Türkiye'de kadın futbolunu ve bu alanın kendine has zorluklarını Ataşehir Belediyesi’nde forma giyen ve 'Efendi Lig'in tek kadın oyuncusu olan Başak Gündoğdu, 'Efendi Lig'in kurucusu Kaan Emre Kurtoğlu uzun yıllardır spor spikerliği yapan Dağhan Irak'la konuştuk.
VARTAN ESTUKYAN
estukyan@gmail.com.tr
Kadın futbolu, son yıllarda oldukça ilgi gören bir spor haline geldi. Özellikle Amerika’da rağbet gören kadın futbolu, Avrupa’da da ilgiyle karşılanıyor. Ancak bu alanda Türkiye, henüz beklenilen seviyeye ulaşmış değil. Ülkede şu an, yalnızca üç bin lisanslı kadın futbolcu var. Bu sayının büyük çoğunluğu ise son iki yılda lisans sahibi oldu. İzmir Konak Belediyesi, Şampiyonlar Ligi’nde son 16 takım arasına kalma başarısı gösterse de, bu durum ülkede neredeyse hiç ses getirmedi. Erkek futbolcular her yıl yüklü miktarlarda para kazanırken, kadın futbolcular geçinmek için başka bir iş yapmak durumunda kalıyorlar.
Futbol mu okul mu?
Ataşehir Belediyesi’nde forma giyen Başak Gündoğdu’yla, kadın futbolu ve bu alanın kendine has zorlukları üzerine konuştuk. 22 yaşındaki başarılı oyuncu, aynı zamanda Bahçeşehir Üniversitesi’nde yazılım mühendisliği okuyor. “Futbolcu mu olacağız, yoksa okuyacak mıyız, diye seçimde bulunmak zorundayız. İkisini aynı anda yürütmek çok zor” diyen Gündoğdu, futbola başlangıç hikâyesini ise şöyle özetliyor: “İlkokulu Beşiktaş Koleji’nde okudum. Okulun hemen yanında Çilekli Tesisleri denen büyük bir saha vardı, orada top oynardık. Rahmetli Vedat Okyar’ın oğlu Suat Okyar, elimden tuttu ve benim futbola yeteneğimin olduğunu söyledi.”
Efendi Lig’in tek kadın oyuncusu
10 yaşındayken Madrid’de düzenlenen kendi yaş kategorilerindeki dünya şampiyonasına da katıldığını söyleyen Gündoğdu’nun bir diğer özelliğiyse, amatör bir lig olan ve sadece keyif amaçlı düzenlenen Efendi Lig’in tek kadın oyuncusu olması. Daha önce adlarını Gazoz Ligi’nde duyduğumuz Ayazma, AC Nevizade ve Neurosport takımlarının kurduğu Efendi Lig’in temel felsefesi, güzel oyun. Gündoğdu, deneyimlerini şöyle paylaşıyor: “Bu kadar erkek sporcunun içerisinde tek kadın benim, sonuçta fiziki açıdan daha güçlüler, dolayısıyla başta biraz çekindim ama beni çok iyi karşıladılar. Sertlik, küfür kendi ligimizde olan şeyler ama burada hiçbiri yok, ismi gibi efendi bir lig gerçekten, bu yüzden onlara da teşekkür ediyorum.”
Başarılı sporcu, ailesinin de kendisine destek verdiğini belirtiyor: “Kadın futbolu çok tercih edilen bir spor değil. ‘Kız futboldan ne anlar’ denilerek ikinci plana atılıyor, ama ailem her zaman bana destek oldu. Sonuçta maddi olarak da destek yok. Masraflarını cebinden karşılayan çok arkadaşım var. Futbol ve okulu birlikte yürütürken idman kaçırıyorsunuz, performansınız düşüyor, yedek beklediğiniz zamanlar oluyor ama genel olarak çoğu arkadaşım üniversite okuyor, kulüpler de bunu destekliyor. Spor akademisi olsun, öğretmenlik olsun çok fazla okuyan arkadaşım var.”
Federasyon desteği şart
Başak Gündoğdu, bu alanda yatırımın önemine de dikkat çekiyor: “Avrupa ülkeleri 30 yıl önceden yatırım yaptılar kadın futboluna. Onlarla rakip olduğumuz zaman çok zorlanıyoruz. Biraz maddi, biraz da kamuoyunun yardımı lazım. Halen 1. Lig maçlarımızı hiçbir televizyon kanalı yayınlamıyor. Ayrıca federasyonun maddi destek vermesi de lazım.”
Pek çok şehirde kadın futbol takımlarının kurulduğunu da söyleyen Gündoğdu, “Hakkâri’den Gaziantep’e neredeyse bütün illerde takım kurulmaya başlandı. Ben bu artışı, insanların, sevdiği sporu yaparken kendilerini ne kadar hayatta tuttuğunu görmelerine bağlıyorum. Bir takım olgusu, takıma bağlı olmak çok güzel şeyler. Federasyon destek verdikçe, bu ilgi daha da artacak.”
