Ani Balıkçı yazdı: Öğretmen kıyımı

Geçtiğimiz haftalarda Aramyan Okulu’nun müdürünün ve altı öğretmenin görevlerine son verilmesi, vakıf yöneticilerinin eğitim yönetimi konusundaki zaafları ve öğretmen haklarının korunmasına ilişkin tartışmaları yeniden alevlendirdi. Öğretmen Ani Balıkçı’nın bu konudaki görüşlerini olarak sizlerle paylaşıyoruz.

ANİ BALIKÇI

Cemaatimizin zengin, bu nedenle de bir o kadar saygın yöneticileri... Agos’ta çıkan ‘Acilen öğretmen aranıyor’ haberini, hemen sonraki hafta ise bir okulumuzdan altı öğretmenin ve müdürün çıkarıldığına dair yazıyı okuyunca gülesim geldi, ağlanacak halimize.

Hepinizin ortak görüşü okullarımıza daha iyi öğretmenler almak; hatta, bu öğretmenleri kolejlerden almak. Bunların bir kısmını sizler oralara yolladınız. Bir oturup düşünün; bu gençler ne para için, ne de istedikleri için oradalar. Sadece ve sadece saygınlık göremedikleri için, sizin iki dudağınızın arasından her an çıkabilecek, sorgusuz sualsiz “İşinize son verildi” sözü için…

Eğitimle ilgisi olmayan işlerle uğraşmanıza rağmen nasıl bu kararları alabiliyorsunuz? Öğretmenler sizin işçileriniz değildir. Kaldı ki, işçilerinize bile böyle davranamazsınız. Mali durumlarınız iyi, gerektiğinde cebinizden harcamalar dahi yapıyorsunuz. Okullarımızda bu mali işleri ayarlamak için bulunmaktasınız zaten. Gerçi yıllar önce cemaate okullarımızı bağışlayan hayırseverler okullarımızın gelirlerini de düşünmüşler. Her ne hikmetse, bazısı kanuni, bazısı da meçhul şekilde, ya satılmış, ya da yok oluvermiş. Neyse ki bazı yönetimler mallarımızı iyi değerlendirerek cemaate faydalı işler yapmaktalar; tabii ki onlara minnettarız. İnşallah olanın olmayana vereceğini de görüp duyarız.

Neden bizim okulları tercih ediyoruz?

Devlet okullarında daha avantajlı durumlar varken neden buralarda çalışmayı tercih ederler, hiç düşündünüz mü? Kendi çocuklarımıza daha faydalı olabilmek, cemaate faydalı bireyler yetiştirebilmek için. Okullarımızda öğretmenler, haziran ayı gelince, maalesef kelle koltukta çalışmaktalar. Söylentiler dolaşır, “Acaba kim çıkarılacak, piyango kime vuracak?” Bu ruh haliyle çıkarılan iş arar, bulamayan iki ayda toparlanmaya çalışır, “Seneye Allah kerim” diyerek.

İşe son vermenin de bir kuralı var

Tabii ki hiçbir veli çocuğunu yeteneksiz, sevgisiz bir öğretmene vermek istemez.  Böyle bir öğretmenin işine tabii ki son verilmelidir. Ancak bunların altısı da mı kötü öğretmendi?

Bunun da bir kuralı var. Kusurlu olanı önce uygun bir dille uyarmak, olmuyorsa onuru ve gururuyla oynamadan gereken yapılmalıdır.

Öğretmen alımlarında, sadece adayın genç olup olmadığına bakılır. Sorulmaz hangi metotla eğitim yapacağı, amacının ne olduğu, ruh sağlığının yerinde olup olmadığı... Sene içinde nasıl çalıştığı, ne yaptığı kontrol edilmez. Müdür ve yönetimin yakını arkadaşı ise, ne olursa olsun dokunulmaz.

Gün dayanışma günüdür

Birkaç yıl önce de, tam 15 öğretmen ve müdür, eğitim kadrosuna en çok ihtiyaç duyan bir okuldan çıkarıldılar. Utanç verici nedenler sunularak. Hiçbir öğretmenin, yönetim üyelerinin kılı bile kıpırdamadı, ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ misali... Tabii, kimse düşünemedi o yılanın bir gün onlara da dokunacağını. İşte, sırayla herkese dokunuluyor.

Zaten bir avuç olan okullarımızın tüm öğretmen ve müdürleri, velilerle birlik olsa, bizde olmayan genetik birlik ve beraberlik bozukluğuna bir nebze öncü olunabilir mi acaba?

“Saçmalama, bana ne, hak etmişlerdir zaten, ben rahatım, ben böyle eğitim yapıyorum, ben seviliyorum” diyen seslerinizi duyar gibiyim.

Dediğim gibi, bugün bana, yarın sana. “Gün dayanışma günüdür” diyor, hepinize başarılar diliyorum.

Kategoriler

Toplum Okullar