AB’nin Türkiye’yi açıkça oyaladığı ve ABD ile NATO’nun terslediği bir ortamda, NATO ve ABD ağırlıklı Batı’ya alternatif olarak sunulan BRICS’e girmek istemek bu denge politikasına uygun, yani ulusal açıdan doğru olmaz mı? Epey CHP’li de, “anti-emperyalistlik” icabı böyle düşünüyordur sanırım. Bu hassas soruya ikili bir cevap verilebilir...
BRICS’e başvurmak iktidar çevrelerinin epeydir gündemindeydi. Bir NATO üyesinin buraya girmesinin mantıklı/mümkün olup olmadığı tartışmaları alıp yürümüştü. Dışişleri Bakanı H. Fidan’ın BRICS üyeliğine ilişkin bir soruyu "neden olmasın?" diye yanıtlaması da durumu hareketlendirmişti .
Bloomberg bu haftanın başında, Türkiye’nin BRICS'e üyelik için resmen başvurduğunu yazdı .
T.C. Dışişleri kaynakları bu konudaki soruları şu âna kadar yanıtsız bırakmış durumda . Rusya, "Evet, Türkiye BRICS'e katılmaya ilgi gösteriyor ve bu çoktandır böyle" demekle yetindi . AKP Sözcüsü Ö. Çelik "BRICS’e üye olmak istediğimiz talebi açıktır” dedi. CHP’den N. Tan başvuruyu “diplomatik intihar girişimi” ilan etti .
***
Daha ileri gitmeden, kısaca BRICS:
Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin tarafından 2009’da kurulan; G. Afrika, İran, Mısır, Etiyopya ve BAE’nin sonradan katıldığı; Malezya, Tayland ve Azerbaycan’ın sırada olduğu bir hükümetler arası kuruluş.
Başlangıçta, IMF ve Dünya Bankasına alternatif olarak, “Yeni Kalkınma Bankası” aracılığıyla yeni üyelere siyasi ve ticari ilişkilerini genişletme olanağı vaat etti. Küresel etkisini artırmaya çalışan Çin ekseninde yönlendirilen örgüt zamanla jeopolitik bir içerik kazandı. Yıllık resmî zirveler yapıyor .
***
Coğrafya icabı, Osmanlı’dan (1718 ve sonrası) ve hatta Bizans’tan beri süregelen bir Türk Dış Politikası (TDP) temel ilkesi var: Batılı (ve Batıcı) bir ülke olarak iki rakip blok arasında denge gözetmek ve bu sayede göreli özerkliğini muhafaza etmek.
O zaman, hemen bir soru: AB’nin Türkiye’yi açıkça oyaladığı ve ABD ile NATO’nun terslediği bir ortamda, NATO ve ABD ağırlıklı Batı’ya alternatif olarak sunulan BRICS’e girmek istemek bu denge politikasına uygun, yani ulusal açıdan doğru olmaz mı? Epey CHP’li de, “anti-emperyalistlik” icabı böyle düşünüyordur sanırım.
Bu hassas soruya ikili bir cevap verilebilir:
1) Eğer Erdoğan dış politikası (EDP) özellikle 2011’den bu yana, kendisinin iktidarda kalmaktan ibaret olan iç politika amacına yönelmemiş olsaydı, evet.
Bununla, yazının başlığında kriptik biçimde söylediğimi açarak tekrarlamak istiyorum: CB Erdoğan’ın bütün “dış” politika eylemleri, partisinin iç politika amaçlarını gerçekleştirmek için düzenleniyor ve bu amaçlar da kendisinin Tek Adam iktidarını sürdürmesini teminden ibaret.
2) Eğer AB’nin Türkiye’yi sürekli oyalaması olayı, kangrenleşmiş Kıbrıs meselesinden ve Tek Adam yönetiminin insan haklarını her gün artan biçimde ihlal etmesinden değil de, sırf Türkiye’nin kalabalık nüfuslu bir Müslüman devlet oluşundan kaynaklanıyor olsaydı, evet.
Bununla da söylemek istediğim: Gerçi Batı ülkeleri İsrail mezalimi konusunda artık insan içine çıkacak durumda değil ama, Batı, sırf Türkiye’yi AB’ye almamak konusunda hiç de tutarsız değil. Ben AB olsaydım, mesela, halay çeken Kürtlerin tutuklandığı bir Türkiye’yi almazdım.
***
CB Erdoğan’ın dış politikası (EDP) deyince akla gelenlerden bazılarını, daha önce çok yazdığım için, birer kısa cümleyle yazayım:
Ezeli ayak kelepçemiz Kıbrıs meselesinin bir federasyon dahilinde halledilmesine bile karşı çıkış.
Yunan adalarını haritada yok sayan Mavi Vatan’cı emekli askerleri desteklemek.
Libya, Somali gibi Afrika ülkelerinde üsler kurmak, Somali sularını korumayı üstlenmek.
Suriye ve Irak’ta sınırdan 100 km. derinlikte üsler kurmak (ve bu ikincisi için Iraklılara vizeyi kaldırmak), buralardaki Arapça ve Kürtçe isimleri Türkçeleriyle değiştirmek.
“Nas” gibi İslamcı bir gerekçeyle ekonomiyi batırınca, daha önce hakaret düzeyinde dışladığı petrol zengini Araplarla birbiri ardına barışmak.
