İHD'den 6-7 Eylül açıklaması: Yalnızca bir devlet operasyonu mu?

İHD (İnsan Hakları Derneği) İstanbul Şubesi Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon, 6-7 Eylül pogromunun 69. yıldönümünde bir açıklama yayınladı. "6-7 Eylül 1955: Yalnızca Devlet Operasyonu Mu?" başlıklı açıklamada "Resmi tarihi sorgularken devletin suç işlediği, suçunu kabul etmediği, üzerini örttüğü, hesabını vermediği, Rum toplumunun ağır kayıplarını tazmin etmediği, bir özür bile dilemediği gerçeğinin altını çiziyoruz. Ama altı yeterince çizilmeyen bir gerçek, halkın katılımıdır. Suçun bir avuç yönetici tarafından işlendiği içimizi rahatlatır, halkın katılımını konuşmak rahatsız edicidir" dendi.

Açıklama şöyle:

"6-7 Eylül 1955 kitlesel pogromu sırasında neler olduğunu bu ülkede resmi tarihi reddeden herkes artık biliyor. Ellerinde Türk bayrakları, kamyonlarla taşınan kalabalık grupların başta Rumlar olmak üzere Yahudi, Ermeni, Müslüman olmayan yurttaşların ev ve işyerlerine saldırdığı, Yeşilköy’den Nişantaşı’na, Aksaray’dan Edirnekapı’ya, Laleli’den Bakırköy’e, Beykoz’dan Kalamış’a, İstinye’den Çengelköy’e kadar 40 kilometre karelik bir alanda yaktığı, yıktığı, yağmaladığı, linç ettiği, tecavüz ettiği, öldürdüğü çok yazılıp çizildi.

İHD İstanbul Şubesi, Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon olarak bizler her yıl 6-7 Eylül’de yayınladığımız basın açıklamalarımızda yazdık: Bu bir devlet operasyonuydu. Titizlikle örgütlenmiş bir özel harp faaliyetiydi. Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından planlandı, devlet dersini iyi ezberlemiş kalabalıklar tarafından şevkle uygulandı. Öldürülen kişilerin sayısı, kayıtlara geçtiği kadarıyla 37’ydi. Kayıtlara 60 olarak geçen tecavüz vakasının gerçek sayısı ise 400 civarındaydı.  Bazı kadınlar tecavüz edildikten sonra öldürüldü. 90 yaşındaki rahip Hrisantos Mantas diri diri yakıldı. En az birkaç rahip bıçakla ve zorla sünnet edildi. Onlarca kişi linç edildi.  Yalnızca İstanbul’da değil, İzmir ve Ankara’da da benzer olaylar yaşandı, üstelik Urfa, Mardin, Midyat’ta da Süryanilere saldırıldı. 4 bin 214 ev, 73 kilise, 26 okul, 1 sinagog, işyeri ve dükkan benzeri toplam 5 bin 317 mekan yakıldı, yıkıldı, yağmalandı. Bu veriler uluslararası literatürde 6-7 Eylül hakkındaki en kapsamlı kitabın yazarı olarak tanınan Speros Vryonis’in verdiği rakamlar.

Ama gerçeğin yeterince bilinmeyen bir yanı var. En çok kullanılan fotoğraflarda dükkanlara, işyerlerine yönelik tahrip ve yağmayı görürüz. Fotoğraflarda dükkanlâra saldıranları, İstiklal Caddesi’nin boydan boya kumaşla, yağmadan arta kalan mallarla kaplandığını izleriz. Böyle bir temsil, insan zihninde yanlış bir algıya hizmet eder. Bu, “azınlıklar zengindir ve saldırı bu zenginliğe karşı yapıldı” algısıdır. 6-7 Eylül’ün bir “servet düşmanlığı” olarak sunulmasıdır.

Oysa vahşet, bu iki gün boyunca bitmeyen enerjisini ağırlıklı olarak Hıristiyan nefretinden almış, korkunç saldırılar Hıristiyan inancına karşı yapılmıştır. Bunun somut kanıtı kiliseler ve mezarlıklardır. Saldırılar en yıkıcı, en tahrip edici yüzünü başta Rumların olmak üzere gayrimüslimlerin kutsallarına, kiliselerine, sinagoglarına, mezarlıklarına karşı göstermiştir. Kiliseler birkaç saat içinde harabeye çevrilmiş, dinamitle patlatılmış, ateşe verilmiştir. Kilise içinde kutsal eşyalar tahrip edilmiş, İsa tasvirlerinin gözleri oyulmuş, haçlar kırılmış, mezarlar açılıp cenazelerin kemikleri ortalığa saçılmış, yeni gömülmüş bir cenaze ağaca asılarak karnına Türk bayrağı saplanmıştır.

İstos Yayın tarafından 2015’te yayınlanan “Patrikhane Fotoğrafçısı Dimitrios Kalumenos’un Objektifinden 6/7 Eylül 1955” başlıklı kitap 6-7 Eylül pogromunun bu tek boyutlu temsilinin eksikliğini ortaya koydu. Çok geçmeden Bakanlar Kurulu tarafından sınırdışı edilecek ve kitabı yasaklanacak olan Dimitrios Kalumenos’un olay gecesi ve ertesi gün büyük tehlikeleri göze alarak gezdiği tahrip edilmiş kilise ve mezarlıklarda çektiği fotoğraflar gerçeği sergiliyor.

