Tarık Ziya Ekinci’nin dilinden 1915, Lice ve Ermeniler

Türkiye sosyalist hareketinin ve Kürt hak mücadelesinin önemli isimlerinden Tarık Ziya Ekinci geçtiğimiz hafta 99 yaşında hayatını kaybetti. Ekinci 1960’larda parlamenter siyasette de faaliyet göstermiş ve o dönem Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekili seçilmişti. Aynı zamanda bir hekim olan Ekinci 12 Mart’ta Diyarbakır Sıkıyönetim Cezaevi’nde “Kürtçülük” propagandası yaptığı iddiasıyla üç yıla mahkûm oldu ve iki yıl tutuklu kaldı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra da beş kez tutuklandı. Ekinci’nin 2010 yılında İletişim Yayınları’ndan çıkan, Derviş Aydın Akkoç’un yayına hazırladığı ‘Lice’den Paris’e Anılarım’ başlıklı kitabında Lice ve Diyarbakır Ermenilerinin 1915’te başlarına gelenlere dair önemli tanıklıklar da vardır. Ekinci bu bölümlerde 1915’te Ermenilere yapılanlara karşı çıktığı için öldürülen Lice Kaymakamı Hüseyin Nesimi’yi de anıyor. İletişim Yayınları'nın izniyle kitaptan ilgili bölümleri paylaşarak Tarık Ziya Ekinci’yi anıyoruz.

Lice’de Ermeniler

“Babamın ve yaşlı tanıdıkların anlattıklarından hafızamda yer eden Lice Ermenilerine ilişkin önemli bilgiler var. 1915 öncesinde Lice'nin kültür, siyaset ve idare yaşamında Ermenilerin belirleyici etkisi varmış. İl genel meclisi üyeleri eğitim görmüş Ermenilerden seçilirmiş. Lice'de idari, mali ve adli işlerde de aydın Ermenilerin görev yaptıkları söylenmektedir. Örneğin babam, gençlik yıllarında Lice'de görev yapan bir müstantiğin (sorgu yargıcı) Ermeni olduğundan bahsederdi. Yine babamın hatırladığına göre, o yıllarda Lice'yi Diyarbakır ilinde temsil eden iki il genel meclisi üyesi de, Ermeni'ydi. 1915'te İttihat-Terakki Hükümeti'nin aldığı bir karar uyarınca yapılan Ermeni Tehciri, yıllardan beri devam eden ortak yaşamı kökünden yıkmıştır. O tarihlerde İttihat-Terakki Partisi'nin de üyesi olan Diyarbakır Valisi Reşit Paşa, hükümetin tehcir kararını katı biçimde yorumlamıştır. Lice beylerine ve Kürt ağalarına verdiği direktif uyarınca tehcir, yer yer Ermeni katliamına dönüşmüştür. Tehcir esnasında Diyarbakır'a götürülen kafiledeki tanınmış zengin Ermenilerin ve din adamlarının büyük çoğunluğu katledilmiştir. Lice'nin o dönemki kaymakamı, tehcire tabi tutulan kafileye refakat eden ağalara ve kasaba ileri gelenlerine hiç kimseye dokunmamaları, kafilenin Diyarbakır'a kadar selametle götürülmesini tembihlemiş. Kendisi de kafileye refakat etmiş. Ancak beylerin şikâyeti üzerine vali, engel olduğu takdirde kaymakamın da cezalandırılmasını bildirmiş. Diyarbakır'a götürülen kafile yol boyunca geçtiği köylerdeki duraklarda saldırılara uğramış ve kafiledekiler büyük ölçüde katledilmişler. Keza kaymakam da Lice'ye bağlı Kârâz Kōyü'nü (şimdiki Kirazlı ilçesi) geçtikten hemen sonra kimi olumsuz girişimlere müdahale ettiğinden, oracıkta öldürülmüş, sonra da yol kenarına gömülmüş. Yakın zamana kadar yeri belli olan bu mezarın varlığından ötürü yöre, Tirba Kaymekam (Kaymakam Mezarı) adı olarak anılıyor. 2006'da Lice Belediye Başkanı'nın davetlisi olarak Lice'ye giderken kaymakamın mezarını yeniden görmek istedim; ancak semtini bulmamıza rağmen mezarın yerini tam olarak görmemiz mümkün olamadı.
Arkada Lice'den bir kesit. Tepenin üzerindeki yıkıntılar Lice'deki Ermeni kilisesine ait. Fotoğraf- George Aghjayan (Houshamadyan)

Tehcir olayında sayısı bilinmemekle beraber Diyarbakır'a götürülen kafilenin büyük bir kısmının öldürüldüğü biliniyor. Üzerinde kıymetli takı ya da para bulunanların özellikle öldürüldüğü, taşıdıkları mallara da el konulduğu söylenmektedir. Lice'ye on ila on beş km. mesafede "Karkeşe Fis e" (Fis Köyü'ndeki mağaralı dağ) olarak anılan mağaranın içine yüzlercesinin öldürülerek atıldığı rivayet edilmektedir. Öldürülüp mağaraya atılacaklarını anlayan kimi varlıklı Ermenilerin, üzerlerindeki para ve kıymetli eşyaları kafileye refakat eden tanıdıkları Licelilere kendi rızalarıyla vermeyi yeğledikleri söyleniyor.”

(...)

