Ani’deki yeraltı manastırlarına dair ilk kez gün ışığına çıkarıldığı iddia edilen bilgiler, Ermenice kaynaklarda yıllardır yer alıyor.
SARKİS SEROPYAN
sseropyan@agos.com.tr
Son zamanlarda, Türkiye’deki Ermeni kültür mirasıyla ilgili konularda bir hareketlilik göze çarpıyor. Hemen her gün, bildik bir konu sanki yeni bir şeymiş gibi ısıtılıp sosyal medya ya da yerel ve ulusal basın üzerinden servis ediliyor. Bugünlerde de “Ani’nin yeraltı geçitleri ortaya çıkarıldı” başlığı altında bir dizi çarpıcı bilgiyle karşılaşıyoruz. Üstelik “Ani’deki yeraltı manastırının dua odası” veya “Ani’de yeraltında 823 yapı ve mağara bulunuyor” gibi iddialı altbaşlıklar da yer alıyor.
Bu son bilgiyi, tarih araştırmacısı Sezai Yazıcı,“Uluslararası Ani Sempozyumu” kapsamında, “Ani’nin Yeraltı Sırları” başlıklı sunumunda dile getirdi. Dediğine göre, tüm bu yapıları teker teker sayıp net bir şekilde 823 sayısını tespit etmiş ve yine kendi ifadesiyle Türkiye’de bu bilgiler ilk kez gün ışığına çıkıyormuş.
Gurciyev adlı birini referans vererek, onun Ani kazıları esnasında bir yeraltı odasına ulaştığını, burada Ermenice yazılı bir dizi hamayıl bulduğunu; Ermenice bilen Gurciyev’in, bunların 4.500 yıllık bir geçmişe sahip ve bir keşişten diğerine gönderilen yazışmalar olduğunu iddia ettiğini aktarıyor.
Oysa şehrin kuruluşunun “1050. Yılı” anısına yayımlanan ve Ani’deki yeraltı yollarının, daha doğrusu yapılarının tanıtıldığı, eski ve yeni görsellerle ve açıklamalarla dolu 264 sayfalık albümde, tüm bu bilgiler zaten yer alıyor.
Eğer bu kaynak yeni kabul edilecekse, o zaman da Toros Toramanyan’ın ölümünden sonra yayımlanan ve alanında temel kaynaklardan biri olan ‘Ermeni Mimarlık Tarihi’ adlı kapsamlı çalışmasına bir göz atsınlar.
İşte Toramanyan’ın eserinden konuyla ilgili bir alıntı: “Surların dışında yaşayan sayısız halk, nerede ikamet etmekteydi? Şimdi de bu meseleyi inceleyelim.
Öncelikle Dzağgatsor, Alacatsor, Glitsor ve Akhuryan vadilerindeki binlerce mağarayı anımsayalım. Günümüzde Kürt çobanların 2.000 koyunu sığdırdıkları devasa mağaralar bunlar. İçlerinde geniş galeriler, odalar, koridorlar, kilise ve soylu mezarları bulunan mağaralardan söz ediyoruz. Kanımca İçkale yakınlarında Dzağgatsor tarafındaki ‘Giden gelmez’ diye anılan ve özel mülkiyet alanında kalan devasa mağaranın girişi de kimilerinin sandığı gibi özellikle dar açılmamış, olsa olsa bir yıkımla kapanmış olmalıdır.Böylesine geniş mağaraları kazarak inşa etmek sıradan, fakir halkın yapacağı iş değil. Bunun için servetler harcamak gerekir.
Savaşlar ve saldırılar esnasında, mağaraların en güvenli sığınaklar olduğu gerçeğinden hareketle, zenginlerin de hayatlarını ve servetlerini korumak için bu mağaralara gereksinim duyduklarını kabul ediyoruz.”
Keza aynı konuda Pars Tuğlacı’nın ‘Arpaçay ve Yöresi’ başlıklı eserine de göz atılabilir. Dolayısıyla araştırmak ve öğrenmek isteyene eski kaynak çok. Yeter ki niyet iyi olsun.