Bunları yaparken, AKP’li politikacıları büyükelçi atayarak zaten sünnet edilmiş olan T.C. Dışişleri’ni, şimdi de yazılı ortalama notunu 70’den 60’a indiren, İngilizce sınavını kaldıran, sınav kurulunda büyükelçileri azınlığa düşüren ve yeni 200 aday alacak olan Mart 2024 tarihli yeni giriş sınavı vasıtasıyla hadım etmek.
Bu arada, Anayasa’yı SEKA’lık kağıt durumuna indirgemek. Bunu özetlemeye girişsem bu yazı üç katına çıkar, onun için siz http://www.chatgpt.com adresine (yani Yapay Zeka’ya) mealen “AKP’nin Anayasa ihlalleri nelerdir?” yazın, 9 başlık altında özetlenmiş bir rapor gelsin: 1) HSYK) Yapısının Değiştirilmesi (2010); 2) OHAL KHK’leri (2016-2018); 3) İfade Özgürlüğünün Kısıtlanması ve Basın Üzerindeki Baskılar; 4) Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin Getirilmesi (2017); 5) Barolar ve STK Yapısında Değişiklik (2020); 6) İstanbul Sözleşmesi'nden Çekilme (2021); 7) Yerel Yönetimlere Kayyım Atamaları; 8) Haksız Tutuklamalar ve Yargılamalar; 9) Anayasa Mahkemesi Kararlarının Uygulanmaması.
Uzatmayalım, bu ve bunlar gibi “dış politika” eylemlerinin amacı çok açık biçimde 1) Dışarıda, demokratik Batı’dan uzaklaşmak ve otoriter Doğu’ya yaklaşmak; 2) İçeride, milliyetçilik ve İslamcılık sayesinde, koltuk değneği MHP’nin de aktif desteğiyle, Tek Adam iktidarını devam ettirmek.
***
Tabii ki bu amaçlar açıkça değil, Tek Adam tarafından şekerli suya batırılarak sunuluyor
“Türkiye yönünü sadece Batı'ya dönerek menzil-i maksuduna varamaz. (…) Biz birilerinin iddia ettiği gibi AB ile Şangay İşbirliği Teşkilatı arasında bir tercih yapmak mecburiyetinde değiliz.”
Ekonomi temelli BRICS’den değil, güvenlik temelli Şanghay Paktından bahsediyor Reis. Merkezi Pekin’de bulunan; Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ın 1996’da kurduğu ve sonradan Özbekistan, Hindistan, Pakistan ve İran’ın katılımıyla üye sayısını 9’a çıkartan güvenlik örgütü. Bu ülkelerin insan hakları konusundaki ortak özelliklerine girmeye gerek olduğunu sanmıyorum.
CB Erdoğan, MSÜ Deniz Harp Okulu diploma törenindeki konuşmasına devam ediyor: “Masal denilen mavi vatandaki haklarımızı sonuna kadar koruyacağız. Kıbrıs Türkü kardeşlerimizin hukukunun çiğnenmesine izin vermeyeceğiz”
Törende yeni mezunlar “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diye beklenmedik bir çıkış yapıp ortalığı karıştırıyorlar. Ama MSB idari tahkikat açılmayacağını söylüyor: "Mezun olan teğmenlerin Harp Okulları ile idari bağı kalmamıştır" .
Büyük komutanlar ise hallerinden hiç şikayetçi değil çünkü Rejim onlara da lolipoplarını veriyor: Bu ekonomik bunalımda Yunanistan’a karşı yerli uçak gemisi yapıyor, yerli denizaltı yolda. Kürtlere karşı kullanılabilecek yerli savaş uçağı Kaan ikinci uçuşunu tamamladı, yerli helikopter deneniyor, zaten SİHAlar çok başarılı. Eski genelkurmay başkanı da şimdi savunma bakanı.
***
CB Erdoğan, Mayıs 2016‘daki Malatya konuşmasında şöyle demişti: “Tek devlet, tek bayrak, tek millet ve tek vatan. Dört sütun üzerinde yükselen bir Türkiye. Eğer bunlardan biri sallanırsa, inanın bana bizi bu topraklarda bir gün dahi yaşatmazlar” .
Bu hafta başındaki Adli Yıl açılışında ise, “Türkiye’yi üzerinde yükselteceğimiz 4 sütundan birinin adalet olduğunu ilan ettik” diyor. İlave ediyor: “Bu yıl 2 yeni uygulamayı hayata geçiriyoruz. [Birincisi,] Hukuk mesleklerine giriş sınavıdır.”
Savcıları ve yargıçları “yerli ve milli” kılmanın yanı sıra avukatları da “giriş sınavına” sokacaklar; acaba mülakat da yaparlar mı?
Adalet derken, bişey daha var son olarak. “Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini genişleten Cumhurbaşkanlığı kararnamesini imzalayanın da Cumhurbaşkanı” olduğu bir rejimde yeni seçilen Yargıtay başkanı şöyle konuşuyor:
“Avrupa hukukuna uyum sağlamaya çalışan bir görüntü yerine, Avrupa ve dünya hukukuna yön veren milli hukuk sistemimizi bir an önce tamamlamak için yoğun çalışmalar yapmamız gerekir (…) örnek bir anayasa ve buna uygun bir yargı ve hukuk sistemimizle dünyaya örnek olmamızın önünde hiçbir engel yoktur"