Yorgo Demir, 19. yy’ın ortalarında, Tatavla (Kurtuluş) semtinin çeşitli meyhane ve birahanelerinde sabahlanıp, etsiz zeytinyağlı mezeler eşliğinde rakı, bira veya şarap içilerek, Paskalya Pazar’ına kırk gün kala kutlanmaya başlanan Baklahorani Karnavalı’nı (Apokries) yazdı.
YORGO DEMİR
İnsanlar coşkulu, neşe içinde kostümünü giyip canının çektiği şekle bürünüyor, maske takıp, sokaklara dökülüyor, bağıra çağıra şarkı söylüyor, davullar çalınıyor, dans edilip sabahın ilk ışıklarına kadar coşkuyla eğleniliyor.
Son yıllarda yok olmaya yüz tutmuş, Rum toplumunun en eski geleneklerinden biri, Baklahorani Karnavalı (Apokries) köklerini saldığı tarihi Tatavla (Kurtuluş) semtinde yeniden canlanırken, uzun süreli sessizliğine nazire yaparcasına her geçen yıl daha da büyüyen bir katılımla kutlanıyor.
1941 yılında İsmet İnönü döneminde güvenlik sebebiyle resmen yasaklanan Apokries eğlencesi, son 5 yılda olduğu gibi bu sene de 3 Mart’ta doğum yeri olan Tatavla’da kutlanacak. Eski yıllarda olduğu gibi toplumun her kesimine kucak açan ve eğlencenin tavan yaptığı bu kutlamalarda gece boyunca kahkahalar göğe yükselecek, aşk, meşk ve şarap üzerine şarkılar söylenecek, tükenesiye kasap havası oynanacak, Rumlarla birlikte eğlencenin sınırlarını zorlamak isteyen herkes geçen dört yılda olduğu gibi bu eğlenceye ortak olacaklar.
Apokries-Baklahorani Tarihi
Yaşadığı acı tecrübelerle anmaya alışkın olduğumuz Rum toplumunun kendi coğrafyasında keyifli bir şekilde sahne aldığı ender zamanlardan biri olan Baklahorani Karnavalı, aslında tarihi süreci ve dayandığı kökler itibariyle eğlenceli olmasının ötesinde sıradışı bir etkinlik. Öyle ki, sanata ilk kez çıplaklığı getirmiş Antik Yunan’dan, kentsoylu ağırbaşlılığın ifadesi; Rum-Ortodoks İstanbul’a uyarlanmış bir ritüel… Nitekim Rum toplumunun büyük bir kesiminin katılım göstermesine karşın Rum üst sınıfın aslında pek benimsemediği, yer yer hor dahi gördüğü, bu sebepten Baklahorani dönemini evinde balo düzenleyerek geçirdiği bir gelenek...
Bazı kaynaklara göre, Apokries’in, kutlanmaya başlanması kilisenin aşırı baskıcı davrandığı döneme denk gelir. 19. yy’ın ortalarına denk düşen bu dönemde, fütursuzca eğlenme ihtiyacının, isyan etmenin ve dayatılan kurallara karşı gelmenin tezahürü olarak ortaya çıkan Apokries, iki şekilde kutlanırmış. Karnavalcılar (maskaralar), dost ve ahbapların evlerine gece ziyaretlerinde bulunur, gece boyunca içkili, bel altı esprilerin, karşılıklı sataşmaların olduğu hafif meşrep, eğlenceli sohbetler döndürülürmüş. İkinci formda ise, karnavalcılar sokağa çıkıp kostüm ve maske takarak şarkılar, danslar ve çeşitli mizansenlerle eğlenirlermiş. Dönemin Levantenlerinden Bertrand Bareilles’in tanıklığına göre büyük Pera Caddesi’nde toplanan maskaralar, bugünkü Kalyoncu Kulluk Sokak’tan Dolapdere’ye inerek oradan Tatavla’ya, Aya Dimitri Kilisesi’nin önündeki meydana çıkarlarmış. Orada onları seyyar satıcılar, sokak müzisyenleri, akrobatlar, palyaçolar, laternacılar ve dönemin amatör itfaiyeci sınıfı “tulumbacılar” karşılarmış. Karnavala ilişkin bir başka tanıklığı 1918’de yayımlanan Rum gazetelerinden biri olan “Proodos”taki bir habere dayandırabiliriz. Haberde İstanbul’un hayta itfaiyecilerinin, yani tulumbacıların Apokries karnaval eğlencelerine dair şu atıfta bulunulur: “Karşılamanın başrolde olduğu danslar, zurnacı Kör Haciki, davulcu Edirnekapılı Yovanaki eşliğinde koğuşta başladı. Şampanya yerine bolca gazoz ve limonata mevcuttu. Her semtten maskaralar değişik bir mizansen ortaya koyarak insanları güldürmeye çalışıyorlar. Tabuta konan ve ölü taklidi yapan bir karnavalcı aniden tabuttan fırlarken loğusa kılığına girmiş maskara erkeklere de doktor kılığındaki maskaralar tarafından doğum yaptırılıyordu”.
