Dünya Bankası’nın 2014 Küresel Cinsiyet Ayrımı raporuna göre Ermenistan’da kadınların durumu pek de parlak değil. Ülke, ekonomik katılım, eğitim eşitliği, sağlığa eşit ulaşım ve politikaya katılım gibi kriterlerde, 142 ülke içinde 103. sırada bulunuyor. Ülkedeki kadın örgütleri ise gidişata dur demek için hakrekete geçti. Gündemlerinde ise aile içi şiddet ve sosyal haklardaki eşitsizlik var.
GÖZDE KAZAZ
gozdekazaz@agos.com.tr
Geçen seneyse bu sayı 94’tü. Yasalar eşit vatandaşlığı savunsa da ülkedeki insan hakkı örgütlerine göre kadınlar, hayatın her alanında ayrımcılıkla karşılaşmaya devam ediyor. Bu ayrımcılığın varabileceği en ölümcül nokta olan aile içi şiddet ise artık daha çok konuşulan başlanan bir sorun.
Uluslararası Af Örgütü’nün raporuna göre dünyada her üç kadından biri, aile üyelerinin şiddetine uğruyor. Ermenistan da, aile içi şiddetin derinlere kök saldığı ülkelerden biri. Bu durumu engellemek içinse yasal olarak herhangi bir politika bulunmuyor; ceza kanununda aile içi şiddet için ayrı bir ceza olmadığı gibi, şiddete uğrayan kadınların devlet nezdinde alabileceği destek de epey kısıtlı. Örneğin, ülkede aile içi şiddet kurbanlarının gidebileceği kadın sığınma evlerinin sayısı sadece ‘1’.
Mağdurlara destek yok
Sorunlar artarak devam ederken, şiddetin hem cezalandırılması, hem de son bulması için kadın hakkı örgütleri son yıllarda iktidara baskı uygulamaya başladı. Aile içi şiddetin önlenmesi için sivil toplum örgütleri tarafından iki yıl önce hazırlanan bir tasarı Sosyal İşler Bakanlığı’na verildi. Fakat uzun süre devam eden tartışmaların ardından tasarı kabul edilmedi.
‘Kadın Çözüm Merkezi’nden (Women Resource Center) Siranuş Davtyan, “Aile içi şiddet vakaları, maalesef halen ceza kanununda özel bir düzenlemeye tabi değil” diyor; “Suçlu, sadece yaralamadan ya da cinayetten yargılanabiliyor. Yasa tasarımız Bakanlık tarafından reddedildi ama uğraşmaya devam ediyoruz; hazırladığımız imza kampanyasıyla 2.000 imza topladık.” Önerilen yasa, sığınma evi açmak gibi destek mekanizmalarıyla, mağdurun devlet tarafından desteklenmesini öngörüyor.
Fitili ateşleyen Petrosyan cinayeti
Kadın hakkı örgütlerinin, sistematik şiddete karşı duruşunun tarihi çok eski olmamakla birlikte, epey etkili. Bu mücadelenin fitilini ateşleyense Zaruhi Petrosyan oldu. Bir çocuk annesi olan 19 yaşındaki Zaruhi Petrosyan, 2010 yılında kocası tarafından öldürüldü. Bu cinayetin benzerlerinden farkı ise kamuoyunda aile içi şiddet olarak tanımlanan ilk cinayet olmasıydı. Siranuş Davtyan, “Petrosyan’ın ailesi, şiddet konusunu açıkça anlatan ilk aileydi, ve kızlarının katilinin suçun cezasını hakkıyla çekmesini istiyordu. Biz kadınlar için de yeni bir mücadelenin başlangıcı oldu” diyor.
Petrosyan davasını takip eden kadın örgütleri, bu davanın sonrasında “Ermenistan’da Kadınlara Karşı Şiddeti Durdurma Koalisyonu” (Coalition to Stop Violence Against Women in Armenia) ismiyle bir araya geldi. Koalisyon, yasal zeminde verilen mücadelenin yanı sıra, dört yıldır özel bir eyleme de imza atıyor. Zaruhi Petrosyan’ın ölüm tarihi olan 1 Ekim’i ‘Aile içi şiddetle mücadele günü’ ilan eden kadın hakkı örgütleri, feminist mücadele tarihinde sembolik öneme sahip mor kurdelelerle süslü pankartlarıyla, erkek şiddetine uğrayan kadınların ortaya çıkıp konuşmasını sağlamaya çalışıyor.
