Levon Bağış, 'Obur' köşesinde bu hafta yeni torba yasayla enerji yatırımlarına kurban gitme tehlikesiyle karşı karşıya olan 'medeniyetin başlangıcı' zeytini yazdı.
LEVON BAĞIŞ
“… Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile,
mesela, zeytin dikeceksin
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yani ağır bastığından…”
Nazım Hikmet
Dünyanın en eski alfabelerindeki harfler, pek çok tarımsal iz taşır. ‘Alfa’ öküzü, ‘beta’ evi, ‘gama’ deveyi, ‘zeta’ ise zeytini simgeliyordu. Yani, medeniyeti kurmaya başladığımızdan beri hayatımızın içinde zeytin.
Yaşadığımız gezegende kadim zamanlardan beri var olan zeytin ağacı, M.Ö. 4000’lerde Anadolu, Doğu Akdeniz ve Güney Ön Asya’da ehlileştirilmiş. Adana, Gaziantep’ten başlayıp Suriye, Lübnan ve İsrail’e ulaşan bir mucize...
Anadolu’da ve Doğu Akdeniz’de binlerce yıllık zeytin ağaçları görmek mümkün. Kudüs’te, İsa Mesih’in tutuklandığı ‘Getsamani’ bahçesinde bu olaya şahit olmuş, 2000 yaşın üzerindeki bazı zeytin ağaçları hâlâ ayakta.
Uzun yıllar ayakta kalarak neredeyse heykeli andıran görüntüler alan bu ağaçlara neden “ölmez ağaç” dendiğini anlayabiliyoruz bu ağaçları düşündükçe. Anadolu’da, yetişmesi de uzun süren zeytin ağacı için derler ki, “Oğlun için asma dik, torunun için zeytin.”
Anadolu’yu Anadolu yapan en kadim unsurlardan olan zeytinden söz edildiğinde herkesin aklına Ege kıyıları gelse de, Hakkâri Yüksekova’dan Hatay’a kadar, tüm Anadolu’da 70’ten fazla zeytin cinsi yetişir. Maraş’ın 40 kilometre uzağında bulunan eski bir Ermeni yerleşiminin adı neden ‘Zeytun’ olsun ki zaten, orada bu ağaç yetişmese?
Bugünlerde, her zamanki ufak (aslında meblağ olarak gayet büyük) hesaplar nedeniyle, Anadolu’nun bin yıllardır yetiştirdiği, sofrasında yer verdiği, yağını çıkardığı bu mucizeyi de kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Bugüne kadar zeytinlikleri koruyan en önemli dayanak, 3573 sayılı, zeytinliklerin üç kilometre yakınına zeytinyağı imalathanesi dışında herhangi bir tesisin yapımını engelleyen kanun maddesiydi. 2006 yılından beri sürekli olarak torba yasalara sokulan maddelerle, bu kanun değiştirilmeye çalışılıyor. Son torba yasadaki maden yasasına dahil edilen ve 25 dönümden küçük arazilerin zeytinlik olarak anılmamasını öngören düzenleme, zeytinciliği öldürecek nitelikte. Çünkü memleketteki zeytinliklerin ortalama büyüklüğü 10 dönüm. Bu, pek çok zeytinliğin maden ya da diğer enerji yatırımları için kullanılabileceği anlamına geliyor. Şimdiden maden işletme ruhsatı almış olan pek çok girişimci, bu yasanın çıkmasını bekliyor ki, binlerce yıldır yaşayan ağaçları söküp, yerlerine, haritada delik gibi görünecek madenler yapabilsinler.
İşin daha da ironik yanı, ne zaman bir torba yasa çıksa, iktidar partisinden birilerinin defalarca bu işe soyunması. Yani bu yasa bugün durdurulsa bile, yarın yine karşımıza çıkacak. Kutsal kitaplarda adı geçen orucu açacak kadar kutsal sayılan bir ağaca böyle gözü dönmüşçesine saldırılmasını insanın aklı almıyor.
Sadece kadim bir bitkiyi değil, Anadolu kültürünü de korumak için zeytinlerimize sahip çıkmalıyız. Sadece bitkiyi, o bitkinin en güzel ürünü olan zeytinyağını da korumamız gerekiyor. Kültürümüzün temel direkleri, o zeytinyağlı yemeklerde.
Hem zaten, tabağın içine üst üste dizilmiş iri dolmaların dibine sızmış yemyeşil zeytinyağının görüntüsü kadar iştah açıcı kaç şey var ki hayatta? Onu da koruyamayacak mıyız yani?