Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nün su ürünlerinin avcılığını ve ticaretini düzenleyen tebliği tartışmaları da beraberinde getirdi.
Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nün su ürünlerinin avcılığını ve ticaretini düzenleyen tebliği yayınlandı. Balık avı sezonunun başlayacağı 1 Eylül 2016 itibaren 2020 yılı sezonunun sonuna kadar yürürlükte kalacak olan tebliğ, 13 Ağustos Cumartesi günü Resmi Gazete’de yayınlanarak, yürürlüğe girdi ve tartışmaları da beraberinde getirdi.
Lüfere veda
Geleneksel balıkçılardan, çevreci sivil toplum kuruluşlarında tepkiler gelirken, ‘Slow Food Fikir Sahibi Damaklar’ hareketi tebliğe karşı “Katkı için sunduğumuz önerilerin hiçbirine itibar edilmemiş. Önerilerimizin hiçbirine cevap niteliğinde bir düzenleme sunulmamış. Orkinosun, uskumrunun ardından lüferin de sularımızı terk etmesi, artık kaçınılmaz” diyerek, ‘Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Kamuoyu’nun İlgisine’ başlıklı bir kampanya başlattı.
Ülkemizde canlı sucul kaynakların korunması ve bunlar üzerinde yapılan avcılık faaliyetlerinin sürdürülebilir yönetimi konusunda giderek yükselen bir mücadele ve bu mücadelenin sonucunda değişen politikalar ve uygulamalar vardı. Ancak yeni tebliğin deniz yaşamının korunması mücadelesini bir üst noktaya taşıması istenirken, bazı noktalarda adım atılmadığı görülüyor.
Tebliğ uyarınca, bazı balık türlerinin hali hazırdaki avlanma alt boylarında değişikliğe gidildiği görülüyor. Örneğin 20 cm olan lüferin avlanma alt boyu 18 cm’e çekilmiş durumda. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu’nun “Sürdürülebilirlik adına, türün en az bir kez üremesine fırsat verilmeli” uyarısı dikkate alınmadığı görülüyor. Lüferin üreme boyunun 27 cm olduğuna dair son dönem bilimsel raporlar olmasına rağmen avlanma boyu 18 cm’ye çekildi.
Adalar’da durum
Adalar Bölgesi’nin öncelikli koruma alanı olarak ilan edilip İstanbul Boğazı ile Marmara Denizi’nde gerçekleşen yasa dışı avcılığı önlemek için cezaların tümünün gözden geçirilmesi çevrecilerin ve geleneksel balıkçı örgütlerinin önemli beklentilerinden biriydi. Denetimin zaten gerçekleşmediği, tezgahlarda yavru balıkların satıldığı, Adalar bölgesinde trollerin çekildiği bir ortamda balık avcılığının sürdürülebilmesinin yegâne koşulu olan bu düzenlemelerin tüm denizlerimizde ihlal ediliyor olması kaçınılmaz olarak ağır bir tahribata yol açacak ve yaşayan kaynaklarımızın tümüyle yok olması tehlikesini doğuracak.
Gırgır avcılığında 18 metre olan ve kademeli şekilde önceki dönem 24 metreye çıkartılan derinlik mesafe uygulamasının yeni tebliğ ile 30 metreye çıkarılarak bu konuda mesafe kat edilmesi bekleniyordu ama yeni düzenlemenin bu konuda da eksik kaldığını görüyoruz.
Derinlik ve boy kısıtlamaları gibi yeni uygulamaların olumlu sonuçlarını kısa vadede görmeye başlamışken, denetimdeki yetersizlikler nedeniyle arzu edilen sonuçlar alınamamıştı. Yeni düzenlemeyle bu noktada geri adım atıldığı görüşü hâkim. Bu durumun başlıca sebebi sürdürülebilir balıkçılık konularında önemli adımlar atan ve bu konuda kararlı davranan balıkçılık yönetiminin, alınan kararları hayata geçirmek konusunda yetersiz kalması oldu. Balıkçılığın yönetilmesinden sorumlu olan Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü, hukuki alt yapı, personel yetersizliği ve lojistik sorunlar nedeniyle hem çevre hem de gıda güvenliği açısından bu önemli sorunla başa çıkmakta zorlandığı görülüyor.