Demirtaş’ın yeni yaşama çağrı bildirgesi

Cumhurbaşkanı Adayı Selahattin Demirtaş Yeni Yaşama Çağrı bildirisinde, hükümetin yönetim anlayışının sınırlandırılması vurgusu ön plana çıkıyor. Bildirge, çevre, dış politika, başta olmak üzere pek çok konuda görüşlerini açıklıyor. Bildirgede Anaysa değişikliği vurgusu da dikkat çekiyor. Diğer adaylardan farklı olarak LBGTİ ve kadın konusunda somut mesajlar var.

Cumhurbaşkanı Adayı Selahattin Demirtaş Yeni Yaşama Çağrı bildirisinde, hükümetin yönetim anlayışının sınırlandırılması vurgusu ön plana çıkıyor.  Bildirge, çevre, dış politika, başta olmak üzere pek çok konuda görüşlerini açıklıyor. Bildirgede Anaysa değişikliği vurgusu da dikkat çekiyor. Diğer adaylardan farklı olarak LBGTİ ve kadın konusunda somut mesajlar var.

Açıklanan bildirgeden satır başları şöyle;

*Toplumun üzerinde yükselen otoriter, anti-demokratik, bürokratik ve cinsiyetçi devlet anlayışının başında oturan bir cumhurbaşkanı olmak için aday olmadım.

*Yönetilmeyi değil, beraber eylemeyi gerçek kılacak bu irade, kişilere değil, halklara kazandıracaktır. Yeni yaşam; etnik, dinsel, cinsel ve sınıfsal ayrımcılığın karşısında sesi duyulmayanın, iktidar sahibi olmayanın, güçsüz kılınanın yanında yeşerecektir.

*Özgürlükçü ve demokratik bir Türkiye’nin mümkün olduğuna yürekten inanıyoruz.

*Türkiye artık bir yol ayrımında. Ya devlet otoritesini daha da pekiştirecek ya da bütün ezilenlerin  onurlu yaşam özlemlerini gerçekleştirecek radikal demokratik adımlarla, köklü değişim yoluna girecek.

*Demokratik değişim için bu sisteme itirazı olanların gücüyle her şeyin Ankara’dan belirlendiği bürokratik ve hantal merkeziyetçi yapıyı köklü biçimde değiştirmek elimizde. O nedenle, bu seçimlerde üç aday ama iki çizgi yarışıyor.

*Bizim çizgimiz; Neoliberal, anti-demokratik düzen içinde, tekçi-mezhepçi veya ulusalcı anlayışlar arasında bir tercihe zorlanmayı reddediyoruz.

*“En iyi hükümet en az hükmedendir” şiarına inanıyor, devletin küçüldüğü, yurttaşın ve demokrasinin büyüdüğü bir sistemi hedefliyoruz.

*Devleti korumak ve devlete hizmet üzerine kurgulanmış, kutsallaştırılmış hantal yapıyı araçsal, işlevsel ve hizmetkar bir devlet sistemine dönüştürmeyi öneriyoruz.

*Devlet, tek bir kişinin ve onun etrafındaki hiyerarşik zümrenin belirlediği esaslarla artık yönetilmeyecek. Cumhur Meclisleri ile halkın devlet yönetimine doğrudan katılımı gerçekleştirilecek.

*Kadın, Gençlik, Engelliler, İnanç Grupları, Farklı Kimlik ve Kültür Grupları, Çiftçi, İşçi ve Emekçi Meclisleri olacak. Böylece yetkileri arttırılmış bir makam yerine, halkın yetkisinin arttırıldığı bir devlet yönetiminin güvencesi olan Cumhurbaşkanlığı dönemi başlayacak.

*Sistemin bütün kanalları halkların demokratik iradesine açık hale getirilerek, demokratik bir işleyişe kavuşturulacak. Türkiye, Milli Güvenlik Kurulu gibi vesayetçi, darbe ürünü yapılarla değil, demokratik kurullarla, güçlendirilmiş yerel yönetimlerle yönetilecek.

*Türkiye halklarının barış iradesi müzakere sürecinin güvencesidir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde demokrasi güçlerinin kararlılığı barış sürecini hızlandırarak müzakerenin temellerini sağlamlaştıracaktır.

*Çankaya hedefimiz kalıcı barış açısından stratejik bir önem taşımaktadır. Türkiye’nin baştan aşağı topyekün demokratikleşeceği, radikal demokrasinin kökleşeceği bir sürece talibiz. Değişim hedefimizin amacı budur. Farklılıklarımız bizi zayıflatmaz aksine güçlendirir.

