslim etmeliyiz. Muhatabına karşı saygılı olduğunu göstermek istiyor, kuşkusuz. Ayıp/kötü bir lafı öyle uluorta ağzından çıkarmıyor. Kelimelerin çağrışımları olumsuzsa ve konuşan terbiyesini göstermek istiyorsa, tabii ki “affedersiniz” diyecek. Çok doğal bir şeyin söylendiğini, muhatabının şaşırmamasından anlıyoruz. Biri “Affedersiniz” diyor, öbürü de “Ne var affedecek!” diye şaşırmıyor. Yani bu ‘af’ söylemi belli ortamlarda karşılıklı anlaşılırdır, doğaldır. Böyle bir söylem normal sayılıyorsa o insanlar aynı görüşü paylaşıyor demektir.
Etnik azınlık gruplarıyla ilgili belli bir anlayışın toplum içinde çok yaygın olduğunu görüyoruz. Aynı havada olan ‘gâvur’, ‘kefere’, ‘Ermeni dölü’, ‘Rum çocuğu gibi’ sözler, aşağılama kelimeleri olarak yaygınca kullanılır. ‘Yahudi’ de öyle. Onun için, bazen Rum/Yunan yerine “Helen”, Yahudiler için “Museviler” diyenler oluyor, terbiye icabı. Tersine bir söylem, yani Ermeni, Rum, Yahudi’yi ve ötekileştirilmiş başkalarını normalmiş gibi af dilemeden ağza almak, toplumun büyük kesiminin anlayışına ters düşmek olur. Bunu özellikle siyasiler istemez, yadırgayanlar olabilir.
Toplumun geneli ve sıradan vatandaş öyle, yani yukarıda anlattığım gibi; öte yanda, dünyada ve Türkiye’de ırkçılığa, kin söylemine, ötekileştirmeye, –çoğunluktan– farklı olanı hor görmeye karşı çıkan bir azınlık da bulunuyor. ‘Azınlık’ derken ille de Ermenileri, Rumları vb. kastetmiyorum, çünkü bu kesim içinde de eski kafa ırkçıları vardır. Bu yazıdaki ‘azınlık’ sözü, ötekileştirme olayında yer almayanlardır. Bunlar pek kalabalık değillerdir, ondan dolayı ‘azınlık’ dedim. Bu kesim normal olanın, yani alışılmışın dışında.
Gerçekçi birinin, ‘normal’ sayılan bir olaya hayıflanmaması gerekir. Ben de “affedersiniz X” diyene kızmamaya çalışıyorum, ama af da edemiyorum. İki şeye vurgu yapmak istiyorum. Birincisi, bu laftan yola çıkarak, kimin ne olduğunu, ne tür algıları olduğunu ve özellikle de ne tür bir ortamda yaşadığımızı görebilmeliyiz. Yani lafın öğretici yanını kaçırmamalıyız. İkincisi, bir şanssızlığı da görmemiz gerekir. Liderler biraz şans işidir. Bazen toplumun başına, dünyada yeşermekte olan olumlu gelişmelerin yandaşları gelebilir, bazen eskiye bağlı kimseler. Yani ‘azınlık’tan biri başa gelirse toplum da ona göre eğitilir; yok, sıradan görüşleri seslendiren biri gelirse, eski algı sürer gider. Buna da şanssızlık deyip hayıflanabiliriz.
İster dil sürçmesi, ister bilinçaltını deşifre eden hata deyin, bu tür af dilemeler öğretici olmalıdır. Akıllı kimse bile kendi ağzından ‘kaçan’ bir sözden dersler çıkarabilir. Ama maalesef, başka mekanizmalar, bu tür fırsatların kaçırılmasına neden oluyor. Özellikle güvensizlikten doğan bir tür gurur nedeniyle, “affedersiniz X” dendikten sonra, kelimenin geniş anlamıyla bir “affedersiniz” denip o lafın tekrarlanmaması gibi bir tavır görmüyoruz.