1 Eylül’de başlayacak yeni balık avı sezonu, denizlerdeki doğal yaşamın korunması meselesini tekrar gündeme getirecek. Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği’nden Kenan Kedikli’yle yeni sezonu, palamutu, hamsiyi, lüferi ve balıkçılık mücadele-sinin geldiği noktayı konuştuk.
Fotoğraf: BERGE ARABIAN
FATİH GÖKHAN DİLER
fgdiler@agos.com.tr
Türkiye’nin yoğun siyasi atmosferi, kamuoyunun dikkatini çekmesi gereken diğer tüm meseleleri kıyıya attı. Bu durumdan çevreci mücadele de nasi-bini aldı. Son yıllarda tartışmalara neden olan denizler ve sucul doğal kaynakların korunması meselesi, yoğun gündem arasında kaybolmaması gereken önemli maddelerden biri; çünkü balık ve deniz ürünleri, doğallığını koruyan elimizdeki son besin kaynakları. 1 Eylül’de başlayacak yeni balık avı sezonu, denizlerdeki durumu tekrar gündeme getirecek. Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği’nden Kenan Kedikli’yle yeni sezonu, palamutu, hamsiyi, lüferi ve balıkçılık mücadele-sinin geldiği noktayı konuştuk.
-
Deniz yaşamını koruma mücadelesi nasıl gidiyor, yeni talep ve önerileriniz var mı?
Mücadele, iki yıl önceki ivmesini kaybetmiş durumda. Öncelikle şunu söylemek lazım, Türkiye balıkçılığı 80’li yılların sonuna doğru başlayan uygulama ve gelişmelerin yarattığı karanlığı yırttı. Merkezi balıkçılık yönetimi, sivil toplum ve yavaş da olsa tüketiciler, en önemlisi küçük ölçekli avcılık yapan geleneksel kıyı balıkçıları çok heyecanlı ve dinamikler. Son iki yıldır yapılan toplantıların, sempozyumların sayısı muhtemelen son on yılda yapılanları aşmış durumda. Mücadelede gelinen noktada bir eksiklik ortaya çıktı ve henüz bu eksikliğin nasıl giderileceği konusunda çözümümüz yok. Denizler ve balıkçılık adına yapılan bu mücadele henüz parlamentoya taşınamadı.
-
Bu konuda devletten ve kamuoyundan talepleriniz nelerdir? Önerileriniz var mı?
Türkiye balıkçılığında, doğal kaynakların korunması dışında en temel sorunlardan birisi balıkçılıktan elde edilen gelirin adil paylaşılmıyor oluşu. Bu konuda bir adım atılmıyor. İki aşamalı bir düzenleme olması gerekir. İlk nokta, balıkçılar arasında gelirin adil paylaşılması, diğeriyse balığın satışa çıkmasıyla elde edilen gelirin adil paylaşılması. Balıkçılık filosunun çok küçük bir bölümü, toplam avın yarısından fazlasını yapıyor. Bu özellikle hamsi avında geçerli. Kasım’da başlayan av yarışı, bu nedenle, neredeyse bir ay gibi kısa bir sürede sona eriyor. Bu bir aylık sürede yapılan aşırı av nedeniyle, balık fiyatlarında inanılmaz düşüşler yaşanıyor. Bu dönemde balığın yarısından fazlası, balık unu fabrikalarına ve buzhanelere gidiyor. Balıkçı, satış zincirinde en az parayı kazanan taraf. Türkiye balıkçılığının en büyük kara deliği olan bu sorunu çözemezsek, kalıcı iyileşme sağlayamayız. Yapmamız gereken basit; arz-talep dengesi saptanmalı ve tekne büyüklüğüne göre günlük av kotası belirlenmeli. Böyle bir uygulamanın sonuçları, hızlıca yasa dışı avcılıkla mücadeleye de yansıyacaktır.
Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nün taşra örgütlenmesi, bir diğer önemli konu. 43 ilde şube müdürlükleri kuruldu. Bu kararı olumlu buluyor, “yetmez ama evet” diyoruz. Şube müdürlüklerinin, su ürünleriyle ilgili STK’ları, üniversiteleri ve balıkçıları bir araya getirerek, sorunlara yerel çözümler bulmak gibi bir misyonu olmalı. Eğitimli personelin çok az olduğunu biliyoruz. Oluşturulan bu yeni kurumların acilen, deniz yaşamı ve balıkçılık adına yürütülen mücadeliyi bilen, eğitimli personele ihtiyacı var, bu konuda ciddi adımlar atılmalı.
Yeni sezonda hamsi, palamut, lüfer
Palamut ve Hamsi:
Hopa’dan İğne Ada’ya kadar yaptığımız düzenli bilgi alışverişi, önümüzdeki av sezonu konusunda olumlu işaretler veriyor. Özellikle palamut ve hamsi konusunda tablo hiç de fena değil. Yalnız bu iki balıkla ilgili stok durumuna göre yapılan öngörüler, bazen yanıltıcı olabiliyor. Av dönemindeki hava koşulları da belirleyici. Eylül ve ekim aylarında rüzgârın yön ve şiddeti, palamut avcılığını etkiler. Hamsideyse belirleyici olan Karadeniz’deki su sıcaklığı, eğer kasım ayından itibaren Karadeniz’in kuzeyi soğursa, hem göç eden balık miktarı artar, hem de soğuk su nedeniyle hamsi sürüleri bir araya toplanarak av miktarını artırır.
Lüfer:
Devlet, Marmara Denizi özelinde iki karar almıştı. Belirli bir derinliğin altında avlanmak yasaklandı; ayrıca Marmara, çevirme ağlarla avcılığa kapatıldı. Bunun etkilerini hemen görmeye başladık. Marmara’da 15-20 gün süren lüfer avcılığı, yeni uygulamaların ardından 3 ay gibi bir süreye çıktı. Karadeniz ve Marmara’dan aldığımız bilgiler, bu sezon da lüfer konusunda durumun iyi olduğunu söylüyor. Kişisel görüşüm, miktar ve balık büyüklüğü olarak geçen yıldan daha verimli bir sezonun bizi beklediği yönünde. Ancak lüfer konusunda esas iyileşmeyi 2016’dan sonra görmeye başlayacağız. Yaklaşık 30 yıllık kontrolsüz avcılığın stokta yarattığı tahribatı, 3-5 yılda gidermek mümkün değil. Uygulamanın arkasında durulur ve denetimler konusunda eksikler giderilirse, lüfer ve diğer kıyı balıkları, önceleri yavaş yavaş ama zaman geçtikçe yükselen bir hızda çoğalır.
Aslında Türkiye gibi balıkların en önemli göç ve üreme bölgesinde yer alan bir ülkede, av sezonunun nasıl geçeceği sorusunu devletin cevaplayabilmesi lazım. Ne yazık ki, devlet bu yönde araştırmalar yapmıyor; elimizde sadece son iki yıl için tespit edilen hamsi stok bilgisi var. Yaptığım tespitler, tarihsel bilgilere ve sezonluk gözlemlere dayanıyor.