Modern Türk şiirinin üzerinde en çok tartışılan dönemi hiç kuşkusuz İkinci Yeni’dir. Bu özel ilgide akıma dahil şairlerin çarpıcı çıkışları kadar, bu sıradışı yılların halen yaşanmış ve tamamlanmış olmaktan ziyade, etkileri süregelen bir dönem olmasının payı da büyük.
KARİN KARAKAŞLI
Modern Türk şiirinin üzerinde en çok tartışılan dönemi hiç kuşkusuz İkinci Yeni’dir. Bu özel ilgide akıma dahil şairlerin çarpıcı çıkışları kadar, bu sıradışı yılların halen yaşanmış ve tamamlanmış olmaktan ziyade, etkileri süregelen bir dönem olmasının payı da büyük. Şimdi elimizde bu akımın en köklü isimlerinden Cemal Süreya’nın şiir anlayışını ve İkinci Yeni’nin gelişimini konu alan özel bir çalışma var. Şair ve eleştirmen Metin Cengiz’in ‘Cemal Süreya İkinci Yeni Bilincinin Kurucu Gücü’ başlıklı kitabı, bu akıma, kuram ve uygulamada ağırlığını koyan bir şair eşliğinde derinlemesine bakıyor.
Cemal Süreya İkinci Yeni Bilincinin Kurucu Gücü Metin Cengiz Şiirden Yayıncılık 158 sayfa |
Kitabın alt başlığındaki tanım Michel Foucault’nun kavramına dayanıyor. Metin Cengiz bu kavramı Cemal Süreya’nın kendinden önceki şiir geleneğine dair yaptığı kapsamlı, ayrıntılı tahlilleri ve ardından geliştirdiği yepyeni şiir dilini tarif etmek için tercih etmiş. Şairin bir manifesto sayılan ‘Folklor Şiire Düşman’ yazısının son derece ayrıntılı bir çözümlemesine yer veren Metin Cengiz, Süreya’nın folklora referansla yaptığı şu şiir dili tanımına da yer veriyor: “Braque’ın resim üstüne söylediklerini şiire uygulamakta bir sakınca görmeyerek diyorum ki: Şiirde asıl olan ‘hikâye etmek’ değil, kelimeler arasında kurulacak ‘şiirsel yük’tür… Halk deyimlerinde yerleşmiş, birbirine bağlanmış kelimeler arasında yeni bir yük, yeni bir bağıntı kurmak söz konusu olamaz. Nasıl olsun ki, bu kelimeler zaten kıpırdamaz bir şekilde birbirlerine bağlanmışlar, alacakları yükleri zaten önceden almışlardır.”
Zamanın önünde giden şair
Metin Cengiz, 1950’li yıllardan bugüne taradığı kaynakları ve dönem tanıklıklarını son derece akıcı bir üslupla derleyerek, tartışmaya açmış. Oktay Rifat’tan, Özdemir İnce’ye, Edip Cansever’den, İlhan Berk’e, Sezai Karakoç’tan İlham Berk’e pek çok şair o dönemin hararetli tartışmaları, polemikleri eşliğinde arz-ı endam ediyor. Bütün bu arka plan bir yandan İkinci Yeni’nin girift ve her bir temsilcisi ile farklı anlamlar kazanan içeriğini kavramamızı sağlarken, diğer yandan da Cemal Süreya’nın özgün konumunu billurlaştırıyor.
İlk üç şiir kitabını on beş yıla yayan ve adeta okur üzerindeki etkisini tartan Cemal Süreya, ‘Sıcak Nal’ ve ‘Güz Bitiği’ şiir kitaplarını 1988 yılının 31 Mart ve 1 Nisan tarihlerinde yayınlatarak bir gün farkla bir aylık fark yaratan unutulmaz takvim oyununu göze alabilmiş muzır bir usta. Fransız şiirinin birikimini de ülkesinin edebiyatına katan şair, gerek hakkını teslim ederek gerekse tıkandığı noktaları açık ederek Garip akımı ile de ödeşir.
Muhalif tavrıyla sanatı hep kurulu düzene bir başkaldırı olarak kurgulayan Cemal Süreya’nın “Şiir anayasaya aykırıdır” sözü de özellikle geleneksel şiir sanatın kalıp anlayışlarını sarsan boyutuyla ele alınmış. Metin Cengiz, şairin Garip ve toplumcu şiirin yarattığı alışkanlıklar karşısında İkinci Yeni’nin özgün ve yer yer yadırgatıcı şiir dilini savunmak ve yerleştirmek adına son derece bilinçli bir mücadele verdiğinin altını çiziyor. Dönemin dergi ve kaynaklarından özenle derlenmiş alıntılarda esas tartışmanın şiirde anlam üzerinde yoğunlaştığını görüyoruz. Cemal Süreya, “Şiirde dâvayla öz karıştırılıyor” derken aslında İkinci Yeni’ye iliştirilmeye çalışılan ‘anlamsız şiir’ yaftasına da karşı çıkmaktadır. Ona dil konusunda önemli bir destek de akımın diğer özgün kalelerinden Turgut Uyar’dan gelecektir. Uyar şöyle der bir söyleşisinde: “Dilin şiirde ayrıca bir imkânlar gömüsü hatta şiirin sadece bir dil meselesi olduğu akla bile gelmiyordu galiba. Bilinmiyordu bile.”
Gerçekle ve siyasetle yeni ilişki
Cemal Süreya’nın çıkardığı Papirüs dergisi ile birlikte gerek kendi şiirini gerekse İkinci Yeni’yi nasıl sağlam bir zemine oturtarak kökleştirdiğini gösteren Metin Cengiz, şairin unutulmaz şiirlerini yine onun “kıyısız gerçekçilik” olarak gündeme taşıdığı boyutuyla ele alarak şiirde somutun içinden üretilen soyut imgeleri gösteriyor. Cengiz’in “anlam ileten değil anlam üreten bir dil” olarak tanımladığı bu anlayış, konuyu İkinci Yeni’nin kaçış şiiri olup olmadığı noktasına getiriyor. Bu noktada Süreya’nın sözleri çarpıcı: “Soldan faşist diyenler, sağdan ahlaksız diyenler, komünist diyenler…Yeteneksiz diyenler…Aynı yörüngede oldukları halde belki de bilinçsizlikten, kargış düzenler…Lanetlenip durduk.”
Metin Cengiz, Ece Ayhan’ın “Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük” söyleminden hareketle Ayhan dahil İkinci Yenicilerin erke karşı verdikleri bir mücadele olmadığını savunuyor. Siyasetle doğrudan ilişki kurmayan İkinci Yeni’yi ben yine de hep çok politik ve muhalif buldum. Nitekim Gezi direnişi sırasında duvar yazılarına ve şiir sokakta hareketine ilham verenler de hep Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever ve Ece Ayhan gibi İkinci Yeniciler oldu. Onlardan alınan ilham her dem taze. Metin Cengiz’in çalışması bu ilhamın ardındaki koca kainatı bilimsel zemine oturtmak, matematiğini çözmek açısından çok kıymetli. Cemal Süreya’yı ve İkinci Yeni’yi bir de böyle keşfetmeye değer.