Öte yandan, resmi tarihi sorgularken devletin suç işlediği, suçunu kabul etmediği, üzerini örttüğü, hesabını vermediği, Rum toplumunun ağır kayıplarını tazmin etmediği, bir özür bile dilemediği gerçeğinin altını çiziyoruz. Ama altı yeterince çizilmeyen bir gerçek, halkın katılımıdır. Suçun bir avuç yönetici tarafından işlendiği içimizi rahatlatır, halkın katılımını konuşmak rahatsız edicidir.

Speros Vryonis halk katılımı konusunda da titiz bir çalışma yapmış, İstanbul Emniyet Müdürü’nün Yassıada duruşmalarında verdiği 300.000 kişi bilgisini inandırıcı bulmamış, elindeki verilerle bu sayının 100.000 olduğunu belirtmiştir. Yani o günkü İstanbul nüfusunun onda biri. Şehrin bugünkü nüfusuna oranlarsak bu, iki milyona yakın kişi demektir. Bugün böyle bir yıkıcılığa iki milyona yakın kişinin bilfiil katıldığını düşünürsek, halk katılımının boyutlarını daha iyi görebiliriz.

İnsan hakları savunucuları, ırkçılık ve ayrımcılık karşıtları olarak bizler, bugün, 6-7 Eylül pogromunun 69. yılında, hem Türkiye’de devlet geleneğinin, hem de devletin dayandığı tabanın, yani Türkiye’nin Müslüman nüfusunun tarihini sorguluyor, Hıristiyan ve Yahudi düşmanlığını bir nefret suçu olarak bir kez daha lanetliyoruz."

George Aslan'dan araştırma komisyonu kurulması teklifi

Öte yandan DEM Parti Milletvekili George Aslan 6-7 Eylül için TBMM'ye bir araştırma komisyonu kurulması önergesi  verdi. Önergenin "gerekçe" bölümü şöyle:

"Son yüzyılda pek çok saldırı ve katliama maruz kalan Ermeni, Rum, Süryani ve Yahudi halkları 6-7 Eylül Pogromu ile yıkıcı bir saldırı daha yaşamışlardır.  6-7 Eylül 1955 tarihinde İstanbul, İzmir ve Türkiye’nin birçok yerinde yaşayan Rum ve Ermeniler başta olmak üzere Hristiyan ve Musevi yurttaşlar planlı ve sistematik saldırılara maruz kalmıştır. Saldırılarda binlerce ev, işyeri, okul, mezarlık, kilise ve sinagog yakılıp yağmalanmış, onlarca kişi öldürülmüş ve birçok kadın tecavüze uğramıştır.

Resmi verilere göre yalnızca İstanbul’da 73 kilise, 8 ayazma, 2 manastır, 3.584’ü Rumlara ait olmak üzere 5.538 ev ve işyeri yakılıp yıkılmıştır. Failler ise cezalandırılmamış, aksine söz konusu olaylara karışan bazı kişiler daha sonra terfi ettirilmiştir. Nitekim “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı” diyen ve 6-7 Eylül Pogromu sırasında Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli olan Sabri Yirmibeşoğlu daha sonra MGK genel sekreterliğine terfi ettirilmiştir.

6-7 Eylül Pogromu’nun Hristiyan ve Musevi yurttaşların üzerinde çok yönlü etkileri olmuştur. Yaşanan saldırı ve şiddet olaylarıyla yüzleşilmemiş olması ve faillerin cezasız bırakılması, on binlerce Rum, Ermeni, Yahudi ve Süryani yurttaşın baskılara ve can güvenliği tehdidine karşı ülkeyi terk etmek zorunda kalmasına neden olmuştur. Hristiyan ve Musevi yurttaşların maddi kayıplarının yanı sıra yaşanan manevi yıkım ve psikolojik travma uzunca bir zaman endişe ve güvensizlik duyguları taşımalarına ve toplumsal aidiyet duygularının kaybolmasına sebep olmuştur.

Binlerce yıllık kolektif hafızanın yok edilmeye çalışıldığı 6-7 Eylül Pogromu şimdiye kadar resmi olarak kınanmamış ve tazminat veya özür için herhangi bir adım atılmamıştır. 6-7 Eylül saldırılarının geride bıraktığı yıkım ve toplumsal yaralar bugün bile izlerini korumaya devam ederken, yaşanan bu şiddet sarmalına zemin hazırlayan faillerin açığa çıkarılması ve mağdurların zararının tazmin edilmesi konusunda bütünlüklü bir somut girişim söz konusu olmamıştır. Oysa ki yaşananlarla yüzleşmek ve mağdurların kaybını/acısını maddi ve zihinsel olarak onarmak için adım atılmasını sağlamak, toplumsal barış ve bir arada yaşam için son derece hayatidir.

Bu nedenle 6-7 Eylül 1955’te yaşanan Pogrom’un faillerinin ortaya çıkartılması, yaşanan can ve mal kayıplarının tespit edilmesi, mağdurların maddi ve manevi kayıplarının tazmin edilmesi için bir Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederim."