Hepimiz onun Mustafa Sarıgül’ün sağ kolu olduğunu, Ermeni toplumuna ve geniş topluma birçok hizmet sunduğunu biliyoruz belki ama onu pek tanımıyoruz. Şırnak’ta dokuz yaşına kadar okula ayakkabısız gidip gelen, 10 yaşında İstanbul’a geldiğinde neredeyse hiç Türkçe bilmeyen, azmedip çalışarak Şişli Belediye Başkan Yardımcılığı görevini üstlenen Vazken Barın’la 15 yıllık belediyecilik tecrübesini ve önümüzdeki döneme dair planlarını konuştuk.
NAYAT KARAKÖSE
nayatk@gmail.com
Karar vericiler, biraz da oy oranına, nüfus etkinliğine bakarlar. Ermenilerin nüfusu bir milyon olsaydı, beş belediye başkanımız, onlarca meclis üyemiz olurdu. |
-
İlham verici bir yaşam öykünüz var. Vazken Barın buralara nereden, nasıl bir mücadeleyle geldi?
Şırnak’ta doğdum; ilkokulu orada okudum. Çok zor şartlarda okuduk. Yerler çamurdu; üçüncü sınıfa kadar, birçok öğrenci gibi benim de ayakkabım bile yoktu. Şırnak’ta 30-40 Ermeni aile vardı. Ermeni olduğumuz için sıkıntı da çektik. Şırnaklı biri İstanbul’da askerdi; burada tesadüfen, Ortaköy’deki bir papazla tanışıyor, çünkü papazın yakını da asker. Papaz ona diyor ki “Sizin çocuklar Şırnak’ta ne yapıyor, nasıl okuyor? Bu sene ilkokuldan mezun olanlar varsa, buradaki Tıbrevank yatılı okulumuza gelsinler.”
-
Yani bir tesadüfle kaderiniz değişiyor...
Evet. Tam da o sene, 1962’de dört kişi (ben, Viken Sırpazan, Karekin ve Diran) Şırnak’ta ilkokuldan mezun oluyoruz. O zaman Şırnak dışında Ermeni var mı, onu bile bilmiyorduk; Ermeni okulu olabileceği aklımızın ucundan geçmemişti. İstanbul’a geldik. Karagözyan’dan gelen çocuklar Fransızca da konuşuyor, İngilizce de… Biz ise doğru dürüst Türkçe bile konuşamıyoruz. Bir anda bize Ermenice ve İngilizce öğretmeye çalıştılar. Ana lisanımız Kürtçeydi, Türkçeyi ilkokulda öğrenmeye çalıştım. İstanbul’da diğer öğrenciler bizimle ‘Cudi Dağı’ndan gelme’ diye dalga geçerlerdi. Anladık ki, baş edebilmek için Ermenice ve İngilizceyi iyi öğrenmemiz lazım. Çok çabaladık, yılbaşına kadar Ermeniceyi, bir yıl sonunda da İngilizceyi konuşur hale geldik. Liseyi de orada bitirdim. Ardından İstanbul Teknik Üniversitesi’nin sınavlarına girdim ve yüksek dereceyle mimarlık fakültesini kazandım. Üniversite ve askerlikten sonra iş hayatına atıldım.
-
Belediyeciliğe ve politikaya nasıl girdiniz?
Cemaatte, Tıbrevank yönetiminde çalışmalar yapıyordum. 1998 yılında Bülent Ecevit, Ermeni cemaatinden birinin Şişli ilçesine alınmasını istiyor, en çok Şişli’de Ermeni olduğu için orayı tercih ediyor. Avedis Özgül, Melkon Karaköse, Mıgırdiç Özcan ve birkaç kişi toplantı yapıyorlar ve beni öneriyorlar. Onlarla yan yana geldim, politikanın bana göre olmadığını ilettim ama onlar ısrarla benim olmamı, bir başkasının iyi temsil edemeyebileceğini söylediler. “Haftada bir saat toplantıya katılacaksın sadece” dediler, ben de “Bir saatse olabilir” dedim. Ama sonra o bir saat ikiye, daha sonra da üç güne çıktı.
-
Mustafa Sarıgül’le yollarınız o dönemde mi kesişti?
Evet. Mustafa Sarıgül 1999 seçimlerinde DSP’den aday oldu ve seçim propagandalarını beraber yürüttük. Sarıgül, o dönemde Ermeni cemaatinden birini başkan yardımcısı yapma niyetini ifade ediyordu.
-
Bu niyeti duyunca şaşırdınız mı?
Bu tamamen kendisinin niyetiydi. Etrafımdan bazı kişiler “Siyasetçiler yalan söyler, sözünde duracağını düşünmüyoruz” dediler; bende bıraktığı izlenimin sözünde duracağı yönünde olduğunu söyledim. Ardından beni atadı, beş sene birlikte çalıştık; fen işleri ile park ve bahçelerden sorumluydum. İkinci dönem meclis üyesi adayı olarak seçimlere girdim; meclis üyesi, başkan yardımcısı ve imar komisyonu başkanı oldum. Bir sonraki dönemde de başkan yardımcılığı gö-revim sürdü.
-
Birçokları “Sarıgül popülist mi, yoksa samimi mi?” sorusuna cevap arıyor. Sizce neden samimi?
15 yıl önce, daha yolun çok başındayken, Ermeni bir belediye başkan yardımcısı ile çalışma niyeti kendisinden gelmişti. Bu bile bir gösterge. Herkese eşit davranıyor. Sadece gayrimüslimlere değil; Cumartesi Annelerine, Kürtlere, Ale-vilere, herkese yetişiyor. Her daim “Belediyecilik hiçbir fark gözetmeden hizmet yapmaktır” der ve her türlü inanca saygılı olmamız gerektiğini vurgular.
30 Mart’tan sonra Şişli’de daha nitelikli bir plan yapacağız. Kültürel aktivitelere önem vereceğiz. Büyük kapasiteli bir konser salonu veya salonlar şart. Bir ‘spor vadisi’ kurma düşüncem de var. |
-
Birçok cami restorasyonunda da görev almışsınız...
Sekiz-dokuz yıl önce, Ayazağa’da Merkez Camii’ni restore ettik. Sayın Sarıgül yüksek mühendis mimar olmam nedeniyle benim ilgilenmemi istedi. Orası tarihi bir camiydi, fakat içerdeki estetik belirli bir dokuya gelmemişti. Kendi bilgimle orayı butik bir cami haline getirdim. Açılışta, dönemin İstanbul müftüsü benimle tanıştı ve “Ermeniler bizim sanatımıza, müziğimize, mimarimize, kültürümüze büyük katkılar yapmışlardır. Ben bu gelenek kesildi sanırken, sizin sayenizde, devam ettiğinin farkına vardım. Sizi canıgönülden kutluyorum’ dedi. Bunu duymak çok değerliydi.
-
Ermeni olmanızdan ötürü bir sıkıntı yaşadınız mı? “Ermeni’nin ne işi var?” diyenler oldu mu?
Bunu söyleyen hiç olmadı, hissetmedim de öyle bir şey. 1999’da belediye başkan yardımcısı olduğumda, taksicilik yapan bir arkadaşımız, “Sayın başkanım, başka kimseyi bulamadın mı, bir Ermeni’yi getirdin?” diye soruyor. Başkan ona iki-üç ay beklemesini söylüyor. Altı ay sonra o kişi benimle tanışmaya geldi, altı ay içinde üç kez beni denemeye tabi tuttuğunu, üç farklı cami için onarım gibi taleplerde bulunduğunu ve hepsini derhal yerine getirdiğimi söyledi. Bu denemelerden sonra “Başkan yardımcısı Ermeni ama hiçbir fark gözetmiyor” kanaatine varmışlar.
-
Partilerin belediye meclisi listelerinde azınlık vatandaşlar ya hiç yer almıyor, ya da ‘vitrinde olsun’ mantığıyla, geri sıralara konuyorlar. Daha çok azınlık mensubunun üst sıralarda aday gösterilmesi için umudunuz var mı?