Bir lig düşünün, içinde ne küfür ne de sert faul var
Beylerbeyi 75. Yıl Stadı, iki buçuk yıldır amatör bir lige ev sahipliği yapıyor. Bu ligde yapılan maçlarda ne küfür, ne sert fauller, ne de rakibe herhangi bir şekilde saygısızlık var. Bu lig öyle ‘efendi’ bir lig ki, 200’den fazla erkek futbolcu arasında, Başak Gündoğdu, Kadınlar 1. Lig’de gördüğü muameleyle burada karşılaşmadığını söylüyor. Daha önce Gazoz Ligi’nden duyduğumuz pek çok takım, bu sefer Efendi Lig’de buluşmuş. Sadece keyif amaçlı yapılan maçlar zamanla birkaç takımın eklenmesiyle önce küçük turnuvalara, ardından da koca bir yılı kapsayan bir lige dönüşmüş. Efendi Lig’in kuruluş hikâyesini, ligin kurucularından Kaan Emre Kurtoğlu’yla konuştuk.
-
Efendi Lig'i kurma fikri nasıl doğdu?
Bundan yaklaşık iki buçuk yıl önce AYAZMA, AC Nevizade ve Neurosport takımları ‘güzel oyun’ felsefesiyle Beylerbeyi 75. Yıl Stadı’nda kendi aralarında maçlar yapmaya başladı. Birkaç takımın daha eklenmesi ile o maçlar, küçük turnuvalara ve eğlencelik kupalara dönüştü. Buraya gelenlerin ortak paydası sadece maçı kazanma hırsı taşımayan, yenilmesini de bilen, yeni insanlar ve gruplarla futbol aracılığı ile sosyalleşmek isteyen kişiler olmasıydı. Herkesin üzerinde buluştuğu bir diğer önemli nokta da günümüzde bizlere neredeyse dayatılan ‘futbol’ oyununun çirkin ve kötü taraflarına isyan ederek, unutulan, unutturmaya çalışılan amatör ruhunu haftada bir gün bile olsa yücelterek keyifle yaşayabilmekti. Yedi aya yayılacak bir fikstür için yeterli takım sayısına ulaştığımızda da Efendi Lig çatısı altında bu organizasyonu hayata geçirdik.
-
Ligin içeriği hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Kaç takım var? Lige katılmak için ne yapmak gerekiyor?
Efendi Lig’de rakibe ve kendi takımındakilere, daha doğrusu sahadaki herkese saygı esastır. Rakip derken usulen elbette; aslında karışmasın diye başka renk forma giymiş arkadaşlarımızla oynuyoruz. Aramıza katılan takımların hepsi birbirlerini uzun süredir tanıyan kişilerden oluşuyor. Aynı okuldan mezun olanlar, aynı işyerinde çalışanlar, semt, mahalle arkadaşları... Bu da Efendi Lig’e katıldıklarında kendi aralarındaki sevgi ve saygıyı ligin bütününe katmalarını sağlıyor.
Bilinen futbol kurallarının çoğu geçerli. Bununla birlikte maç süreleri 60 dakika ile sınırlı, oyuncu değişiklikleri ise sınırsız. Lige başladığımızda orta hakemsiz oynama kararı almıştık. Daha sonra cinsel tercihlerinden dolayı TFF'den ihraç edilen sevgili Halil İbrahim Dinçdağ hocamız ile tanıştık. Hem mizacı ile hem de maçtaki çeşitli pozisyonlara getirdiği farklı yorumlar ile kısa sürede herkesin beğenisini kazandı; ki bu da yaratmaya çalıştığımız Efendi Lig fikrine çok uygundu. Biz de onun TFF ile girdiği hukuk mücadelesinde yanında olmak ve ufak da olsa destek olabilmek için düdük çalmasını rica ettik. Sağ olsun, o da bizi kırmadı. Yan hakemler de genelde o anda maçı olan takımlardan belirleniyor; kendi takımı atakta iken ofsayt kaldıranları görmek keyifli gerçekten J Bir süre yedek kulübesine mahkûm olanlar olmuyor değil bu yüzden, geçen sezon 12 takım ile başladığımız ligimizi, beklentilerimizin de üzerine çıkarak başarılı bir organizasyonla tamamlayınca bu sezon takım sayısını 15’e çıkardık. Sadece geçtiğimiz yaz (ki bu kadar tanınmıyorduk bile) tam 43 takım ligimizde oynayabilmek için bizlere başvuruda bulundu. Bu sezon ligin 4. haftasını geride bırakmamıza rağmen şimdiden bir bu kadar daha istek geldi. Takımların kimi tanıdıkları vasıtası ile başvuruyor, kimi de internet sitemiz üzerinden (www.efendilig.com) veya elektronik posta adresimize (efendilig@gmail.com) katılım taleplerini göndererek başvuruda bulunur. Başvurular arasından bir ön değerlendirme yaptıktan sonra seçilen takımları hazırlık maçlarına davet eder ve maçların sonuçlarına bakmadan Efendi Lig gözlüğü ile değerlendirmeye çalışırız. Ligin ruhuna ve amacına en yakın olduğunu hissettiğimiz takımlar ailemize katılırlar.