“Ermeni Tehciri ile ilgili olarak kimi yakınlarımın ve tanıdıklarımın bana naklettikleri tanıklıklara da değinmek istiyorum. Tarihin derinliklerinde kalan bu yerel olayları, genel tehcir hareketi içinde değerlendirmenin ve buradan hareketle tarihe mal olacak bir sonuç çıkarmanın mümkün olduğunu düşündüğüm için bunları da anlatmadan geçemeyeceğim. 1958-59 yıllarında CHP Diyarbakır il örgütünün aktif sekreter üyesi olarak ilçe örgütlerini yeniden kurmak ve kongrelerini yapmakla görevliydim. Aslen Çüngüşlü olup Ergani'de ikamet eden yörenin tanınmış beylerinden ve Ergani CHP İlçe Başkanı Hayri Güldoğan ile Çüngüş ilçe kongresinden dönüyorduk. Çüngüş Çermik arasında Düdern diye bilinen, çok derin olduğu rivayet edilen bir mağaranın yanından geçiyorduk. Hayri Bey bana şunları anlattı: ‘1915 Ermeni Tehciri'nde Çüngüş'ün ileri gelenlerinden olan babam, kafileyi toplayarak Diyarbakır'a götürmekle görevli komitenin başındaydı. Kafile yola çıkmadan toplanan Ermeniler arasında çok beğendiğim güzel bir Ermeni kızını babamın rızasıyla alıkoydum. Kendisiyle evlendim. Daha sonra Diyarbakır'a götürülen kafiledeki Ermenilerin Düdern mağarasına ulaştığında topluca mağaraya atılarak katledildiğini öğrendik. Bu olaydan uzunca bir süre sonra Ermeni asıllı eşimle birlikte at üzerinde bağa giderken mağaranın bulunduğu yere ulaştığımızda eşim attan atlayarak mağaraya doğru koştu. Ben de arkasından gittim. Ama eşim mağaranın girişine geldiğinde bana şöyle bağırdı, -arkamdan gelme, ben anne ve babamın yanına gideceğim sakın beni engelleme- dedi ve ben yetişemeden kendisini mağaranın derinliklerine attı. Anlaşılan uzun zamandan beri düşünmüş olduğu bu eylemi gerçekleştirmek suretiyle amacına ulaştı.’ Hayri Güldoğan'ın anlattığı bu acı olay, bende büyük bir sarsıntı yarattı. Yaşamım boyunca Ermeni Tehciri konusunda duyduğum, okuduğum olaylar karşısında hep bu acı anıyı hatırlarım. Yarım yüzyıl önce duyduğum bu feci olay hafızamdaki canlılığını hep korudu. Korumaya da devam ediyor.”

Lice'de servet transferi

“Lice Ermenileri çoğunlukla zanaatkârlık yapıyorlardı. Demircilik, marangozluk, ayakkabıcılık, nalbantlık, çuhacılık ve dokumacılık gibi zanaatlarla uğraşırlardı. Meslek sahibi olmaları, onların Kürtlere nazaran daha zengin olmalarına ve servet biriktirmelerine olanak sağlamıştı. Lice'deki sermaye birikimi Ermenilerin denetimi altındaydı. Büyük köylerdeki tarımsal etkinlikler de Kürt beylerinin tekelindeydi. Halktan insanlar ve köylüler son derece fukaraydı. Karınlarını bile doyuramayacak kadar yoksul bir hayat yaşıyorlardı. Sınırlı derecede eğitim gören (ilkokul) bürokratlar ya da Liceli efendiler de varlıklı sayılmazlardı. Ancak Ermeni Tehciri'nden sonra koşulların önemli ölçüde değiştiği söylenmektedir.

Merkezi hükümetin direktifi ve Diyarbakır valisinin özel çabalarıyla Ermenilere karşı kışkırtılan fakir Liceliler, dinsel fanatizmin etkisiyle Ermeni Tehciri'nde olumsuz rol oynamışlardır. Sürgüne götürülen Ermeni kafilelerine saldırıda bulunmaları dinsel kışkırtmalar vasıtasıyla gerçekleştirilmiş, tehcir bir tür katliama dönüşmüştür. Bu arada Lice'de söz sahibi olan etkin kişiler tehcire tabi tutulan ve birçoğu yolda telef olan Ermenilerin biriktirdikleri servete el koyma imkânına ulaşmışlar. Böylece, Lice’de Ermeni Tehciri'nden sonra bir tür servet transferi yaşanmıştır. O güne kadar pek adı sanı bilinmeyen Liceli efendilerin birdenbire büyük servet sahibi olmaları dikkat çekicidir. Lice'ye yakın Ermeni köylerindeki topraklar da kasabanın önde gelen şahsiyetleri tarafından önce tasarruf edilmiş, sonra da tapuya tescil edilerek mülk edinilmiştir. Ermeni Tehciri sırasında kimi genç Ermeniler, esnaflık yapan Kürtler tarafından saklanarak Müslümanlaştırılmışlardır. Benim çocukluk yıllarımda yakından tanıdığım bu insanlar fırıncı, manifaturacı ya da bakkal olarak çalışıyorlardı. İslamiyeti içtenlikle benimsemişlerdi. Din kurallarını katı bir şekilde uyguluyorlardı. Müslüman Kürtlerden daha koyu bir biçimde dindardılar. Bunlardan çekiniyorduk. Çocukluğumuzda onların baskısı altında ibadete mecbur kalıyorduk.”

Kategoriler

Dosya