*Türkler, Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Rumlar, Êzidîler, Süryaniler, Keldaniler, Araplar, Çerkezler, Lazlar, Pomaklar, Romanlar, hep birlikte demokratik ulusu oluşturmaktadır. Her türlü tekçilik son bulacak, yerine çoğulculuk esasına dayalı bir anlayış egemen kılınacaktır.

*Devletin kutsandığı, halkların, dillerin ,inançların ve kültürlerin yok sayıldığı bu anayasanın topyekûn değiştirilmesi artık ertelenemez bir zorunluluktur.

*Aleviler, Hıristiyanlar, Museviler,Ezidiler gibi ezilen ve dışlanan tüm inanç ve kültürel grupların üzerindeki baskılar kaldırılmalı, herkesin dini inançlarını ve dünya görüşü çerçevesinde sosyal hayatını özgürce yaşamasının önü çoğulcu demokrasiye uygun bir şekilde açılmalıdır.

*Anadilinde ibadet hakkı sağlanmalı, bugüne kadar devletin resmi din anlayışına hizmet eden Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalıdır. Devletin herhangi bir kurumla din ve inanç özgürlüğü üzerinde oluşturduğu tekçi tahakküme son verilmeli, başta ders kitapları olmak üzere tüm dokümanlardan farklı kimlik ve inançlara dönük nefret suçları içeren ayrımcı söylemler temizlenmeli ve bunlara cezai yaptırımlar uygulanmalıdır.

*Din ve vicdan özgürlüğünü içselleştirmiş, dini devletin tekelinden kurtaracak ve siyasetin aracı olmaktan çıkaracak, dini inancı olan veya olmayan herkesin eşit yurttaşlık temelinde istediği gibi yaşayabilmesine imkan veren özgürlükçü laiklik geliştirilmelidir.

*Bu coğrafyanın farklı köşelerinde farklı aktörlerle tekrarlanan tablo aslında aynıdır. Deresinin üzerine HES yapımına direndiği için jandarmadan dayak yiyen Karadenizli kadın, sanayi atıklarının zehirlediği Ergene suyuyla üretimini sürdürmeye çalışan Trakyalı çiftçi, yaşam alanları nükleer ya da termik santral inşaatlarıyla tehdit edilen köylüler.

*Karnımızı doyuran toprak, kanımızı temizleyen hava, yaşamın kaynağı su ve bu dünyayı paylaştığımız diğer türler: Bugün bunların hepsi için direnmeyi göze alamayanların demokrasiden, adaletten ve insanlık için bir gelecekten bahsetmesine imkan yoktur.

*Kuracağımız “Cumhur Meclisleri” içerisindeki gençlik meclisleri ile siyasetin ve hayatın her alanında gençliğin aktif katılımı sağlanacak ve gençlerin örgütlenmesinin önündeki  tüm yasal engeller kaldırılacaktır.

*Eğitim anadil temelli çok dilli bir yapıya kavuşturulmalıdır. Talep eden bir kişi dahi olsa herkesin bu hakka sorunsuz bir şekilde erişmesi mümkün kılınmalıdır.

*Farklı cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği sebebiyle öldürülen, baskı gören, dışlanan LGBTİ bireyler sistem tarafından görmezden geliniyor. LGBTİ’lerin varoluşu suç görülüp, homofobi ve transfobi besleniyor. Yeni yaşamda bütün cinsel kimlikler eşit yurttaşlık haklarıyla, ayrımcılığa uğramadan, hayatın her alanında özgürce onurlu bir varoluş sürdürebilecekler.

*Türkiye yapısal bir dış politika değişikliğine gitmek zorundadır. Askeri vesayet dönemi Türkiye’sinin sorunları görmezden gelen dış politika anlayışının yerine, Osmanlı güzellemeleriyle kurgulanmış, bir bölgesel güç olma hevesinin ağır sonuçları ile karşı karşıyayız.

*Ortadoğu’da kendisini mezhep çatışmasını körüklemek ve IŞİD gibi örgütlerden medet ummakla var etmeye çalışan Türk dış politikası, Batı’da neredeyse askıya alınmış AB’ye üyelik süreci ve duraksamış reformlarla akamete uğramıştır.

Kategoriler

Güncel Türkiye Gündem