Can Öktemer, 13 Temmuz’da beşinci kez İstanbul’a gelecek olan efsanevi metal grubu Metallica’yı ve grubun tartışmasız lideri James Hetfield’ı yazdı.
CAN ÖKTEMER
can.oktemer@gmail.com
Heavy metal efsanesi Metallica, bu yaz bir kez daha İstanbul’u sallamaya geliyor. Metallica by Request adını taşıyan turnenin en önemli özelliği, Metallica’nın çalacağı parçaların hayranları tarafından belirlenmesi. Konser için alınan biletlerdeki kod numaraları ile Metallica by request web sayfasına girilip listedeki şarkılara oy veriliyor. En yüksek oy alan şarkılar, o gün Metallica’nın çalacağı şarkılar oluyor. Bir nevi peçeteye şarkı isimleri yazıp Metallica’dan çalmasını rica edeceğiniz bir samimiyet ortamı yakalanıyor bu şekilde. Metallica’nın 13 Temmuz’da İTÜ Stadyumu’nda gerçekleştireceği konser grubun Türkiye’de gerçekleştireceği beşinci konser olacak. Grup daha önce 1993, 1999, 2007 ve 2010 yıllarında Türkiye’yi ziyaret etmiş ve İstanbul’u resmen sallamıştı. Özellikle 2010 yılında Big Four turnesi kapsamında, heavy metalin diğer efsaneleri Slayer, Anthrax ve Megadeath’le birlikte verdikleri konserle tarihe geçmişlerdi.
Metallica, heavy metal tarihin hem albüm satışları hem de verdikleri konser sayıları bakımından en başarılı grubu olarak kabul görüyor. Fakat grup, aynı zamanda metal tarihinin en çok tartışılan gruplarından biri. Grup, 1981 yılında Lars Ulrich’in gazetedeki grup çağrısına cevap veren James Hetfield’le birlikte kuruldu. 1983 yılında da ilk albümleri Kill ‘Em All albümlerini yayınladılar. Bu tarihten sonra müthiş bir üretkenlikle 1984 yılında Ride the Lightning, 1986 yılında Master of Puppets ve grubun basçısı Cliff Burton’ın trafik kazasında hayatını kaybetmesinin ardından, 1988 yılında Jason Newsted’in gruba katılmasıyla birlikte kaydettikleri ilk albüm ... And Justice for All’u çıkarmışlardı. 1981 yılından 1988 yılına olan bu süreç, Metallica’nın sanatsal üretiminin en verimli olduğu dönem olarak kabul edilebilir. Bugün bile Metallica’nın konser playlistinin bu döneme ait olduğunu ve hayranların dinlemekten asla bıkmadıkları parçalarda yine bu döneme denk geliyor. Metallica, bu dönemde politik çürümüşlükten tutun, savaş karşıtlığına varana kadar oldukça muhalif ve müzikal olarak da taviz vermez bir konumdaydı. Aynı zamanda, bu albümler günümüz heavy metal müziğini derinden etkilediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Kendilerinden sonra gelen birçok grubun müzikal tercihlerine yön vermiş, birçok kişinin gitarla tanışmasını sağlamış ve müziğe başlamasına sebep olmuştu.
Metallica ile ilgili asıl kıyamet ise daha önce Motley Crue gibi gruplarla çalışan Bob Rock’ın prodüktörlüğünde çıkardıkları Black albümü ile koptu. Black albümü, Metallica’nın 80’lerde yapmış oldukları albümden oldukça farklı bir yerde duruyordu. Şarkıların sertlik oranı azalmış, daha kolay dinlenebilir hale gelmiş ve daha da önemlisi, Nothing Else Matters ve The Unforgiven gibi iki ballad, bu albümde yer almıştı. Bu durum, grubun sıkı hayranları ve Metallica’yı Nothing Else Matters’la keşfedenler arasında büyük tartışmalar yaratmış, hatta Türkiye’de Nothing Else Matters Metallica’sı diye bir kavram bile gelişmişti. Neticede Black albümü, dünya çapında büyük bir ilgi görmüş ve albüm uzun süre liste başı olmuştu. Metallica, artık tüm dünyada büyük stadyum konserleri veren bir grup olmuştu.
Grup, Black albümünün büyük başarısı ve çıktıkları uzun süreli turneden sonra Load ve Reload ile çıkagelmişti. Metallica, bu iki albümle de hayranlarını büyük şaşkınlığına uğratmıştı. Grup, imaj yenileyerek saçlarını kısaltmış ve müzikal olarak da rotasını heavy metalden hard rocka kaydırmıştı. Bu ani imaj değişikliği ve şarkıların yine yumuşaması, pek çok kişi tarafından bir kez ağır eleştiriler yapılmasına neden olmuştu. Fakat Metallica, bütün bu tartışmalara rağmen başarısını devam ettirmiş ve bu iki albümde büyük kitleler tarafından ilgiyle karşılanmıştı.