Ben şanslıyım, çünkü hiçbir zaman vitrinde olmadım, olmayı kabul etmem de; hep icraat yapan oldum. Umudum var ama karar vericiler çok tarafsız davransalar bile biraz da oy oranına, nüfus etkinliğine bakarlar. Ermenilerin nüfusu 500 bin olsaydı belki iki, bir milyon olsaydı beş belediye başkanımız, onlarca meclis üyemiz olurdu. Tabii, vitrin olsun diye değil, aday gösterilecek kişinin niteliği de çok önemli. Tüm bu karar süreçlerinde belediye başkanlarının yanı sıra genel merkezin, ilçe başkanlarının, siyasi yelpaze dışında kalan birtakım nüfuzlu kişilerin de sözü geçebiliyor.
-
Büyükşehir’de Mustafa Sarıgül’ün şansını nasıl görüyorsunuz?
Kolay bir seçim olmayacak. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanmak zor, ve zoru başarmak bir marifet. Sarıgül’ün herkese eşit ve kaliteli hizmet anlayışı ve insanların değişim isteği, seçimin Sarıgül lehine sonuçlanmasını sağlayacaktır. Bir de, insanoğlu ne olursa olsun değişim ister. Bazı şeyler kendi elimizde, bazı şeyler değil, ama oy kullanmak ve İstanbul’a belediye başkanı seçmek bizim elimizde. Ben bu değişime inanıyorum ama sırf değişim olsun diye kötü bir şeyi istemez kimse. Sarıgül’ün akıllı bir yöntem neticesinde seçileceğine inanıyorum.
-
Şişli özelinde neler yapmayı planlıyorsunuz?
Yoldur, parktır, asfalttır, o sorunlar bitti. 100 bin ağaç diktik. 30 Mart’tan sonra Şişli’de daha nitelikli bir plan yapacağız. Bu dönem özellikle kültürel aktivitelere ve kültüre önem vermeliyiz. Büyük kapasiteli bir konser salonu veya salonlar şart. Ayrıca birtakım atölyeler, müzisyenlerin, heykeltıraşların, konservatuar öğrencilerinin, sanatın diğer dallarında faaliyet gösterenlerin çalışabilecekleri mekânlar kurma düşüncem var. İstanbul’u kazandığımız taktirde, bir ‘spor vadisi’ kurma düşüncem de var. Özel bir metro hattıyla ulaşılacak, 100-200 sahanın bulunduğu, aynı anda 200-300 bin kişinin spor yapabileceği bir kompleks kurulmasını hayal ediyorum.
-
Büyükşehir Belediyesi ve diğer belediyeler Gezi Direnişi’nden ne gibi dersler çıkardılar?
Karar vericiler, halka rağmen, gençliğe rağmen hiçbir şeyin olamayacağını anladı. Gezi Direnişi müthiş bir netice verdi; hareketin en büyük verimi kışlanın yapılmaması oldu. Oradaki insanlar “Biz de varız, biz de bu şehrin sahibiyiz, bizi de dinleyin” dediler. Yukardan dayatmalar ve emirlerle her şeyin olamayacağı anlaşıldı. Özellikle bu çağda böyle olmaması gerektiğini ispatladı bu gençler. Görüldü ki halkı ihmal etmemek lazım; hangi düşüncede olursa olsun, hepsi makbul insanlardır. Belediyecilikte halkın karar süreçlerine katılımını sağlamak, halka danışmak çok önemli. Tabii, o direnişe katılan gençler de oy kullanmanın önemini kavradılar. Şimdi bir oyun bile çok önemli olduğu daha iyi idrak edildi.
-
Gayrimüslimlerin bir kesimiyle CHP arasında ciddi bir mesafe var. Bu durumun Sarıgül’le değişeceğini düşünüyor musunuz?
Mustafa Sarıgül’ün 15 yıllık yaklaşımının, yaptığı hizmetin tesir edeceğini düşünüyorum. Sarıgül bugüne kadar hiçbir ayrım gözetmedi, her kesime hizmet sundu. Geçmişte hatalar olmuştur, fakat şu anki aktörler farklı, geçmişin hatalarını bugün referans almak çağdaş bir tutum değil. Bugün ve şu an alınan hizmet baz alınmalı ve olumsuzluklar yanında, gerçekleştirilen onca olumlu icraatı da görmek gerek.