Belgeselde konuşan Ankara eski Emniyet Müdürü Cevdet Saral, ameliyat sonrasında Ekmekçiyan’ın narkozlu hâlinden de faydalanmak için, beyaz doktor gömleği giyerek onu sorgulamaya başlıyor. Saral’ın kendi ifadesine göre, “Bununla nasıl anlaşacağım” diye düşünürken, “İyi misin?” manasında yaptığı bir el hareketine Ekmekçiyan “Eyi ya, eyi ya” diye cevap verince Saral şaşırıyor. Saral da anlaşılan merakını yenemeyip ona şu soruyu sormuş: “Nereden, neden icap etti de Türkçe öğrenme ihtiyacı hissettin? Yaşadığın yer Türkiye değil, Türkiye’yle bir bağlantın yok.” Saral, Ekmekçiyan’ın verdiği cevabı “çok enteresan” olarak nitelendiriyor ve anlatıyor: “Beyrut’ta aklımda kaldığı kadarıyla bir semt adı söyledi, ‘Burç Hamud şeklinde bir semtte Ermeniler ağırlıklı olarak yaşarlar’ dedi. ‘Gezdiğiniz zaman göreceksiniz ki orada bütün müzikler Türkçedir, filmler Türkçedir’ dedi. Burada Saral’ın şahsında, yazının girişinde bahsettiğim, Ermeniler ve ilgili tarih hakkındaki toplu cahilliğin cisimleşmiş hâlini görüyoruz.
Size Serdar Korucu’nun Aras Yayıncılık’tan çıkan, editörlüğünü yaptığım ‘Öncesiyle Sonrasıyla 12 Eylül Döneminde Ermeniler: Olaylar Tanıklıklar’ başlıklı kitabından bahsetmiştim. İşte o kitap için çalışırken, ASALA’nın Ankara Esenboğa Havaalanı’nda 7 Ağustos 1982 tarihinde yaptığı saldırı hakkında, TRT’nin 2023 yılında hazırladığı, kısa bir belgesele denk geldim (‘Esenboğa Belgeseli’ başlıklı bu videoyu YouTube’da bulabilirsiniz). Yaklaşık yarım saatlik belgeselin bütününü burada ele almayacağım ama dikkatimi çeken bir durumu sizinle paylaşmak istiyorum. Aslında bu daha evvel değinmedim bir durum değil, çünkü gerek bu kitap bağlamında gerek başka vesilelerle Türkiye toplumunun Ermeniler, Ermeni tarihi ve Ermeni Soykırımı konusunda ne kadar bilgisiz ve habersiz olduğundan, daha doğrusu inkârcılığın Türkiye toplumunu Ermeniler konusunda ne kadar cahil bıraktığından bahsetmiştim. Bu belgeselde de onun bir örneğini görüyoruz.
O gün Esenboğa’da olanları anbean bu yazıda tekrarlayamam ama kısaca söylemek gerekirse o gün ASALA mensubu Zohrap Sarkisyan ve Levon Ekmekçiyan Esenboğa’da bir silahlı saldırı yaptılar. Sarkisyan çatışma sırasında öldürüldü, Ekmekçiyan ise yaralı olarak yakalandı. Sarkisyan’dan başka, üçü polis, biri Amerika, biri Batı Almanya vatandaşı olmak üzere dokuz kişi daha öldürüldü. (Şimdi bazıları “Neden ‘terör’ demedin, ‘terörist’ demedin?” diye düşünebilir. Bir gün bu konuyu daha etraflıca tartışmak üzere şimdilik şu kadarını söyleyeyim ki özellikle son bir buçuk senedir Gazze’de ve Suriye’de tanık olduklarımızdan sonra, benim nezdimde öteden beri tartışmalı olan bu kavramların belli bir bağlamdaki iktidar sahipleri tarafından manipülasyon aracı olarak kullanıldıkları, zaten muğlak olan anlamlarının belli çıkarlara göre bir günden ötekine değişeceği açıkça görülmüştür. O yüzden yazılı ve sözlü ifade sırasında kullanılmaları da tartışmalı olur. Ben de bu kavramları kullanmaktan mümkün olduğunca kaçınmaya çalışıyorum. Kavramın en çok ‘yakıştığı’ faillerin ise son kertede devletler olduğunu düşünüyorum. Uzak ve yakın tarihe baktığımda, adına devlet denen teşkilatlardan daha büyük terör örgütleri göremiyorum. Öte yandan, hiçbir şeyden haberi olmayan, silahsız insanların öldürüldüğü Esenboğa saldırısı ahlaken kabul edilebilir meşruiyet sınırları içinde değildir; arkasındaki duygu, plan, motivasyon ve amaç ne olursa olsun kör bir vahşet olarak sonuçlanmıştır.)
