Londra merkezli Gomidas Enstitüsü’nün direktörü ve tarihçi Ara Sarafian, ‘Mavi Kitap’ı bir kez daha TBMM’ye postalamak için İstanbul’a geldi. Agos’a konuşan Sarafian, Türkiye’ye, Ermeni dünyasına ve uluslararası kamuoyuna 2015’e doğru ‘çözüme giden yol’u gösterdi. Sarafian’ın mevcut durumla ilgili tespitlerini ve geleceğe yönelik önerilerini konunun tüm taraflarının dikkatine sunuyoruz.
“Ermeni soykırımı konusunda sorulabilecek meşru sorular var ve ben bir tarihçi olarak onları yanıtlamaya hazırım. Türkiye kamuoyuyla temasa geçmekten kaçınanlar sorunun bir parçasını teşkil ediyorlar. Diaspora’nın 2015’e hazırlanıyor olduğu doğru değil. Türkiye’deki gibi Diaspora’da da bildik çizginin tekrarı dışında bir şey yok. Statükoya Türkiye kadar onlar da razı görünüyor.”
“Sorunun çözümü bu ülkedeki barışçıl, ahlaki çözüm isteyen insanların ellerinde. Türkiye, aynı ahlaki standartları paylaşabildiğimiz bir ülke olursa, Diaspora Ermenilerinin vatandaşlığa kabulü gibi jestlerde bulunabilirse, burada yaşamayı isterim. Kimseyi incitmeyen çözümler mümkün. Türkiye hükümeti geçmişteki hatalara ilişkin samimi bir özürle ortaya çıkarsa, 2015 yeni bir başlangıç olur.”
KARİN KARAKAŞLI Fotoğraf: Emre Ertani
karinkarakasli@agos.com.tr
Londra merkezli Gomidas Enstitüsü Direktörü tarihçi Ara Sarafian elinde Mavi Kitap’ın geliştirilmiş Türkçe baskısıyla bir kez daha İstanbul’daydı. Hatırlanacağı üzere Ermeni Soykırımı’nın ilk elden tanıklıklarının yer aldığı ‘Mavi Kitap’, bundan dört yıl önce Ankara İHD’de bir toplantıyla duyurularak TBMM’ye gönderilmiş, ancak CHP Milletvekili Şükrü Elekdağ’ın, dönemin Meclis Başkanı Köksal Toptan’dan ‘rica’sıyla Meclis’ten içeri sokulmamıştı.
İnsan Hakları Derneği’nin İstanbul bürosunda yayıncı Ragıp Zarakolu ile 19 Şubat Salı günü bir basın açıklaması yapan Sarafian, ‘Mavi Kitap’ı bu kez Beyoğlu’ndaki Galatasaray PTT şubesinden milletvekillerine iletilmek üzere elleriyle postaya verdi. Ardından da yine Zarakolu ile birlikte Cezayir Toplantı Salonu’ndaki panelde dinleyicilerle buluştu.
Hazır kendisini bulmuşken yaklaşan ‘2015 öncesi’ siyasi hava, Diaspora’nın duruşu, resmi görüşün olası hamleleri ve kendisinin Türkiye kamuoyundan beklentileri konusunda söyleştik. Karşımızda Türkiye’nin özgürleşmesini, kendisinin de yaşayabileceği bir ülke olmasını dileyen bu toprakların insanını bulduk.
• ‘Mavi Kitap’la ilgili girişiminiz aslında bir tekrar değil çünkü Türkiye’de 2009’dan bu yana pek çok şey de değişti. Bu seferki gelişinizi bir öncekiyle kıyaslarsanız ne gibi izlenimler biriktirdiniz?
Haklısınız aslında bu seferki ziyaretim ve ‘Mavi Kitap’ın yeniden TBMM’ye gönderimi bir tekrar değil, daha çok sürecin devamı. Mücadele ettiğimiz suskunluk halen bir tartışmanın parçası. Bir yanıyla kamuoyuna bu resmi suskunluğun kabul edilemez bir yanıt olduğunu anımsatmak için buradayım. İkinci olarak da bu tip girişimleri 2015’e doğru artarak sürdüreceğimizi ilan etmek istiyorum. Soykırım kadar onun inkârını da mesele etmek istiyoruz. Kimlerin hangi yollarla inkâr ettiği de tartışılmalı. Bunu da Türk tarihçileriyle birlikte yapmalıyız. Tartışmaları sürdürdüğümüz sürece Türk halkından giderek daha fazla insanın neler olduğunu anlayacağına ve resmi tarih konusunda ahlaki bir sorgulamaya gideceklerine inanıyorum.
• Suskun kalan kesimler konusunda değişiklik oldu mu?
‘Mavi Kitap’ konusunda TBMM açısından bir değişiklik olmadı. İngiltere Parlamentosu’na yollanan mektupta Başbakan’ın da imzası var, Egemen Bağış’ın da. Umabileceğim en iyi senaryo bu konuda tek bir bireyin değerlendirmesi ile harekete geçmenin hata olduğunu söylemeleri olurdu. “Daha iyi donanıma sahip olmalıydık” diyebilirler. O zaman işte anlamlı diyaloga girişebiliriz ama sessiz kaldıkları sürece eski düzeni onaylıyorlar demektir. Bir de örneğin şimdi Ahmet Türk o mecliste. BDP’li milletvekilleri orada. Dolayısıyla umudum var.
• Peki, suskunluğun sebebi ve suskunlukta bu ısrar niye?
Güçlü bir konumda olduklarını, yanıt verme yükümlülüklerinin bulunmadığını düşünüyor olmalılar. Bir yanıyla da siyaset bu elbette. 2015 yaklaşırken yeni stratejiler de olabilir. Örneğin Türk Tarih Kurumu da son derece suskun, bu konuda şimdilik fazla bir şey söylemiyorlar. Ama eminim hazırlık yapıyorlar. Danimarka’daki sergi üzerine verilen tepkiyi de gördük.
Beni daha çok ilgilendiren Diaspora’nın hazırlıksızlığı. Kanımca Diaspora’nın 2015’e hazırlanıyor olduğu da doğru değil. Yerevan’dan sergi ve benzeri birkaç etkinlik yapılmasına dair çabalar var. Onun dışında tıpkı Türkiye’deki gibi Diaspora’da da bilindik çizginin tekrarı dışında bir şey yok. Belli ki statüko birçok çevre için kabul edilebilir bir şey.
• Ermenistan’ın tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ermenistan devletinin kendi gündemi var. Orada da soykırım konusu devletin ve Soykırım Müzesi’nin tekelinde. Oralar dışında gerçek bir bilimsel çalışmaya ya da tartışmaya rastlanmıyor. Belki Karabağ savaşı ve ekonomik sorunlar da etken bunda. Açıkçası Ermenistan’la çok da ilgilenmiyorum; benim ülkem burası. Ben Türkiye Devletine hitap ediyorum. Bunca kuşak sonra köklerim hâlâ burada.
Mavi Kitap nedir?15. yüzyıldan bu yana Britanya Parlamentosu’nun istatistiki verilere dayalı resmi yayınlarının kapakları mavi renkte olduğu için bu kitaplara ‘Mavi Kitap’ deniyor. 1916'da Lord Bryce ve tarihçi Arnold Toynbee tarafından Londra'da yayımlanan 'The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire 1915-16' başlıklı kitap, Ara Sarafian tarafından 2000 yılında tanıklıkların referanslarını belirtecek şekilde geliştirildi. 2005’te TBMM; Britanya Parlamentosu’na ‘Mavi Kitap’ın düzmece tanıklıklardan oluşan bir kitap olduğunu belirterek Ermeni Soykırımı’na da kanıt olarak sunulduğu için kendilerinden özür dilenmesini talep etti ve kitabı geri çekmelerini istedi. Farklı partilerden 33 Britanyalı parlamenterin konuyu tartışma davetine TBMM’den yanıt gelmedi. 2009’da incelemenin tam metni Gomidas Enstitüsü tarafından Türkçe olarak basıldı. |
• Ermeni Soykırımı’nın ‘tartışılamaz’ olduğu yaklaşımı da tarafların yan yana gelmesini çıkmaza soktu...