Karnaval günü gündüz saatleri kadın ve çocuklara aitken karanlık çöktü mü aileler yerlerini bıçkın ve müstehcenlere bırakırlardı. Gündüzleri kadın ve çocuklar o zamanlar her yeri bostan olan Tatavla tepesine gider, yere serdikleri nevaleleri mülayim bir keyifle yerken, çocuklar da tepeden aşağıya uçurtma uçururdu. Güneşin batmasıyla beraber ortaya ayıplar dökülür, karnavalın esas eğlencesi başlardı. Atlar üzerinde Amazon denilen kadınlar karnaval yürüyüşüne katılır, kabadayıları tarafından eşlik edilirlerdi.
Gece boyu semtin çeşitli meyhane ve birahanelerinde sabahlanır, etsiz zeytinyağlı mezeler eşliğinde rakı, bira veya şarap içilirdi. İsa’nın dirildiği gün olan Paskalya Pazar’ına kırk gün kala kutlanmaya başlanan karnavalın başladığı Pazartesi gününe “Kathara Deftera”, yani temiz Pazartesi adı verilir ve o günden itibaren Rumlar kırk gün boyunca zeytinyağlı yemek dışında başka bir şey yiyemezlerdi. Baklahorani Karnavalı’nın Yunanca Apokries olarak adlandırılmasının sebebi de “Apokries”in kelime manasının “etten soyutlanma” anlamına gelmesidir. Baklahorani adının ise bakladan yapılan zeytinyağlı favanın günün başlıca mezesi olmasından kaynaklandığı rivayet edilir.
Günümüzde Karnaval
20.yy’ın başında Tatavla’da nüfusu 12 bini bulan Rumlar zamanla yerini 500 kişilik küçük bir topluluğa bıraktı. Getirilen resmi yasağın dışında, ardı ardına yaşanan acı tecrübelerin tortusuyla içine daha da kapanan Rum toplumu, uzunca bir süre karnavalı sokaklarda ulu orta kutlamak yerine cemaat okullarında, dernek veya vakıf binalarında dört duvar arasında kutladı. Bu sayede karnaval geleneksel formundan biraz hacim yitirerek bir anlamda sadece çocuk ve gençlerin kutladığı bir müsamereye dönüştü. Ta ki yetmiş sene sonra 2009’da yazar Hüseyin Irmak Yunanistan’dan gelen iki dostuyla “sazı” eline alıp bu girişimde bulunana kadar. Bu seneki karnavalın da tertip komitesinde yer alan yazar, Agos’a bu cesaretli girişimi ve bugüne kadar işleyen süreci şöyle anlattı: “Yaşadığım Kurtuluş kitabımı hazırlarken daha detaylı öğrendiğim karnavalın kesintiye uğrama biçimi beni üzmüştü. Kitaptan dolayı, eski tanıdıklar yılda bir kere de olsa bir araya gelme fikrini ortaya atmışlardı. Ben de davet çağrısını karnaval gününe denk getireyim, gelenlerle karnaval için kadeh kaldırırız, giderek de yeniden canlandırırız düşüncesiyle hareket ettim. Kimse gelmese bile ben tek başıma karnavala kadeh kaldıracağım diyordum. Bu arada Tatavla Keyfi isimli bir müzik grubunun kurulduğunu öğrendim. Onlarla tanışmak ve davet etmek girişiminde bulundum. Grubun lideri kendilerinin de karnaval için Rum gençleri ile Beyoğlu’ nda bir eğlence tertip edeceklerini söyleyince iki daveti birleştirme önerisinde bulundum. Onlar Yunanistan’dan gelen arkadaşları nedeniyle pazar günü bense karnavalın asıl günü olan pazartesi için hazırlık yapmıştım. Sonuçta ben onların davetine, onlardan bir grup da benim davetime katıldılar. Ben on on beş kişiyle başlamayı beklerken 76 kişiyle karnaval kutladık ilk yılımızda. Benim derdim İstanbul’un, kaybettiği karnavalını yeniden kazanmasıydı. Her şeyi özgün yapısını kesinlikle bozmadan, aslına titizlikle sadık kalınarak ve tarihsel- geleneksel formunu daima görünür kılarak yapmalıydık ve bu konuda istenilen duyarlılığı oluşturduğumuza inanıyorum. Bunu Rum arkadaşlarımla ve Tatavla cemaati desteğiyle birlikte başarabildik”.
İşe en başından itibaren dört elle sarılan tertip komitesi üyeleri son dört yıldır Rum Baklahorani Karnaval geleneğinin yeniden canlanmaya başladığını, ancak bunun ilk başlarda riskleri olan bir girişim olduğunu ifade etti. Şimdi semt halkının bu geleneğe kucak açarak gelecek yıllara taşımaya çalışıyor olduğunu görmenin kendilerine memnuniyet verdiğini vurgulayan komite üyeleri, “bu da, girişimimizin sonuç verdiğini ve bir zamanlar bu kenti oluşturan çok kültürel unsurların toplumsal yaşam içerisinde bir arada olma zeminin hâlâ varolduğuna işaret ediyor. Bu sene karnaval yürüyüşünü ve organizasyonunu Tatavla halkı üstlendi ve semtlerinin çok kültürlü bu karakterini ortaya çıkaracak olmaktan mutluluk duyuyorlar” dediler.
Görünen o ki, Pazartesi günü tarihler 3 Mart’ı, saatler 19:00’u işaret ettiğinde Pangaltı metro istasyonu her zamankinden daha neşeli, daha renkli ve daha gürültülü olacak.