4 Kasım’da Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde Marmara Balıkçılar Platformu tarafından “Geleneksel ile Geleceğe” başlığı altında Su Ürünleri Kanunu’ndaki değişikliklerin anlatıldığı bir toplantı düzenlendi. Blog yazarı ve balıkçılık aktivisti Kenan Kedikli ile hem kanun değişikliğini hem de ismini yeni duyduğumuz Marmara Balıkçılar Platformu’nu konuştuk.
4 Kasım’da Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde Marmara Balıkçılar Platformu tarafından “Geleneksel ile Geleceğe” başlığı altında Su Ürünleri Kanunu’ndaki değişikliklerin anlatıldığı bir toplantı düzenlendi. Bundan iki gün sonra da 5 Kasım’ı 6 Kasım’a bağlayan gece Kanun’da yapılan değişiklikler TBMM’de onaylandı. Blog yazarı ve balıkçılık aktivisti Kenan Kedikli ile hem kanun değişikliğini hem de ismini yeni duyduğumuz Marmara Balıkçılar Platformu’nu konuştuk.
Son günlerde Su Ürünleri Kanunu’daki değişiklikler sık sık medyanın gündemine geliyor. Bu hafta başında Marmara Balıkçılar Platformu olarak bir toplantı düzenlediniz. Oradan başlayalım. İsmini yeni duyduğumuz bu platformdan söz eder misin?
Marmara Balıkçılar Platformu, Marmara denizinin kuzeyinde bulunan İstanbul, Kocaeli, Bursa, Balıkesir ve Tekirdağ ilinde avcılık yapan küçük balıkçıların yasa dışı avcılıkla mücadele edebilmek için oluşturduğu bir tür aşağıdan örgütlenme modeli. Platform henüz çok genç; yeni av sezonunun başlaması ile yaşıt. Platformda şimdilik 100 civarında küçük balıkçı var. Esas amaçları Marmara denizini yasa dışı avcılara karşı korumak ve bölgesel bir balıkçı birliği inşa etmek. Faaliyetin başlatıcıları arasında kooperatifler ve balıkçılar var. Yeni bir model inşa ediliyor; genç ama umut verici bir girişim. Henüz dernekleşmediler, bir sivil toplum grubu olarak devam ediyorlar şimdilik. Ben şimdiden ilerleyen günlerde ismini daha fazla duyacağınızı söyleyebilirim.
Kanunu konuşalım. Değişiklere geçmeden evvel Kanunun kendisini nasıl bulduğunu sorarak başlayalım...
Mevcut kanun tam 48 yaşında. Canlı stokların yıpranmadığı, avcılık baskısının günümüze göre aşırı düşük olduğu oltayla orkinos tutulan; lüferin, kalkan balığının, palamutun yoksul sofralarına gıda olduğu zamanların kanunu. O günden bu yana çok şey değişti. Orkinoslar Marmara’yı terk etti mesela. Lüfer artık bırak yoksulları orta sınıfların sofralarını bile terk etti. Kalkan, tekir, barbunya yok olmanın eşiğine geldi. Av filomuz devasa boyutlara ulaştı. 50 yıl önce büyük balıkçı teknelerinin ana motorları 200-300 beygir kuvvetindeyken günümüzde ana makinaların gücü üç dört bin beygirlere ulaştı. Ağlar büyüdü ve kuvvetlendi. Stok günden güne küçülürken filo sayısı arttı ve kapasite büyüdü. Mesela bu şehrin deniz filozofları küçük ölçekli geleneksel balıkçıları tarih sahnesinden çekilmeye başladı. Bir geçim kaynağı olan balıkçılık, bir sermaye birikim aracı haline geldi. Kısaca söylersek denizde devir değişti. Yürürlükte olan kanun ise başka bir devrin kanunuydu. 1971 tarih 1380 sayılı kanun ile günümüz balıkçılığını yönetmek hele hele kaynakların korunması ve sürdürülebilir balıkçılık hedefi ile yönetmek mümkün değildi. Sürdürülebilir balıkçılık açısından kısıtlı, statik yapısı nedeniyle balıkçılık otoritesi tarafından engelleyici ve modern balıkçılık yönetiminin ilkeleri açısından da yetersizdi. Yeni kanun ile değişen maddeler bu sorunları tamamen değilse de büyük ölçüde çözme potansiyeli taşıyor. Eski kanun, balık avcılığının planlanması konusunda bazı engellere sahipti. Örneğin bölgesel balıkçılık yönetimine izin verilmesiyle birlikte planlamak artık mümkün olabilecek. Eski kanun, en büyük sorunlardan birisi olan yasa dışı avcılıkla mücadele konusunda neredeyse tamamen işlevsizdi. Yeni gelen düzenleme ve yaptırımlarla neredeyse yasa dışı avcılık sorunu da büyük ölçüde giderilecek. Marmara denizinde ışıkla avcılık sorunundan da büyük ölçüde kurtulduk diyebiliriz. Kısaca şimdiden diyorum ki ‘yetmez ama evet’.
Yetmeyen kısımları neler?
Kanun yeni bir kanun değil. 18 maddelik bir kanun. Üstelik daha çok teknik maddeler üstünde değişiklikler yapıldı. Yani kanunun ihtiyaca göre revizyon edilmesi durumuyla karşı karşıyayız. Bu nedenle de eklektik bir yapıya sahip hale geldi. Kanunun amacı tanımlanırken modern balıkçılık yönetimlerinin temel bakış açısı olan plansızlığın ve kayıt dışılığın engellenmesi hedefi net bir şekilde tarif edilmeliydi ki tebliğlerde bir esnemenin önüne geçilsin. Bunlar yapılmadı. Evet kaynakların korunması ve balıkçılığın sürdürülebilirliği hedefleniyor ama bu muğlak ve sınırları belli olmayan bir ifade. Örneğin en büyük av araçlarımızdan birisi olan Gırgır av aracının avlanmasına müsaade edilen en düşük derinlik kanunla belirlenmeliydi. Küçük ölçekli geleneksel balıkçılığın korunması kanunla güvence altına alınmalıydı. Avcılığın denetlenmesi ve kaynakların korunmasını hedefleyen denizlerde denetim mekanizması ayrı bir yapı olarak tanımlanmalıydı. Yine bu yapının yıllardır ön lisan ve lisans düzeyinde eğitim verdiğimiz su ürünleri teknik personeli istihdamı ile yapılması garanti altına alınmalıydı. Ama olmadı. Öte yandan çok önemli bir adım atıldı. Raydan çıkmış olan balıkçılık yönetimi treni bu kanunla yeniden rayına oturtuldu. Trenin yürümesi için hâlâ mücadeleye ihtiyaç var.
Peki, en önemli olumlu değişiklik olarak neleri görüyorsun?
Balıkçılık yönetiminin kanseri diyebileceğimiz ruhsatsız teknelerle yapılan avcılıktan veya ava kapalı sahalarda yapılan korsan trol avcılığından kurtulmamızı sağlayacak olan bir düzenleme olduğunu söyleyebilirim. Yeni kanun maddeleriyle artık Marmara denizinde korsan trol avcılığı yapanların hem tekneleri imha edilecek hem de tekrarı halinde hürriyeti bağlayıcı ceza alacaklar. Gırgır avcılığında kanun ihlallerine ise 50 bin TL’ye kadar para cezalarının yanı sıra ilk cezada bir ay tekrarında üç ay ve iki yıl içinde üç kez kanun ihlali yapılması durumunda avdan men cezası yasak sahaların ve derinlik ihlallerinin önündeki en ciddi caydırıcı yeniliktir.