Zaten Metallica’yı Metallica yapan en önemli özelliklerden birisi de, tamamen kendi müzikal beğenileri doğrultusunda hareket etmeleriydi. Kill ‘Em All gibi sert bir albümün hemen ertesinde Ride to Lightning albümünde Fade to Black gibi görece yumuşak ballad kaydetmek büyük cesaret isterdi doğrusu. Grup, bütün müzikal tarihi boyunca aynı yolu denemiş, balladlardan sert thrash parçalara varana kadar çeşitlilik göstermeye çalışmıştı.
Load ve Reload’tan sonra grup, bu sefer de tamamı cover parçalardan oluşan Garage Inc. albümünü yayınladı. Metallica, bu albümde keşke bu parçaları biz yazsaydık dedikleri parçaları yeniden yorumladı. Dünya çapında büyük başarılara imza atan Metallica’nın cover albüm yapması ve parçalarını yorumladıkları gruplardan her yerde büyük saygıyla bahsetmeleri ise ayrıca bir övgüyü hak ediyor bence. Grup, büyük bir tevazu örneği sergileyip bu gruplara saygı duruşundan bulunmuş ve genç kuşak rock dinleyicilerinin bu gruplarla tanışmalarına vesile olmuştu bir bakıma. Yine aynı şekilde, bundan iki sene önce Lou Reed’le yaptıkları Lulu albümü de benzer bir mazhar olmalarını sağlıyor.
Bu albümden sonra senfoni orkestrasıyla yaptıkları konser kayıtlarından oluşan S/M albümü yayınladılar. Bu albümden sonra, Metallica ve hayranlarının arasının bozulmasına sebep olan Napster davası patlak verdi. Lars Ulrich’in başlattığı Napster’ın ücretsiz şarkı indirmesine karşı açılan dava, grup lehine sonuçlanmış ve grubun parçalarını ücretsiz olarak servis eden Napster sitesi kapatılmıştı. Yaptıkları albümlerden milyonlarca dolar servet yapan Metallica’nın bu tutumu, haliyle pek hoş karşılanmamıştı. Gruba yönelik olumsuz eleştiriler tavan yapmıştı.
2001 yılında ise Jason Newsted’in ayrılması, James Hetfield’in alkolizm tedavisi için rehabilitasyon merkezine gitmesiyle beraber, grup büyük bir kriz içerisine girdi. Yeni albüm çalışmalarını durdurmuşları ve gelecekte ne yapacaklarını bilemez hale gelmişlerdi. Hetfield’in yeniden gruba dönmesi ve Robert Trujillon’un yeni basçı olarak gruba girmesiyle birlikte, yarıda kalan St. Anger ancak tamamlanabilmişti. Grup, tekrar toparlanma sürecine girdiyse de, albüm hiç olumlu eleştiri alamamış ve grubun müzikal olarak dibe vurduğu ilan edilmişti. Metallica için asıl geri dönüşü ise 2008 yılında çıkardıkları Death Magnetic albümü olacaktı. Yıllardır birlikte çalıştıkları Bob Rock’la yollarını ayıran, yerine efsane prodüktör Rick Rubin’le anlaşan grup, bir nevi köklerine dönüş yaparak, sert ve progressive öğeler taşıyan Death Magnetic’le hayranlarıyla barıştı.
Metallica için yüzlerce tartışılacak şey konuşabilir. Fakat dünyada herkesin hemfikir olduğu bir konu, James Hetfield’in Metallica’nın başarısında ki payıdır şüphesiz... Sahnedeki karizması, yazmış olduğu bir sürü olağanüstü şarkı ile birçok insanın gönlünde ayrı bir yerde. Aile ve ölümü merkezine alan müthiş şarkılara imza atan Hetfield, zor bir çocukluk geçirmiş ve 16 yaşında annesini kaybetmişti. Rolling Stone dergisi yazarlarından David Fricke’e göre, Hetfield’in şarkı sözlerinin seyirci üzerinde bu denli etkileyici olmasının ana sebeplerinden biri, Hetfield’in onların acılarını içeriden bilmeseydi. Bununla beraber utangaç ve kırılgan bir ergenlik ve gençlik dönemi geçiren Hetfield için, müzik hep bir hayat kurtarıcı ve terapi aracı olmuştu.
Grup, kendilerinden sonra gelen bütün gruplar için ilham kaynağı olmuşsa da, bunda en büyük pay sahibi Hetfield’dir kanımca. Gitar tutuşundan, şarkı söyleme stiline kadar Hetfield, birçok rock solistini etkilemiş bir hayat pusulasıdır. Hetfield’ın gruba kattıkları sadece bunlarla sınırlı değil. Metallica’nın krize girdiği 2000’li yıllarda, müthiş bir geri dönüşle gruba yeniden hayat vermesi ve konserlerde olağanüstü enerjisiyle seyirciyi coşturmasının yeri çok ayrıdır.
Metallica, bir garaj grubu olarak başladığı müzik hayatında, şimdi dünyanın en büyük heavy metal grubu. Bugün, 30 yılı aşkındır yapmış oldukları müzik halen ilgi görüyor ve kuşaktan kuşağa geçiyor. Hetfield’in deyimiyle Metallica ailesi halen giderek büyüyor. 13 Temmuz, bu efsaneyi bir kez daha sahnede canlı kanlı görmek için iyi bir fırsat…