Borat’ın anadan üryan Ermenisi

‘Borat’taki şişman çıplak adam’ veya kısaca Ken Davitian’ı bedenini yıllar önce Borat’a satmış olsa da, ruhunu satmaya henüz hazır değil. O hâlâ bir oyuncu olarak yeni karakterlere bürünmek için didiniyor.

LORA SARI
lorasari@agos.com.tr

Birkaç hafta evvel, Hrant Dink Vakfı’nın düzenlediği Türkiye-Ermenistan Gazeteci Diyalog Programı vesilesiyle, Yerevan’daydım. Seyahatimiz, Yerevan Altın Kayısı Film Festivali’yle aynı haftaya denk getirildiği için, her an bir ünlü görebilme umuduyla tetikteydim; Kim Ki Duk, Jia Zanghke, Christian Berger… Fakat ‘Borat’taki şişman çıplak adam’ veya kısaca Ken Davitian’ı görmek, hatta onunla saatlerce sohbet etmek aklımın ucundan geçmemişti. Ergenlik kahramanlarımdan Davitian’la yaptığımız hoşbeşin özeti olan bu yazıda görüyoruz ki, bedenini yıllar önce Borat’a satan Davitian, ruhunu satmaya henüz hazır değil. O hâlâ bir oyuncu olarak yeni karakterlere bürünmek için didiniyor.

Yerevan Altın Kayısı Film Festivali kapsamında düzenlenen ‘buluşma’lardan biri, İtalya’da yaşayan iki sinemacı Yervant Gianikian ve Angela Ricci Lucchi’ye ayrılmıştı. İkili, festivale Mussoli’nin 1930’ların ortalarındaki Etiyopya işgaline dair görüntülerden kurguladıkları ‘Barbaric Land’ filmiyle katılmışlardı. Buluşmanın yapılacağı salona girdiğimde, içerisi onlarca ergenle doluydu. Bu çocukların Gianikian ve Ricci Lucchi gelmedikleri besbelli ortadaydı. Birkaç dakika sonra öğrendim ki, buluşma iptal edilmiş ve yerine hemen bir yenisi ayarlanmış.

Sahneye çıkan bir yetkili, “Oyuncu Ken Davitian birazdan bizlerle!” anonsunu yaptığında tüm salon çığlık çığlığaydı. Ermenistan’ın pop starları Armenchik veya  AramMP3 gibi bir isim olduğunu düşündüğüm Ken Davitian bende hiçbir çağırışım yapmazken, “Ken Davitian kim ki?” sorusuyla dürttüğüm yanı başımdaki çocuğun, beni ayıplayarak verdiği, “Borat’taki şişman çıplak adam!” cevabı, sert bir tokat gibi yüzüme çarptı. Ardından kalp çarpıntıları ve mutluluk! Konuşmanın hemen ardından Davitian’ın yanına koştum, kendimi tanıttım ve Cumartesi günü Ani Plaza’da görüşmek üzere ayrıldık.

Bir Paracanov rolü lütfen!

Belli ki, Ken Davitian Ermenistan’ın ‘biriciği’. Onları çok iyi anlıyorum, çünkü 2006’da ‘Borat: Şanlı Kazakistan Milletinin Çıkarlarını Arttırmak İçin Amerikan Kültürünün İncelenmesi’ filmi çıktığında, ben ve Ermeni arkadaşlarım, filmde anadan üryan koşan adamın Ermeni olduğunu öğrenince epey gururlanmıştık. Henüz Kim Kardashian piyasada yoktu ve o güne kadar gördüğümüz tek çıplak Ermeni, Davitian’dı. Ve işte tam da bu yüzden hepimizin kahramanıydı.

Cumartesi günü, Davitian’ı görür görmez ilk söylediğim, kült yönetmen Sergey Paracanov’a ne kadar benzediğiydi. Şimdi fotoğraflarına baktığımda görüyorum ki biraz abartmışım. Muhtemelen Yerevan’ın Altın Kayısı nedeniyle ‘uçan Paracanov’ fotoğrafıyla istila edilmiş olmasının bende yarattığı yanılgıydı bu; içim dışım Paracanov’du. Fakat Davitian hiç karşı çıkmadı bu yoruma, hatta büyük bir mutlulukla, en büyük hayalinin Paracanov’u canlandırmak olduğunu anlattı. 2013’te ‘Parajanov’ adıyla bir belgesel çeken Serge Avedikian’a, bu filmin İngilizce olarak yeniden çekilmesi ve Paracanov rolünün kendisine verilmesi gerektiğini söylediğini anlattı: “İnanılmaz bir Amerikan başyapıtı olur bu. Serge bu filmi İngilizce çekseydi Oscar’ı kesin alırdı.”

Ucundan accık bir soykırım filmi

Davitian’ın Yerevan’da bulunma sebebi festival değilmiş. Meğer Ermenistan’da çekilmesi planlanan bir filmin ön hazırlığı için gelmişler. Henüz adı belli olmayan filmin konusunu dinledim Davitian’dan: “Amerikalı Ermeni bir ailenin, büyükbabalarından kalma aile yadigârı halısı kaybolur. Bir şekilde halının Ermenistan’da olduğu haberini gelince, ailenin avukat olan büyük oğlu Yerevan’a halıyı almaya geliyor. Halıyı elinde tutan adam Türk ve halıyı tek bir şartla verecek. O da çocuğun, tipi benden biraz hallice kızıyla evlenmesi. Bir taraftan da benim canlandırdığım karakter, çocuğun dayısı, ona evlenecek Ermeni bir kız aramakla meşgul. Filmin sonunda, çocuk Türkiyeli Ermeni bir kıza âşık oluyor, kız da ona. Halıyı vermeyi reddeden Türk adam da filmin sonunda düğün hediyesi olarak sunuyor halıyı.”