Ekmekçiyan, yaralı olarak yakalandıktan sonra hastaneye götürülüp ameliyata alınıyor. Belgeselde konuşan Ankara eski Emniyet Müdürü Cevdet Saral, ameliyat sonrasında Ekmekçiyan’ın narkozlu hâlinden de faydalanmak için, beyaz doktor gömleği giyerek onu sorgulamaya başlıyor. Saral’ın kendi ifadesine göre, “Bununla nasıl anlaşacağım” diye düşünürken, “İyi misin?” manasında yaptığı bir el hareketine Ekmekçiyan “Eyi ya, eyi ya” diye cevap verince Saral şaşırıyor. O zaman, “Herhâlde Türkçe konuşacak bu, ben bununla daha uzun konuşabilirim” diye düşünmüş ve sabaha kadar Ekmekçiyan’ı sorgulamış. O sırada belgeselde dış ses devreye giriyor ve şöyle diyor: “Sorgulama devam ettikçe aslında çocukluğundan beri Türk kültürüyle iç içe yaşamış bir insanın ASALA terör örgütünün beyin yıkama yöntemleriyle nasıl Türk düşmanı hâline getirildiğinin ayrıntıları da ortaya çıkıyordu.” Saral da anlaşılan merakını yenemeyip ona şu soruyu sormuş: “Nereden, neden icap etti de Türkçe öğrenme ihtiyacı hissettin? Yaşadığın yer Türkiye değil, Türkiye’yle bir bağlantın yok.” Saral, Ekmekçiyan’ın verdiği cevabı “çok enteresan” olarak nitelendiriyor ve anlatıyor: “Beyrut’ta aklımda kaldığı kadarıyla bir semt adı söyledi, ‘Burç Hamud şeklinde bir semtte Ermeniler ağırlıklı olarak yaşarlar’ dedi. ‘Gezdiğiniz zaman göreceksiniz ki orada bütün müzikler Türkçedir, filmler Türkçedir’ dedi. Yani öylesine Türk kültürüyle birlikte yaşama arzusuyla içerisinde olan insanların Türk düşmanı hâline getirilmiş olmaları çok önemliydi burada. Bu bir projeydi tabii.”
Burada Saral’ın şahsında, yazının girişinde bahsettiğim, Ermeniler ve ilgili tarih hakkındaki toplu cahilliğin cisimleşmiş hâlini görüyoruz. Lübnan ve Suriye’deki Ermeni toplumunun büyük ölçüde soykırımdan sağ kurtulanlar ve onların çocukları, torunlarından oluştuğunun; yani oradaki Ermenilerin, üstelik 80’ler söz konusu olduğunda, çok değil daha 60 sene evvel Anadolu’nun çeşitli şehir, köy ve kasabalarından geldiklerinin, daha doğrusu sürüldüklerinin; Ekmekçiyanların soykırımdan sağ kurtulanların çocukları değilse de torunları olduğunun, dedelerinin-ninelerinin korkunç hikâyelerini dinleyerek büyüdüklerinin; ASALA’nın adaletten yoksun kalmanın doğurduğu nefretin sebebi değil sonucu olduğunun; Saral’ın “Türk kültürüyle birlikte yaşama arzusu” dediğinin özel bir tercih değil onlar için hayatın doğal akışı olduğunun; hane içinde Türkçe konuşma alışkanlığının Anadolu’da yaşadıkları hayat pratiğinin bir devamı olduğunun ve daha birçok şeyin farkında değiller. Soykırım ve sonrasında inkârın kurbanı tabii ki Ermenilerdir ama tarih üzerinde yapılan karartma ve silme, Türkleri de, bürokraside başkentin emniyet müdürlüğünü yapacak kadar yükselmiş bir kimseyi, Türkiye dışından olup da Türkçe konuşan bir Ermeni’yle karşılaştığında şaşıracak kadar aciz ve cahil bırakmıştır.