-
Efendi Lig sizin için ne anlam ifade ediyor?
Ligin kuruluş aşamasında sevgili Bağış Erten ile birlikte tabiri caizse çok kafa patlattık. Ligi kurduktan sonra ise sevgili Özcan Cezan da organizasyonda bana destek olmaya başladı. Zamanla tüm takımların kaptanları veya temsilcilerinin de yer aldığı daha büyük bir ekibe dönüştük. Bağış Erten de yoğun iş temposundan fırsat buldukça toplantılarda ve maçlarda aramıza katıldığında tadından yenmiyor. İki sezondur Efendi Lig ve Beylerbeyi Spor Kulübü benim ikinci evim ve ailem gibi oldu. Beylerbeyi Spor Kulübü yöneticileri ve çalışanlarına da gösterdikleri destek, sabır ve iyi niyet için ayrıca teşekkür etmek isterim. Organizasyon sorumlusu olarak gözlemci statüsünde çoğu maça gitmeye çalışırım, oyuncuların hemen hemen hepsini de ismen tanıdığımı söyleyebilirim. Eee, hal böyle olunca selamlaşmaktan, sohbet etmekten ve golleri ‘tweet’lemekten benimle bir türlü temas kuramayan nişanlıma ve aileme de özrü bir borç bilirim. Şaka bir yana ciddi bir emek sarf ederek ortaya çıkan güzel ve keyifli bir iş var; ve bunda bir çok kişinin payı var. Bu emeğe saygı duyan, bu çatı altında olmaktan mutluluk ve gurur duyan insanlarla birlikte olmaktan ben de çok büyük bir mutluluk duyuyorum. Sabah erken kalkıp işe gitmek bazen zor gelse de Efendi Lig ailesinin gözlerinin içlerini gülerken görmek benim için ayrı bir mutluluk sebebi.
Kirli futbolun panzehri kadın futbolu
Türkiye’de uzun yıllar spor spikerliği yapan Strazburg Üniversitesi Spor Sosyolojisi Doktora öğrencisi Dağhan Irak, dünyada gelişen kadın futbolunu ve Türkiye’nin bu alandaki durumunu Agos için değerlendirdi.
Futbol, dünyanın pek çok yerinde erkek egemen kültürün kalelerinden biri. Bunun istisnası olarak Amerikan futbolunun kapladığı alanda futbolun kendine bir kadın sporu olarak yer bulduğu Birleşik Devletleri ve -çok daha zayıf bir şekilde de olsa- kadın-erkek eşitliği konusunda nispeten iyi durumda olan Almanya ve Kuzey Avrupa ülkelerini sayabiliriz. Türkiye’nin de içine dahil olduğu onlarca ülkede ise futbolun bir erkek sporu olarak kalması yönünde büyük bir direniş var. Bu direniş, hem spor yöneticilerinden, hem spor kapitalizminin paydaşlarından, hem de bizzat sporseverlerden geliyor. Erkeklerin profesyonel futbolu, yalnızca kazanmaya, güce ve başarıya dayalı bir felsefeyi temsil ediyor. Lâkin futbol kapitalizminin açgözlülüğü, bu düzeni çekilmez hâle getirmiş durumda. Şike, doping, rüşvet, devlet terörü ve şiddet, futbolu eğlenceli olmaktan çıkarıyor. Bu koşullarda, gelişmemesi için senelerce çaba harcanan (Fransa, İngiltere ve hatta Almanya’da kadın futbolunun elli yıl yasaklı olduğunu unutmayalım) kadın futbolunun ironik olarak futbolun kitlelere çekici gelen özüne çok daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Kadınlar, maddi-manevi büyük fedakârlıklar yaparak futbol oynuyor ve bunun karşılığını nadiren alabiliyor. Böylesi karşılıksız bir tutkunun zamanla fark edilmemesi imkânsız. ‘Erkek’ spor dünyası, bunun koşullarının kolay kolay oluşmasına izin vermeyebilir, ancak onların anlattığımız şekilde dizayn ettiği futbol dünyasında da deniz tükendi. Futbolun tekrar eğlenceli olabilmesi için köklü bir devrime ihtiyaç var ve bu devrim içinde kadınlar olmadan gerçekleşmeyecek.