OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Geçiştirme kabul edilemez

Başta bahsettiğim bu sorunların sadece Ortaköy’ün sorunu veya sadece Ortaköy’de olan sorunlar olmadığı hususuna gelince, son bir-iki senede yaşanan skandal boyutundaki hadiseler bile bunu göstermeye yeter. İtimat Büro’da olup bitenler, Büyükdere ve Beyoğlu’nun önceki yönetimlerinin uygulamaları, işte Ortaköy... Bunlar alenileşmiş olanlar. Hiçbir vakfın yönetim kurulunu peşinen itham edemeyiz tabii ama tüm bu yaşananlara bakınca insan ister istemez “Acaba diğer vakıflarda da benzer işler oluyor da onlar ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ mı diyorlar?” diye düşünüyor.

Türkiye Ermeni toplumu, Ortaköy S. Asdvadzadzin Vakfı etrafında şekillenen olayları konuşmaya devam ediyor. Bunlar kesinlikle sadece bu vakfın sorunları değil, tüm vakıfların üzerinde düşünmesi gereken, hepimizi ilgilendiren sorunlar; o anlamda hepimizin sorunları. Sadece Ortaköy’de sorun var da başka yerde yok değil. İşin bu tarafına döneceğim ama Ortaköy özelinde, içinde bulunduğumuz vakaya dair kısa bir durum tespiti yapalım.

Geçen hafta bu konuyu üç başlık altında ele almak gerektiğini yazmıştım: eski yönetimle ilgili sorunlar, mevcut yönetimle ilgili sorunlar ve Ortaköy Vakfı Yönetim Kurulu’nun iki üyesi arasında yaşanan tartışma ve sözlü/fiziksel saldırı. Gene aynı yazıda sonuncuyu ele almış ve ‘Ülkücü camiayla yakınlık’ üzerinden yapıldığı söylenen tehdidin neden vahim ve affedilemez, hoş görülemez olduğunu açıklamıştım. Bu hafta da mevcut yönetimin içinde bulunduğu sorunları, aynı yönetim kurulunun üyesi olan Garbis Evyapan’ın o yönetim kuruluna çektiği ihtarname üzerinden ele alacağımızı söylemiştim. Fakat, yönetim kurulunun yeni bir açıklama yapacağını ve sonrasında Evyapan’ın durumu kendi açısından değerlendireceği bir beyanda bulunacağını öğrendim. Yönetim kurulunun sözü edilen açıklamasını Agos’un elinde tuttuğunuz bu sayısında bulacaksınız. Dolayısıyla, mevcut yönetimle ilgili tartışmaya bu açıklamalar kamuoyuna mal olduktan sonra devam etmek daha yerinde olacak. Birinci konu başlığının da, yani geçmiş yönetimin icraatlarıyla ilgili denetim ve sonuçlarının takipçisi olmanın da cari yönetim kurulunun sorumlulukları arasında olduğunu hatırlatalım. Bu sorumluluk öncelikle onların ama sadece onların da değil. Hepimiz bunun takipçisi olmalıyız. Daha oradaki vahim iddiaların kapağını dahi açmadık.

Aslında Ortaköy Vakfı Yönetim Kurulu, geçtiğimiz haftalarda bir açıklama yapmıştı ama doğrusu neyi, kime, neden dolayı söylediği pek anlaşılmayan, karanlığa taş atan, muğlak, hamasi bir açıklama olduğu için pek üzerinde durulacak somut bir husus veya veri yoktu. O kadar ki, “zamanlaması manidar”, “hassasiyetle takip etmekteyiz”, “kaos ortamından beslenen kişiler”, “toplum içi ve dışı çeşitli güç odakları” gibi kullanıla kullanıla artık skeç malzemesi olmuş tabirlerle doluydu. Mesela, “zamanlaması manidar” derken hangi zaman (sonbahar geldi, okullar açıldı, balık avı sezonu başladı…) kastediliyor bilmiyorum ama yönetim kurulunda yaşanan hadiseden benim daha evvel haberim olsaydı daha evvel yazardım. Bana ulaşması altı ay sürdü, o gün haberim olsaydı o gün, dört ay sonra haberim olsaydı dört ay sonra yazardım. O zaman da mı “zamanlaması manidar” olacaktı? Dediğim gibi, açıklamadaki diğer sözlerin ve ithamların muhatabı kimdir, ne kastediliyor, onu da bilemiyorum. Umalım ki Ortaköy’ün yapacağı ikinci açıklama daha somut ve anlaşılır olsun.

Tabii, bu açıklama, yönetim kurulu toplantısı sırasında yaşanan hadiseyi ve söylenen sözleri de açıklığa kavuşturmalı. Bu sözler vakiyse, şüphesiz bunun bir müeyyidesi olmalı. Yönetim kurulu ya “Böyle bir söz kesinlikle söylenmemiştir” deyip söz konusu kişinin arkasında durmalı, onu savunmalı; yok, söylenmişse bunun karşılığında ne yapacağına karar vermelidir. Geçiştirme, mugalataya getirme, üstünü örtme kabul edilir olmadığı gibi, yönetim kurulunun diğer üyelerini de zan altında bırakır. Bizim vakıflarımız gibi kamusal, topluma hesap veren, vermesi gereken konumda bulunan kurumlarda yönetici olmanın ciddiyetini ve ağırlığını idrak etmekte fayda var.

Başta bahsettiğim bu sorunların sadece Ortaköy’ün sorunu veya sadece Ortaköy’de olan sorunlar olmadığı hususuna gelince, son bir-iki senede yaşanan skandal boyutundaki hadiseler bile bunu göstermeye yeter. İtimat Büro’da olup bitenler, Büyükdere ve Beyoğlu’nun önceki yönetimlerinin uygulamaları, işte Ortaköy... Bunlar alenileşmiş olanlar. Hiçbir vakfın yönetim kurulunu peşinen itham edemeyiz tabii ama tüm bu yaşananlara bakınca insan ister istemez “Acaba diğer vakıflarda da benzer işler oluyor da onlar ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ mı diyorlar?” diye düşünüyor.

Şunu anlamamız gerekiyor: Burada konuştuğumuz, o kişi - bu kişi, iyi insan - kötü insan veya doğru kişi - yanlış kişi tartışmasının ötesinde bir durum. Bizim sorunumuz sistemsizlik sorunu. Tüm vakıfları kapsayan, düzenli, istikrarlı, standart uygulamaları ve denetimleri olan bir vakıf sistemi kurmamız gerekiyor. Yoksa, bugün şu vakıfta, yarın bu vakıfta benzer sorunlarla karşılaşmaya devam edeceğiz.