Levent Özata, 'her hafta insanlardan bahsetmek olmaz, biraz da kaplumbağalardan konuşalım' diyor bu hafta. Onlar yüzünden Amerikan pizzasının çok da Türkiye sokaklarında olmadığı dönemlerde yetişen çocuklar anne-babalarının paçalarına yapışıp 'Pizza! Pizza!' diye az sayıklamadı. Ya da çocuklar iki ahşap, bir lastik parçası, raptiye yardımıyla yaptıkları nunçakularıyla (mumçaku, nançaka, mımçuka gibi söylenişleri de mevcuttur) az kafalarını gözlerini yarmadılar.
Levent Özata
levozata@gmail.com
Bu Hamato Yoşi’nin trajik hikâyesi... Hamato Yoşi Japonya’nın önde gelen dövüş sanatları grubu olan Foot Klan’ın önde gelen öğrencilerinden biri. Ya da biriydi. Hamato’nun dövüş sanatlarına özellikle de ninjutsuya olan doğal yeteneği, onu klanın öğrenci lideri haline getirmişti. Ta ki kurnaz Oroku Saki klana katılana kadar. Hamato artık ninjutsu antremanlarında yenilmez değildi. Ancak yine de karizmasıyla ve senseilerin gözündeki tartışılmaz konumuyla klanın öğrenci liderliğini bir süre daha sürdürmeyi başardı. Lakin, Oroku’nun kurnaz planı başarılı olup Hamato klandaki senseilerden birine suikast düzenlemekle suçlanana kadar.
Klan’dan aynı gün uzaklaştırıldı. Çok sorun etmedi ya bunu. İnsanların sıcaklığına çok da ihtiyacı olmamıştı şimdiye kadar. Bundan sonra ne yapacaktı insanları? Ama içindeki utanç duygusu ve başarısızlık hissi kendisini yakıp kavurmaya başladı. Japonya’da yapamazdı artık. Çaresiz göç yolları gözüktü. Hamato dünya küresini çevirip parmağını rastgele bir noktaya koydu mu bilinmez ama ‘suçun ve adaletsizliğin’ başkenti New York’u seçti kendine yaşamak için.
İnsanlara güvenini kaybettiğinden olsa gerek dönemin hip mahallesi Village’da değil de bu mazgallardaki duman nereden geliyor diye merak edip kanalizasyon tünellerinde can yoldaşı sıçanlarla mutlu mesut bir hayat sürmeye başladı. Bir yandan dövüş sanatlarını unutmamak için duvarları dövüyor, bir yandan da entelektüel gelişimini sürdürmek için sanat sepet kitapları okuyordu. Bu kitaplar arasında en çok İtalyan Rönesansı’nın dört büyük ustası Leonardo da Vinci, Michelangelo Buonarroti, Donatello ve Raphaello Sanzio’yu derinlemesine inceleyen koyu mavi kapaklı Arts başlıklı kitabı seviyor, saatlerce bu ustaların eserlerine bakıyordu.
Yeraltında zamansızlığı ile başbaşaydı Hamato ama yeryüzünde kader ağlarını bir daha hiç yırtılmayacak bir şekilde örüyordu. Tesadüf ne güzel bilimdir. Petshoptan yeni alınmış dört kaplumbağa mazgallardan Hamato’nun tam kafasına düşüyor, high tech şirketler radyoaktif sıvılarını şehrin kanalizasyonuna salıyor, pembe sıvının ne olduğundan bihaber kaplumbağa kopiller sırf eğlence olsun diye suya dalıyor, onları kurtarayım diye sıçanların yanından ha gayret yatişen Hamato Usta’nın da üstü başı radyoaktif sıvı oluyordu.
Radyoaktif sıvı bu, şişede durduğu gibi durmaz. Kendine temas eden bütün canlıları, onların bir önce temas ettiği canlılarla harmanlamak başlıca görevi. Böylece, bizim kaplumbağalar ayakları, üç parmaklı (tam pizza tutmalık) elleri, bir de kabukumsu karın kaslarıyla her daim 18’lik çıtır “teenage mutant ninja turtles”a dönüşürler, Hamato da Hamato’luktan çıkıyor, elleri, ayakları kadar dişlerini de iyi kullanan sıçan-insan Splinter Usta oluyordu.
Düşmanları Oroku Saki (nam-ı diğer Schredder), Beyin, Bebop ve Rocksteady’ye, ara sıra da en yakın dostları April’e, korku salan dört ninjaya adeta bir sensei, bir o kadar da müşfik bir baba olan Hamato, pardon Splinter Usta, okuduğu onca sanat tarihi kitabından etkilenmiş olsa gerek kaplumbağa-evlatlarına Leonardo, Mikelangelo, Donatello ve Rafael isimlerini uygun görür. İsimlerini hak etmek için olsa gerek dört ninja kaplumbağamız dört farklı alanda “ustalaşıp” dört farklı silah seçseler bile, mükemmel işleyen makinenin parçaları gibi senkronize bir şekilde dövüşmek için eğitilirler. Zorlu fiziksel ve zihinsel eğitimin tek falsosu ise beslenme dersinde ortaya çıkmış, ‘teenage mutant ninja turtles’ sabah kahvaltısında pizza, öğlen pizza, ikindide pizza, yatmadan önce yarım pizza gibi kimimize garip gelecek bir diyet programını takip ederler.
Her ne kadar dördü birmiş gibi gözükse de, kaplumbağalar da insan... Her biri kendine göre farklı alanlarda yetenek-li/sizlerdir. Grubun mor rengi Donatello her türlü teknolojik ve araştırma geliştirme meseleleriyle ilgilenirken bo sopasıyla dövüşür. Rafael somurtkan ve hırçın fakat kırmızısıyla bir o kadar da karizmatiktir ve sai denen çatal-bıçak karışımı silahı hem düşmanlara, hem de pizzalara karşı kullanır. Leonardo liderlik özelliklerini mavinin getirdiği asaletle katanalarında taşırken, turuncu Mikelenjelo ise saf-sakar, sefa düşkünü, sürekli dönen nunçakuları gibi danseden bir parti-boydur.
'Teenage mutant ninja turtles' özellikle doksanlar boyunca büyük sevinçlerin ve dramların vesilesi oldu. Amerikan pizzasının çok da Türkiye sokaklarında olmadığı dönemlerde yetişen çocuklar anne-babalarının paçalarına yapışıp 'Pizza! Pizza!' diye az sayıklamadı. Ya da çocuklar iki ahşap, bir lastik parçası ve raptiye yardımıyla yaptıkları nunçakularıyla (mumçaku, nançaka, mımçuka gibi söylenişleri de mevcuttur) az kafalarını gözlerini yarmadılar.
Şimdilerde 2012 yapımı 3D ninja turtles yeniden gösterimde. Ancak, sanki biraz fazla caka mı satıyorlar? Doksanların falsolu, zaaflı, biraz obez kaplumbağalarına göre çok mu fiyakalı olmuşlar? Tüplü televizyondan LED-LCD TV’ye geçerken bir şeyler mi değişti, yoksa yazar nostaljik bir taraf tutma halinde mi bilinmez ama yeni kaplumbağalar 'ne varsa eskilerde var' dedirtecekmiş gibi. En nihayetinde, süper kaplumbağalar da mükemmel değil, onlar da insan...