Erkekler bir yılda 12 kadını öldürdü
Siranuş Davtyan’ın aile içi şiddetle ilgili verdiği sayılar, durumun vahametini ortaya koyuyor: “2011-2013 arasında aile içi şiddetle ilgili 8012 ihbar yapıldı. 2014’ün ilk sekiz ayında 374 kişi ev içi şiddet kurbanı oldu. Son bir yılda ise 12 kadın kocası ya da yakını tarafından öldürüldü. Davtyan, Ermenistanlı kadınlar için çok acil çözülmesi gereken meseleler olduğunu, bunun için de çaba harcadıklarını dile getiriyor: “Cinsiyet ayrımcılığı kürtaj, aile içi şiddet, cinsel istismar, cinsel sağlık konuları acil çözüm bekliyor. Ve barışı inşa sürecinde kadının rolü üzerine de çalışıyoruz. Bunların hepsinin çözümü için kadınların daha çok konuşması, seslerini yükselmeleri gerekiyor.”
Tevekkeli değil, bu yılın 1 Ekim eylemlerinde kadınlar pankartların yanında ‘Khosir’ (Konuş) yazan kamu spotları da hazırlamışlardı.
Hamilelik iznine darbe vuran tasarı tartışılıyor
Ermenistan’da kadınların yüz yüze geldiği sorunlar arasında, iş yaşamına katılım da bulunuyor. Çalışan kadın sayısı yıl geçtikçe artsa da yapılan araştırmalara göre iş sektöründe kadınların karar alma pozisyonlarında bulunma oranı yaklaşık yüzde 8. Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı’nın hazırladığı bir yasa teklifi ise var olan eşitsizliğe son darbe oldu.
‘Geçici İşsizlik Desteği’ yasasına göre, hamile kadın çalışanların normalde 140 gün olan ücretli doğum izni alınan, maaşa göre değil, çalışılan yıla göre hesaplanacak. Women’s Resources Center’dan avukat Nvard Piloposyan’ın aktardığına göre, 5 yıldan fazla çalışan kadınlar maaşlarının yüzde 80’ini alabilirken, 3-5 yıl arası çalışan bir kadın yüzde 60; bir yıldan az çalışan kadınlar ise maaşlarının ancak yüzde 40’ını alabilecek. Bakanlık, düzenlemenin yapılma nedenini ise, ‘işsiz annelere fon sağlamak’ olarak açıkladı.
Geçen hafta, bazıları hamile olan kadınlardan oluşan bir grup, 140 günlük yasal izni ihlal edecek yasanın iptali için eylem yaptı. Eylem ses getirmişe benziyor, zira geçen salı gerçekleşen meclis oturumunda konuşan Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Artem Asatrian, yasayı tekrar gözden geçireceklerini belirtti. Bakan’ın aktardığı kadarıyla, tasarıda yapılacak yeni düzenlemeyle, ücret kesintisi, aylık geliri 1 milyon dramı (2.500 dolar) geçen kadın çalışanlar için uygulanacak. Kadın hakkı aktivistlerinden Sofya Manukyan’sa, bahsedilen ücret sınırının pek de bir şey ifade etmediğini: “1 milyon dramdan fazla ücret alan kadın bugün çok fazla olmayabilir, fakat hayat pahalılığı arttıkça bu ücret belki de çok büyük olmayacak. Bu, sorunun ekonomik boyutu. İnsan hakları boyutu daha da kötü; tasarı sadece çalışan ve çalışmayan kadınlar arasında ayrımcılık yapmıyor, erkekler ve kadınlar arasında da ayrımcılık yapıyor. Sonuçta doğum izni kullanmak zorunda olmayan erkekler işverenler için daha güvenilir iş adayları olacak.”
Yasa tasarısıyla ilgili tartışmalar şimdilik durulmuşa benziyor. Fakat görünen o ki kadınlar, toplumsal hayatın her alanında zaten eşitsizliğe maruz kalırken bir de kendilerine verilen yasal haktan vazgeçmeye pek niyetli değil.