Bu aslında son derece tembelce bir iddia. Ermeni Soykırımı konusunda da sorulabilecek meşru sorular var ve ben bir tarihçi olarak onları yanıtlarım. Bu görüşü savunanlar kendi konumlarının meşruiyetini korumanın derdinde. Türkiye’deki uzmanlarla, Türkiye kamuoyuyla hiçbir temasa girmiyorlar ve esasen sorunun bir parçasını teşkil ediyorlar. Bence sorunun çözümü bu ülkede ve barışçıl ve ahlaki bir çözüm isteyen açık görüşlü insanların ellerinde.
• Bu aralar Kürt kesiminden belli isimler aşiretlerinin ya da atalarının 1915’te yaptıklarından dolayı Ermenilerden kamuoyu önünde özür dilediler. Bu çıkışları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gerek Ahmet Türk’ün gerek Osman Baydemir’in çıkışları ön açıcı söylemlerdi ve onlara Ermenilerden özellikle de Diaspora’dan gerekli yanıtın verildiği kanaatinde değilim. Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir, Ermenilerin geri dönüşlerinden mutluluk duyacağını, onları hemşerileri olarak selamlayacaklarını söylediğinde bu jeste karşılık olarak Diaspora gençlerinden bir heyetin Diyarbakır’a gitmesini Kürt gençlerle bir köprü oluşturmasını dilerdim örneğin. Karşılık verilmediğinde, “Bakın işte katiller itirafta bulundu” gibi bir yaklaşım sergilendiğinde bir fırsat daha kaçmış demektir. Böyle bir yere varamayız. Bu tür söylemlerin çoğalması için bizim de anlayış ve şefkat gösterebilmemiz gerekir. BDP’den gelen bu sesi, diğer Kürtlere örnek teşkil etmesi açısından da önemsiyorum. Onlarda da “Ermenilere bir özür borçluyuz” anlayışının oluşması önemli. Süryaniler halen bölgede yaşıyor ve ciddi sorunları var. Belki böylesi girişimler bu insanları ‘hoş görmek’ değil, onlara geri dönmeleri konusunda yardım etmek noktasında da yararlı olabilir.
• Soykırım meselesi çözüldüğünde nasıl bir Türkiye görmeyi düşlüyorsunuz?
Türkiye olumsuz geçmişini reddeden özgür bir ülke olursa, insan hakları çerçevesinde aynı ahlaki standartları paylaşabildiğimiz, açıkça konuşabildiğimiz bir ülke olursa, Türkiye devleti geçmişle ilgili sorumluluğu üstlenip Diaspora Ermenilerinin Türkiye vatandaşlığı için uygun görülmesi gibi sembolik jestlerde bulunabilirse, burada yaşayabilmeyi dilerim.
Kitaplar, TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve Ertuğrul Kürkçü’nün yanı sıra bakan ve milletvekillerinin adına gönderildi. |
• İş tazminata geldiğinde konu öcüleşiyor ama...
Bu tamamen yanlış oysa. Toprak taleplerinin zaten hiçbir gerçekliği yok. Ben Türkiye Devleti’nin yerinde olsam, “10 yıl süreyle yaşamak kaydıyla dileyen Ermenilere atalarını topraklarında yer vereceğim” derdim. Görün bakalım Paris’ten ya da Los Angeles’tan insanlar Erzurum ya da Bitlis’in köyüne mi gidecek? Gerçekçi olalım, artık bizler de farklı insanlarız. Öte yandan buralara yerleştirilenler de çoğunlukla muhacirlerdi. Kimseleri incitmeyen çözümler her zaman mümkün. Tazminat konusunu 1915 için değil, örneğin Varlık Vergisi için talep etmek çok daha gerçekçi olurdu. Türk hükümeti geçmişteki hatalara ilişkin bir özürle ortaya çıksa, yeni bir başlangıç rahatlıkla mümkün olur.