Gazeteci Sarkis Kassargian Suriye’de ateş hattındaki Alevilerin durumunu değerlendirdi.
Suriye’de Alevilere yönelik mezhepçi nefret ve şiddet 6 Mart’tan itibaren büyük bir katliama dönüştü. Sahil şeridindeki Lazkiye, Cebele, Banyas ve Tartus’un yanı sıra Humus ve Hama kentleri korkunç cinayetlere tanıklık etti.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) açıkladığı son rakamlara göre 6 Mart’tan bu yana 973 sivil öldürüldü. Resmi olmayan kaynaklara göre bu sayı binin üzerinde. Katliamdan kaçan insanların bir kısmı dağlara bir kısmı da Lazkiye-Hmeymim’deki Rus üssüne sığındı.
Şam’da iktidarı ele geçiren Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) “kontrolsüz ve bağımsız grupların işi” diyerek sorumluluğu üzerinden atmaya çalışsa da bir soruşturma komitesi kurmak zorunda kaldı.
Katliamların gölgesinde “Geçici Cumhurbaşkanı” Ahmed eş Şara (Ebu Muhammed el Colani) ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı Mazlum Abdi arasında bir anlaşma imzalandı.
10 Mart’ta imzalanan anlaşma farklı çevrelerde hem destek gördü hem eleştirildi. Alevilere yönelik örgütlü katliamların gerçekleştiği bir dönemde HTŞ yönetimiyle el sıkışmayı Colani’yi ödüllendirmek olarak yorumlayanlar var. Diğer yandan Suriye’de silahsız ve çatışmasız bir çözüm için bu anlaşmanın yapılmasının zaruri olduğunun altını çizenler mevcut.
Suriyeli gazeteci Sarkis Kassargian, Suriye’deki Alevilere yönelik nefret suçları ve cinayetleri, HTŞ’nin kriz yönetimi, Alevilere uluslararası kamuoyu desteği, HTŞ-SDG anlaşmasının Alevi, Kürt ve Dürziler için getirecekleri ve Suriye’de toplumsal barışın yollarını anlattı.
Suriye’nin sahil bölgelerinde Alevilere yönelik katliam yaşanıyor. Bir tarafta Esad dönemi askerlerine yönelik operasyonlar diğer tarafta sivillere yönelik cinayetler işleniyor. Sizce olaylar bu noktaya nasıl geldi? Bunu bekliyor muydunuz? Operasyonlar ne kadar daha devam eder?
Olaylar 6 Mart’ta patlak verdi ama bunun öncesi var. Özüne bakarsanız bu durum, Esad'ın devrilmesinden sonra devam eden uzun bir sürecin birikimiydi. Esad'ın devrilmesi Aleviler tarafından hem büyük bir coşku hem de büyük bir korkuyla karşılandı. Bunun sebebi Suriye’de iç savaşın başladığı günden itibaren azınlıklara, özellikle Alevilere yöneltilen nefret söylemi ve tehditlerin giderek şiddetlenmesiydi.
İlk günlerde Aleviler silahlarını teslim edene kadar işler biraz sakin görünse de sonraki süreç bu dönemin çok sert ve kanlı olacağını bize zaten göstermişti. Geçen 3 aylık sürede Şam'a bağlı genel güvenlik güçlerinin Alevilere yönelik baskıları, can ve mal güvenliğine yönelik tehditler, doğrudan Alevileri hedef alan eylemler ve cinayetler Cebele’nin köylerinden birinde silahlı direniş olarak patlak verdi.
Sokaklarda cesetleri gösteren videolar geliyor. İnsanların evlerinde infaz edildikleri anlatılıyor. Sizin temas kurduğunuz insanlar neler anlatıyor? Orada halk neler yaşıyor?