Halı bu filmde soykırımı sembolize ediyor. Halının iadesi, bir anlamda soykırımın kabulü olarak görülüyor. Diğer taraftan, Bollywoodvari bu filmde, para avcısı kadınlar, Davitian’la vücut bulan stereotipik Kafkasyalı Ermeni tiplemesi, kısaca oryantalizmin daniskası var.

“Borat’a kadar 27 kez öldürüldüm”

“Nasıl oldu da, Ermeni bir ailenin çocuğu olarak aktör olmaya karar verdin?” sorusuna Davitian, “Büyükannem, ünlü yönetmen Rouben Mamoulian’la gezici bir tiyatro ekibinde yer alıyordu. Birlikte Amerika’yı baştan sonra gezip, oyunlar sahnelediler. Sahnede büyükannemi gördüğümde 13 yaşındaydım ve o andan itibaren aktör olmak istediğimden emindim” cevabını verdi.

Davitian, 22 yaşında, aktörlükten ilk kez para kazandığı filmin galasına gittiğinde, yer aldığı sahnelerin kesildiğini görünce büyük bir hüsrana uğramış, fakat pes etmemiş. “Borat’a kadar 100 tane film çektim. 27 kez öldürüldüm. ‘SWAT’ta Olivier Martinez boğazımı kesti. Vin Diesel beynimi patlattı. Hep kötü adam oldum. Borat’tan sonra da hep komik adam…”

“Azamat, en büyük şansım”

Borat’taki, Kazakistanlı film yapımcısı Azamat Bagatov rolünü nasıl aldığının hikâyesiyse ilginç: “Tercihen Ortadoğulu, hantal görünümlü, ne yaptığını bilmeyen, kötü giyinen birini arıyorlardı. Bir de konuşulduğunda, hangi dil olduğu çok da anlaşılmayan bir dili konuşması gerekiyordu. Seçmelere onlarca Türk, İranlı, Arap gelmişti. Benim Amerikalı olduğumu bilen kast yönetmeni, seçmelere girmemi istemedi.” Şans eseri, kast yönetmeninin Davitian’ı tanımayan bir yardımcısı onu seçmelere almış ve Davitian en sonunda Sasha Baron Cohen’in karşısına çıkmış: “Filmde üzerimde gördüğün kıyafetlerle gittim oyuncu seçmelerine. Kapıdan girer girmez, aksanlı bir İngilizceyle konuşmaya başladım. Ermenistanlı bir taksi şoförü olduğumu, Amerika’ya oyuncu olmak için geldiğimi söyledim. Arada da Ermenice bir şeyler mırıldandım.”

İçeride, bir Amerikalının gözüyle, Batılı olmayan birinin yapacağı ne tür sakarlık, cahillik, kabalık varsa yapmış Davitian. İkram edilen suşiyi, “Siz çiğ et yemek? Ben domuz sevmek. Yoksa siz domuz yememek? Siz Yahudi mi yoksa!” diyerek reddetmiş. Seçmelerin sonunda, Amerikan aksanıyla “Umarım beğenmişsinizdir. Görüşmek üzere!”  diyerek ayrılmış. Cohen’se arkasından kahkahalarla “Seni lanet olasıca sahtekâr!” diye bağırıyormuş. Ertesi gün Azamat rolünü almış.

Davitian’la Borat dışında hiçbir filmi hakkında konuşmadık. Doğrusu, ben onu ‘The Artist’teki 45 saniyelik rolü dışında, bir filmde daha da görmedim. Ve onu üzmemek adına, konuyu elimden geldiğince Borat’tan uzak tutmaya çalıştım. Fakat  anladığım kadarıyla, Davitian ‘Borat’taki rolü hakkında konuşulmasından hiç de rahatsız değil. ‘Çıkışını yakalamayan’ binlerce aktörü göz önünde bulundurduğumuzda, Davitian, “En büyük şansım” dediği Azamat rolüyle mutlu olmasını bilecek kadar kendine karşı dürüst bir aktör.

Charlie Sheen sosislisi

Ken Davitian, gençlikteki çöp toplama ve ‘catering’ işlerini çoktan bırakmış. Onun yerine, iki adet restoranı var: Biri, ‘The Dip’ hemen Hollywood’un göbeğinde, Kodak Tiyatrosu’nun dibinde.  İkincisi,  ‘artiz’lerin favori araba yıkamacısının hemen yanındaki ‘The Infield’ adındaki bu büfe. Oğlu devralarak sosisli büfesine dönüştürmüş. Bundan birkaç yıl evvel garip bir hadiseyle gündeme gelmişti. Lüzumundan fazla meşhur ve deli aktör Charlie Sheen bu büfede, bir Chicago sosislisi ısmarlayıp baştan aşağı acı sosa buladığı ve ‘Charliedog with Tiger Blood’ (Kaplan kanlı Charlie sosislisi) adını koyduğu bu sosislinin fotoğrafını Twitter’dan paylaşınca, büfenin ve sosislerinin namı alıp yürümüştü.

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema