Fotoğrafçı ve belgesel yapımcısı Murat Ezer yine yollara düştü. Bu kez Amasya ve Gümüşhacıköy'de son kalan Ermenilerle görüştü. Hüzünlü ama insana yine de direnç veren hikâyelerle geri döndü, izlenimlerini Agos için yazdı.
24 Aralık 2024 Salı günü 20 kiloluk çantamı sırtladım. Çarşamba sabahı 07.00’de şehzadeler şehri Amasya’ya ayak bastım.
Bu seyahatim plansız ve zaruri gelişti. Yozgat’ta yaşayan bir arkadaşımdan Amasya’da yaşayan son Ermeni ayakkabı tamircisi Rapayel daydayın (dayının) yakın zamanda ameliyat olduğunu, eşinin de birçok rahatsızlığı olduğunu, tek katlı, odun-kömür sobalı bir evde yaşadıklarını haber aldım. Facebook sayfamdan yaptığım duyuruya 19 iyi yürekli insan destek verdi. Eşim Janet ve benim de topladığım kıyafet ve ayakkabılarla yola koyuldum.
73 yaşındaki çalışkan, gururlu, mütevazı Rapayel dayday beni meydandan aldı, evlerine misafir oldum. Yöresel ürünlerle hazırlanmış kahvaltımızı üç gözlü kuzine sobasının o hiçbir yerde bulamadığım sıcaklığında yaptık. Eşi ve kendisine emanetleri teslim ettim. Çok duygulandılar ve mutlu oldular. Tüm güzel yürekli insanlara teşekkür ve dua ettiler. Dolan gözlerinden yaş bir türlü akmıyordu.
Ağzından kelimeler akıverdi: "Bak evlat, son kömürler buradakiler, tam zamanında geldin, bir gece misafirim olacaksın, seni bırakmam". Üst kattaki tek göz oda tarih kokuyordu. Odanın içinde yerde mermer banyo (düz bir mermer taş), mutfak, yatak odası, kiler, dolaplar... Tavan komple ağaç gövdesi, yer, pencere çerçeveleri tahta, bir metrelik kabloyla sarkıtılmış tek bir ampul.
Amasya Ermeni Mezarlığı
Başımı yastığa koyunca tavana odaklandım, 1850 Amasya’sının Ermeni halkının yaşantısını gördüm, ağaç işçiliği ve zanaatta ne kadar maharetli olduklarını anladım.
Sabah kahvaltısı ben uyanmadan hazırlanmıştı. Hem hüzünlü hem mutlu Rapayel dayday ve eşine veda ettim.
Şehrin 3 kilometre dışında, yolu İmam Hatip Lisesi’nin içinden geçen Amasya Ermeni Mezarlığı’na gittim. Yaklaşık 150 mezar taşı barındıran, bazı mezarların çöktüğü, kesilen ağaçların atıldığı, bakımsız, kapısı açık, arkası orman, etrafı tellerle çevrilmiş yaklaşık 300 metreye 300 metre bir alan. Fotoğraf ve video çektim. Teneffüste İmam Hatip Lisesi öğrencilerine bu mezarlığın kime ait olduğunu sordum, 20'den fazla öğrenciden tek ses çıktı: "Ermeni mezarlığı mıymış neymiş, bana da hocam söylemişti." "Hiç Ermeni gördünüz mü?" diye sorduğumda ölüm sessizliği kapladı tüm mezarlığı ve ormanı. Rapayel daydayın bana söylediğine göre mezarlığın iki misli kadarını okulun topraklarına katmışlar, malum, tüm cumhuriyet dönemindeki metodla.
Gümüşhacıköy ve Şahan Minaser
Şehzadeler şehrinde rutin turu yapamadım. Kaleyi, mağaraları, müzeleri, Ermeni mahallesi olan saat kulesinin arka taraflarını, birçok tarihi Selçuklu ve Osmanlı eserini görüntülemeye vakit yetmedi. Amasya’dan Gümüşhacıköy kazasına ulaştığımda saat 17.00 olmuş, hava kararmıştı. 2018 ve 2019’da iki kez gelmiştim, kitap ve belgesel çalışmaları için. Aklıma ilk gelen tarihi çarşının göbeğinde, saat kulesinin arkasındaki Şahan Giyim Manifatura’ya, yani Şahan Minaser ahpariğime gitmekti. Gördüğüm manzaraya önce inanmak istemedim, sonra kendi kendime "Yok ya, yeni bir dükkana taşınmıştır" dedim. İçerisi bomboştu. 2018’de geldiğimde top top, rengarenk kumaşlar, havlular, nevresim takımları, manifatura malzemeleri ile dolu, cıvıl cıvıldı. İçeride kadınların izdiham yarattığı ve bazen kapının dışında kuyrukların olduğu dükkândan eser kalmamış. Hava kuru soğuktu, bitişiğinde köy kahvesi vardı, ısınmak ve dükkân hakkında havadis almak için oturdum.
‘Şahan Usta giderse buraların bereketi kalmaz’
Kısa boylu, gür bıyıklı Satılmış Usta'ya vaziyeti anlattım ve sordum. Kısık ve titrek bir sesle “Dükkânı kapatıyor, üç misli kira istemiş mal sahibi. Şahan Usta giderse buradaki esnaf iş yapamaz, bu bölgenin bereketi, tadı tuzu kalmaz. Çok beyefendi, dürüst, mütevazıdır. Şahan Usta veresiye verir, kimseyi üzmez, yardımsever, her gelene çay kahve ısmarlayan mükemmel bir insandır” diyor. Hemen bir anısını anlatıyor: “Yola, İstanbul’a gideceğim dedim, paran yoksa vereyim Satılmış gardaş, ne zaman elin rahatlarsa verirsin dedi. Gardaş gardaşa söylemez bu devirde.”
40 senesi iç bedestende, 20 senesi şimdiki dükkânda 60 senelik bir tarihi var Şahan Giyim’in. Son Ermeni esnaf Şahan Minaser ahparig tarih sayfalarındaki yerini alıyordu. Babası manifaturacı, dedesi kuyumcu üç kuşak yaklaşık 140 sene esnaflık etmişler Gümüşhacıköy halkına. Şahan ahpariği ellerim titreyerek aradım, durumu izah ettim, o da “Yarın 09.30’da dükkânda olacağım, gel. Sakın öğle yemeği yeme, buranın meşhur sırık kebabından yedirteceğim sana” dedi. Tam dediği saatte dükkâna gittiğimde hüzün, acı ve az da olsa mutluluk sarmalı sardı beni. 76 yaşındaki Şahan ahpariğin de istirahate, kendine ve maması 96 yaşındaki nur yüzlü, tarih abidesi Zabel tantiğe de vakit ayırması gerektiğini düşündüm. Hüzün ve acı sarmalı ise artık Ermeni esnafın olmaması ve kira sebebiyle 140 senelik tarihi devrin kapanmasıydı.
Boş dükkanda yankılanan sesler
Çaylar kahveler devamlı tazeleniyordu, boş dükkânda sesler yankılanıyordu. Şahan ahpariğin çocukluk arkadaşları Ali, Hüseyin, Osman, Satılmış, ismini unuttuğum arkadaşları geldiler. Çay kahve ikramları, sıcak muhabbet, şakalaşmalar. Hüseyin abinin şu sözlerini anmaya değer: "Ya arkadaş herkes parasıyla mal alamazken Şahan Ustam bir telefonuyla dükkanına mal yığıyordu."
Öğle 12.30’da Gümüşhacıköy çarşısının merkezindeki meşhur, tek sırık kebapçısına götürdü beni Şahan ahparig.
Kebabın lezzeti damağımdan gitmemişken öksüz evlat gibi duran, sadece camda Şahan Giyim yazan içinde üç sandalye, bir masa, pos cihazı ve sehpa olan tarihe yenik düşen dükkânda çaylarımızı yudumluyor Şahan ahparig ve çocukluk arkadaşları ile muhabbetimize devam ediyorduk. Bu arada gözüme kendi el yazısıyla tuttuğu (doktor reçetesi gibi) alacak defteri ilişti. İstemeyerek de olsa bu defterde ne kadar alacak olduğunu sordum. Anlamlı bir gülümsemeyle şu cevabı verdi: “Yeğpayr (kardeş) 100 bin lira alacağım var, bugün dört kişi geldi, daha ayın 26’sı değil mi? Ocak’ın 1-2sine kadar buradayım, gelirler, gelirler. Gümüşhacıköy’de herkes birbirini iyi tanır, kasabamızın nüfusu ancak 16 bin var. Zihniyeti kötü olandan çek, senet, imza alsan ne olur ne yazar. Ticarette her zaman yüzde 10 fire olur, yüzde 10 unutacaksın, ona baştan katlanacaksın yeğpayr. Haa bu arada söyleyeyim Zabel mamama söyledim geldiğini, seni bekliyor.”
Zabel tantigle buluşma
2018 yazında Zabel tantiğimi gene evinde ziyaret etmiştim. Nur yüzlü, mütevazı, hamarat, açık sözlü tantiğimle fotoğraf ve belgesel için videolar çekmiştim. Şahan ahparig bana eşlik edemediği için özür diledi, alacaklılarını beklemek için sabah 09.30 akşam 17.30 arası dükkânda beklemek zorundaydı.
Binaya yaklaştığımda heyecanlandım. Binada yapılan tadilatlar hemen gözüme çarptı. Bahçe ve avlunun düzenlendiğini, kombi ve petek konduğunu, mutfağın tamamen yenilendiğini, koltukların, duvarların renginin değiştiğini, bazı siyah beyaz fotoğrafların duvarda asılı olmadığını gördüm.
Zabel tantig güleç yüzü ve insanın ruhunu okşayan tebessümüyle beni karşıladı. Botlarımı çıkarırken "Hoş geldin, özledim seni, sürpriz yaptın. Gel ısın, üşümüşsündür sen" dedi. Ben de sıcak, pamuk ellerinden öptüm, karşısına oturdum. Kendisine bakan komşu kadına göz etti, o da sessizce evden ayrıldı. ‘Sana çay kahve yapamıyorum, bağışla beni, dermanım yok, zor kalkıp duruyorum, yaşlılık, yolun sonu işte. Ama Allaha şükür (Park Asdudzo) zihnim açık, sorulara cevap veriyorum, derdimi anlatıyorum. Yazın şu gördüğün tutacakla bahçeye, kapının önüne çıkıyorum ama kışın soğuk, çıkamıyorum’ diye anlatıyor.
Video ve fotoğraflar çektim. Ailesinin 1915’te Kayseri’de çektiği acıları, kayıpları, zorlukları, yoklukları anlattı, bugünün gençlerine öğütler verdi (YouTube kanalımdan ücretsiz izleyebilirsiniz). Dinlenmeye ihtiyacı olabilir diye müsaade istedim. Zabel tantiğime kalsa akşama, yemeğe de kalacaktım. Nedense 2018’e göre daha hüzünlü oldu vedalaşmamız.
Gümüşhacıköy’de Ermeni Mezarlığı’nı, kapanan Ermeni hamamını, Ermeni mahallesindeki bükük bahçe ve evleri 2018’de görmüştüm. Bugün aramızda olamayan Kapriyel Özbal dayday ve Hayganuş Özbal kuyriglerin evlerinin yandığı, ev ve bahçenin eşyalarının alındığı söylentileri vardı. Bu söylentilerin doğrulayamadan, atalarımın inşa ettiği Ermeni hamamında bir tas su dökemeden ayrılmak zorunda kaldım.
Merzifon ve Antikacı Mehmet Usta
Yeni yıla üç gün kalmıştı. Dönmem gerekiyordu. 29 Aralık 2024 sabahı 10.00’da Gümüşhacıköy- Merzifon minibüsüyle yarım saat sonra Merzifon Otogarı’na vardım. Facebook’ta tanıştığım, ilk kez göreceğim antikacı Mehmet Usta beni karşıladı ve tüm gün gezdirdi. Her gün çevresindeki her kedi, köpek, kuşa mama ve evden artan yemekleri dağıtıyor. O gün bu tarifsiz hazzı, mutluluğu beraber tattık. "Ömrümün son nefesine kadar bu dostlarımızı yalnız bırakmayacağım" diyor Mehmet usta.
Mehmet Usta'nın evinin altındaki antikacı dükkanında tanıtım çekimleri yaptım. 30 sene köy, mahalle, kaza gezip biriktirdiği antika eşyalar sizi tarihte yolculuğa çıkarıyor ve düşündürüyor. Ermenilerden kalma bakır eşyalar, ahşap beşik, kömürlü ütüler, elle çalışan dikiş makineleri, çıkrık ip sarma makinesi, çömlekler, vazolar, süs eşyaları, ilk kez gördüğüm birçok eşya.
Bazılarının üzerinde imal eden ustanın Ermenice ismi ve tarih yazıyordu. Bana da Ermeni bir ustanın yaptığı sapı tahta ucu işlemeli bakır bir kaşık hediye etti.
Saati 16.30 yapmıştık, "Hanım yemek yapmış, bekliyor" dedi, "Yemeğe yerim yok ama annenizle tanışmayı çok isterim" dedim. 2024 yılında bile Anadolu insanının sıcaklığı, misafirperverliği insana mutluluk veriyor. Nur yüzlü, sevecen, bilgili Fatma anne, 96 yaşında. Sohbet ettik, video ve fotoğraflar çektim, otobüs vakti de yaklaştı. Mehmet Usta ve ailesiyle vedalaştım, çantamı sırtladım.
Tüm gün benimle ilgilenen Merzifonlu antikacı Mehmet Usta'ya ve ailesine, Gümüşhacıköy’de benimle ilgilenen Şahan Minaser ahparig ve maması Zabel tantiğe, çarşı esnafına, Amasya’da misafirleri olduğum Rapayel dayday ve eşine çok teşekkür ederim, sağ olsunlar.