Soykırımın hazır yapılmışı var!

Ahmet Saymadi, Nazi Almanyası’nda evini terk etmek zorunda kalan Yahudi bir ailenin ardından o evin ve eve yerleşen ailelerin hikâyesini anlatan Tiyatro Tek Ağaç’ın sahnelediği “Taş” oyunundan yola çıkarak “bu topraklarda hazır yapılmışı var!” diyor ve soruyor “Acaba benim dedem Ermeniler gönderilirken ne yaptı?”

AHMET SAYMADİ
ahmetsaymadi@gmail.com

Alman yazar Marius von Mayenburg’un 2008 yılında yazdığı “Taş” [Der stein] adlı oyun, Avrupa’nın pek çok ülkesinde sahnelendikten sonra, Türkiye’de de Tiyatro Tek Ağaç tarafından sahneliyor. Sibel Arslan Yeşilay’ın çevirdiği oyunu Murat Akdağ yönetiyor. Oyunda Gülsüm Soydan, Özlem Çınar, Cüneyt Karadurak, Aliye Karahan gibi usta oyuncular yer alıyor ve oyuna küçük bir orkestra da eşlik ediyor. Oyunu kaçırmamanızı tavsiye ederek, sadede geliyorum.

Oyun Dresden’de yaşayan Nazi Partisi üyesi bir ailenin başından geçenleri bir ev üzerinden üç kuşak boyunca anlatıyor.

1933 yılında Nazi Partisi’nin iktidarını sağlamlaştırmasından sonra Yahudi bir aile 1935 yılında Dresden’i terk etmek zorunda kalır. Yahudi aile çok sevdikleri evlerini yok pahasına Nazi Partisi üyesi bir aileye satar. Evi alan Nazi ile evini satmak zorunda kalan Yahudi aynı iş yerinde çalışmaktadır.

Evi satın alan ailenin babası Wolfgang, 1945’te Naziler, Sosyalistlere yenilince intihar eder. Savaştan sonra Doğu Almanya’da kalan Dresden’de Nazi Partisi üyesi oldukları bilinen aile 1953’te Batı Almanya’ya göç etmek zorunda kalır ve satın aldıkları eve Doğu Almanya’da yaşayan sosyalistler yerleşir.

Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinden sonra aile tekrar Dresden’e döner ve eve sonradan yerleşen sosyalistleri evden attırıp eve tekrar yerleşir. Bütün bu olup bitenlerden habersiz olan evin üçüncü kuşak üyesi, dedesinin ve anneannesinin Nazi Partisi üyesi olduğunu bilmemektedir. Bildiği hikâye, “çok zor durumda kalan bir Yahudi dostlarına yardım için evin satın alındığı ve ailesinin Nazi karşıtı olduğudur.”

Oyunu izleyince, insanın ilk düşündüğü şey Almanya’daki Naziler ve Yahudiler arasında yaşananlar  olmuyor. Oyun, bu topraklarda “hazır yapılmışı var!” dedirtiyor. Kendinizi Dresden’de değil de, Zara’da, Tatavla’da, Samatya’da hissedebiliyorsunuz. Ya da  akla gelen ilk soru, “Acaba benim dedem Ermeniler gönderilirken ne yaptı?” oluyor.

Yüzyıllarca birlikte yaşayan halklar, yanı başlarında yaşayan başka bir halkın devlet tarafından katledilmesi, kırılması, sürülmesi esnasında ne yaptı? Mesela Türk devletinden onlarca zülüm gören Kürtler, Ermeniler yanı başlarında kırılırken ne yaptı? Dedelerimiz Ermeni komşularının başına gelene seyirci mi kaldı?

Yoksa durum daha da mı vahim...

Ermeni ya da Rum komşularının kırılmalarında payları var mı?

 Ya da komşularının can havliyle bırakıp gitmek zorunda kaldıkları “taşınmazları” ya da “taşınırları” sahipsiz malları satan devlet kurumu Emval-i Metruke’den almak için sıraya mı girdiler.

Yoksa sıraya bile girmeden el mi koydular?

Ya da, “mal sahibi mülk sahibi nerde bunun ilk sahibi, malda yalan mülkte yalan var biraz da sen oyalan” mı dediler? Zorda kalan Ermeni –Rum komşularına yardım mı ettiler?

Bilmiyoruz!

Ermeni soykırımını devlet tanıyacak bir gün elbet, peki biz kırdıklarımızla yüzleşebilecek miyiz? Ya da en basitinden el koyduklarımızı iade edecek miyiz? Gidenlerin torunlarına “Buyurun gelin. Hoş geldiniz” diyebilecek miyiz? Gerçek bir barışın, birlikte yaşamanın yolunu arayacak mıyız?

Gelin, her şeyi devletten beklemeyelim...

(Mal iadesi derken, kimse, “Ermeni-Rum mallarını iade etmeyelim, kamulaştı onlar” demesin! Kamulaştırma kavramı bir tek Ermeni’nin Rum’un malı söz konusu olunca aklına gelenler, hele bi geri durun! Çok kamulaştırma meraklısıysanız, kendi mallarınızı kamuya bağışlayın!)

Kategoriler

Şapgir

Etiketler

Nazi