Sahildeki katliamları, sistematik ve toplu saldırılar olarak niteleyebiliriz. Öldürülen insanların yaşına, konumuna bakmadan, çocuk-yaşlı diye ayırt etmeden, kadın veya erkek herkesi yalnızca mezhepleri üzerinden hedef aldılar. Kesin sayıları söylemek mümkün değil ama ben 2 binden fazla sivilin öldüğünü düşünüyorum çünkü cesetler ortada…
Aynı zamanda kaçırılan ve şu anda nerede oldukları bilinmeyen kişiler var. Kaybolan cesetler var. Dağlarda ve ormanlarda kaybolanlar, haber alınamayanlar var… Oradan gelen hikâyeler o kadar vahim ve üzücü ki… Her köyün kendine öz bir katliam hikâyesi var. Genel olarak soğukkanlı infazların işlendiği bir bölgeden bahsediyoruz.
İnsanlar dağlara, ormanlara kaçtı
Yüzlerce kişinin, Lazkiye ve Tartus'taki evlerini terk ettiği bildiriliyor. Bu insanlar nereye sığınıyor?
Çok fazla insan dağlara ve ormanlara kaçtı. Dağlarda bulunan Alevi köylerinin bazıları denizden 1200-1300 metre yükseklikte. Bu zorlu kış günlerinde, böyle bir coğrafyada, içlerinde çocukların, yaşlıların olduğu bir sürü insan bu koşullar altında hayatta kalmaya çalışıyor.
Aynı zamanda birçok insan Rusya’nın kontrolünde olan Cebele’deki Hmeymim Hava Üssü’ne sığındı. Onlar da şu anda uluslararası bir himaye ve güvence olmadan üsten çıkmayı reddediyor.
Bunun yanı sıra birçok kişinin Cebele ve Banyas şehirlerinde bildikleri, tanıdıkları Sünni akrabalarına, arkadaşlarına sığınarak hayatlarını kurtarmaya çalıştıklarını biliyoruz.
Gidecek yer yok
Evlerini, mahallelerini terk eden insanlar sizce geri dönebilecekler mi? Ne öngörüyorsunuz?
Alevilerin evlerine dönmekten başka çareleri yok çünkü bildiğiniz gibi uluslararası şartlar eskisi gibi değil… Bunu şu anlamda söylüyorum: Eskiden savaştan, katliamdan kaçmak isteyenler Türkiye ya da bölgedeki diğer ülkeler üzerinden Avrupa'ya geçerek iltica talebinde bulunabiliyordu. Bu da insanların yaşamlarına devam edebilmeleri için bir umut oluyordu. Bugünün şartlarıyla zaten Türkiye, Lübnan ve Irak sınırları kapalı. Ayrıca Avrupa ülkeleri Suriyelilerin iltica taleplerini genel olarak durdurmuş durumda. Artık bu insanların kaçabileceği başka bir yer yok. Ama güvenceleri olmaksızın köylerine dönebilseler bile normal hayatlarına devam edebileceklerini düşünmüyorum.
Colani bir soruşturma komitesi kurdu. Yaşananlara HTŞ’nin iktidarı ele geçirdiğinden beri en büyük kriz diyebilir miyiz? HTŞ nasıl bir yol izleyecek? Sizin bilgilerinize göre olaylara karışanlar hangi grup ya da güçler? Sizce HTŞ bu suçtan kendini aklayabilir mi?
HTŞ’nin iktidara gelmesinden itibaren bu yaşananlar, Colani için en büyük ve en zorlu sınav oldu. Bence Colani bu sınavda çok kredi kaybetti. Süreç çok kötü yönetildi. Yükselen tüm itirazlara rağmen katliamlar üç gün sürdü, durdurulmadı.
Ne komisyon ne heyetten bir beklentim var. Bir şey yapacaklarını ya da bir neticeye ulaşılacağını düşünmüyorum. Zaten komisyonda yer alan birçok yargıç bundan önce Alevilere ve Şiilere karşı hakaret ve nefret söylemlerinde bulunan açıklamalar yapmış, makaleler yazmış kişiler. Hal böyle olunca bu komisyondan bir şey beklenmeyeceği kanısındayım.
Alevi kurumları katliamı durdurun açıklamaları yapıyor. BM heyeti ilk kez Ceble’ye girdi, uluslararası kamuoyundan gelen tepkiler gidişatı etkileyebilir mi? Katliamları durdurabilir mi?
Uluslararası bir tepkinin oluşması çok önemli. Zaten uluslararası camianın yükselttiği sesler, yaptığı açıklamalar ve attığı adımlar ile katliamlar durdu. Bundan sonra atılacak adımlar, orada güvensiz ve korku içinde yaşan insanların normal yaşamlarına dönebilmeleri için tabii ki yardımcı olacaktır. Ama nihayetinde Suriye'deki genel duruma bakarsak bu açıklamaların ve adımların çok geç kaldığını görebiliriz. Eş-Şara, ilk günlerde elinin sıkılmasının kendisine meşruiyet kazandırdığını düşündü. Bu da Suriye’nin ulusal kimliğini ve azınlıkların haklarını ezme imkanı verdi eş-Şara’ya.
SDG ile anlaşma
Sadece Aleviler değil Dürziler ve Kürtlerin durumunu da göze aldığımızda bu katliamın yansımaları neler olabilir? Suriye’yi içerde ve dışarda kuşatan siyasi denklem nasıl şekillenir?
10 Mart akşamı Kürtlerle eş-Şara arasında bir anlaşma imzalandı. Bu da şu anlama geliyor: İki taraf bir hoşgörü işareti olarak uzlaştığı konuları öne çıkarmış ve ihtilaflı konuları ertelemiş. Bu anlaşmanın bir versiyonunun da Dürzilerle olacağını düşünüyorum. Bu da bence Suriye'de bugün olan tek renkli ve tek eksenli iktidarın diğer Suriyelilere doğru açılmasını sağlayabilir.
Ben buradan SDG ile Şam yönetimi arasında yapılan anlaşmayı olumlu karşıladığınızı anlıyorum. Bazı değerlendirmeler Alevilerin katledildiği bir dönemde Kürtlerin Colani ile el sıkışmasını Alevilerin tamamen yalnızlaştırılması olarak görüyor. Sizce Kürtlerin Colani ile anlaşmasının Aleviler için bir önemi olacak mı? SDG, Colani’ye Aleviler ve azınlıklar lehine bir basınç uygular mı?
Tabii ki SDG ile Şam arasında imzalanan anlaşma çok önemli. Anlaşmanın ilk maddesinde Suriye’nin şeriatçı bir sistemle yönetilmeyeceğinin garantisi var. Yani mezhep ve ırk ayrılığı olmayan ve liyakate dayanan bir sistemin ilanı, bu yalnızca Aleviler için değil Suriye'deki tüm azınlıklar ve ehli sünnet çoğunluğunun da istediği bir maddedir. Ayrıca SDG’nin Suriye ordusunun bir parçası olması orduda baskın olan radikal unsurların etkisinin de azalacağı anlamına gelir. Zaten SDG toplam olarak çok daha büyük bir askeri yapılanma.
Ulusal diyolog yolu
Katliam Suriye’nin toplumsal barışını da tehdit eder mi?
Suriye'deki dengeler çok hassas. Herhangi bir olayın büyük olumsuzluklara ve sorunlara yol açabileceğini görüyoruz. Azınlıklara düzenlenen saldırılar da toplumsal barışa tehdit, Suriye toplumunun baskı altına alınarak şekillendirilmeye çalışıldığı bir siyaset de toplumsal barışa bir tehdit. Suriye'nin bugün en çok muhtaç olduğu şey ulusal diyalog yoluyla tüm kesimleri kapsayan bir iktidar ve yönetim şeklidir. Eğer bu sağlanamazsa Suriye’de barış, huzur ya da ekonomik düzen kurmanın imkânı olmayacaktır.