Seneye Vartavar’a kim öle, kim kala

Yıllardır bu sütunlarda, ‘Vartavar, her bir şeyin vakti var’, ‘Bayramların en sulusu’ vb. başlıklar altında, geleneksel bir yortuyu anlatıyoruz. Bu kez, 1915 öncesinde tüm yurtta kutlanan bu yaz bayramında, gençlerin ıslanmaktan ve biraz da bahşiş vermekten kaçınıp evlerine kapananlara seslenişiyle başlamak istedik.

SARKİS SEROPYAN
sseropyan@agos.com.tr

Yıllardır bu sütunlarda, ‘Vartavar, her bir şeyin vakti var’, ‘Bayramların en sulusu’ vb. başlıklar altında, geleneksel bir yortuyu anlatıyoruz. Bu kez, 1915 öncesinde tüm yurtta kutlanan bu yaz bayramında, gençlerin ıslanmaktan ve biraz da bahşiş vermekten kaçınıp evlerine kapananlara seslenişiyle başlamak istedik. Sonuçta Vartavar, işi abartıp birbirini akarsuya veya göle atanları saymazsak, insanların, küçük fıskiyelerden kovalara kadar, çok çeşitli araçlarla birbirini ıslatmasına dayanan bir şenlik. Günümüzde ışıklarını söndürüp evlerinde misafirden veya bahşiş isteyen bekçi, davulcu gibi ziyaretçilerden kaçanlar gibi, Vartavar’da da evlerine kapanan bazı yaşlılara böyle seslenirmiş gençler: “Aç kapıyı, çık dışarı da ıslatalım, hem gelecek Vartavar’a kim öle kim kala...”

40 gün 40 gece süren tufandan sonra gemisi Ararat’ın eteklerinde karaya oturan Nuh Peygamber, karaya ulaştığından emin olmak için bir güvercin salıvermiş; güvercin gagasında bir zeytin dalıyla dönünce gemiden çıkmış. İşte tam o sırada geçen bir buluttan çiseleyen yağmur, bereket olarak kabul edilmiş. Tufandan sonraki bu yağmur çiselemesini temsil eden Vartavar’da insanların birbirini ıslatma geleneği, bir tek Ermeni halkının, bir de Hemşin yaylalarında yaşayanların belleklerinde kalmış.

Surp Luys’un zirvesinde adak

Ermeniler ve Hemşinliler dışında, bazı Kürt boylarının, özellikle Dersim Alevi-lerinin de, Ermenilerin Vartavar adağı veya ziyaretlerine katıldığını yazıyor bazı ‘yazılmamış tarih’ uzmanı yazarlarımız. Bunlardan İzmitli Rahip Vahan Der Minasyan, ‘Yazılmamış Edebiyat’ adlı eserinde Kığı’nın batısında, Dersim sınırına bitişik yükselen Surp Luys Dağı’na Vartavar günü yapılan ziyareti anlatılırken, yörede herkesin Surp Luys dağının zirvesi üzerine ant içtiklerini de yazar. Surp Luys (Kutsal Işık) adı ise halk ağzında günümüzde, Sülbüs Dağı halini almış. Sözü geçen Kıği’nin ise eskiden Erzurum’un en kalabalık Ermeni yerleşim yerlerinden biri olduğu biliniyor.

Minasyan’ın anlatımıyla, bayram hazırlıklarına cumartesi gününden başlanır. Tandırlar yakılır, temizlenir; lavaşlar, yemekler pişirilir. Ama en önemlisi, eğer biri aileden biriyle ya da komşusuyla  dargınsa, mutlaka barışması gerekir, aksi halde adağı kabul olmaz.

Pazar sabahı gün ağarmadan, yayan yola çıkılır ve güneş dağların tepesine yükselmeden, adakçıların bir ucu Surp Luys’un eteklerine varmış olur. Kahvaltı için mola verilen çeşmeye ilk ulaşan, sonradan gelenleri ıslatmaya hak kazanır. Salkım söğütlerin altında dinlendikten sonra, zirveye ulaşmak bir saat sürer.

Surp Luys’un zirvesine ulaştıklarında, Ermeni, Kürt, tüm adakçılar eğilip yerden birer avuç toprak alır, yüzlerine gözlerine sürer, taşları öperler. Dağ öylesine yüksektir ki, zirveden bakan, 360 pare köyüyle bir yelpaze gibi açılmış olan Kıği’nin tamamını görür; hatta, dürbünü olanlar Palu’yu bile görebilir.

Dağda geniş ve düz bir kayalık vardır. Burada yüzlerce kişiyi barındırabilecek mağaralar bulunur. Bunlardan, önceden kararlaştırılan birinde, papaz, haçkarlardan oluşan sunakta Badarak ayinini yapar. Ayinden önce kutsanmış tuz yedirilen kurbanlıklar kesilir ve Vartavar şenliği şarkılarla, danslarla başlar.

Bu şarkılardan bir örnekle bitirelim:

Ağaç altında kaldım
Peştemalımı yudum
Haber verin anama
Burada garip kaldım

Hastayım halim yoktur
Cahilim yârim yoktur
Yârimi kafese koymuşlar
Görmeye çarem yoktur

Sene on iki ay sürdü
Elma koynumda çürüdü
Ne elmanın sahibi geldi
Ne yardan haber geldi.

Etiketler

Vartavar