BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Bu ortamda Irak’a vizeyi niye kaldırdık?

Irak topraklarının yaklaşık 100 km içinde, 2015’te Başika bölgesinde kurulmuş bir Gedu üssü var Türkiye’nin. Bu üs, 15 Ağustos anlaşmasıyla Irak’a ‘devredilecek’ ve ‘Türkiye ile Irak’ın ortak askerî eğitim üssü’ diye anılacak artık. Böylece Türkiye’nin buradaki askerî varlığı ‘yasal zemin’ kazanmış olacak. Yani, Gedu üssünün Türk kuvvetlerine ait olması durumunu hiç değiştirmeyecek bu makyaj operasyonu karşılığında Irak’a verilen bir ‘hediye’, bu vize serbestisi.

Batı dünyası, 150 yıl önce giriştiği emperyalizmin faturasını şimdi mülteciler biçiminde ödüyor. Sömürgeleri nedeniyle koyu renkli yabancılara çok alışık olan İngiltere’de bile yabancı düşmanlığı sokaklarda polis araçlarına saldıracak ve o meşhur çift katlı kırmızı otobüsleri yakacak noktaya geldi.

İngiltere böyleyse, BM verilerine göre şu anda dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye ne olacak? Diğerlerini geç, Suriye’den kaçanların sayısı toplam 6,8 milyon ve bunların yaklaşık yarısı (3,3 milyon) Türkiye’de. Muhalefete göreyse ülkedeki düzensiz göçmen sayısı 10 milyon; Shakespeare'in dediği gibi, ‘as you like it’, artık hangi sayı hoşunuza giderse.

Tabii, hoşuna gitmeyen epey insan var. Duvar’dan Ferhat Yaşar’a göre 30 Haziran’da Kayseri’de Suriyelilere yönelik saldırıların ardından 3000 Suriyeli şehri terk etmiş, nereye gittikleri bilinmiyor. Onları çalıştıran 24 fabrika da kapanmış; işin bi de bu yönü var.

Yine tabii, olayın olumsuzluğu içeriyle sınırlı kalmıyor; dış politikaya direkt yansımasının da eli kulağında. İçişleri Bakanı A. Yerlikaya haber veriyor:

“3 milyon 103.606 Suriyeliden 731.146’sının adreslerinde olmadığını belirledik. 90 gün süre verdik. Cevap vermeyen 396.738 kişi var.”

Nerede bu cevap vermeyenler? Nerede olacak, Avrupa’ya kanat açtılar. “D. Akdeniz ve Balkanlardan 996 bin Suriyeli son beş yılda Avrupa’ya geçti. Türkiye’de net ne olduğunu biliyoruz” diyor, AB’nin resmî kurumu Frontex. Aralık 2013’te yapılmış bir Geri Kabul Anlaşması varken, buyurun şimdi mis gibi bir çatışma konusu daha Avrupa’yla.

***

Bu durumda İktidar’ın ne yapmasını beklersiniz? Mantıken, en azından sınırlardan yeni sığınmacı girişlerini etkin biçimde engellemesini, tabii. Ama mantığı boşverin, çünkü 15 Ağustos’ta (yani geçen hafta) Irak’a vize serbestisi veren bir anlaşma imzaladık.

Vize diye inleyen Türkiyeliler şimdi, eczacısından tut mahalle bekçisine kadar vizesiz yeşil pasaport için TBMM’yi 19 adet kanun teklifiyle bombardımana tutmuşken ve bu yeni vize serbestisi Batı ülkelerinin Türk vatandaşlarına vize vermesini çok daha zorlaştıracakken, 15 yaş altı ve 50 yaş üstü Irak vatandaşlarının önümüzdeki 1 Eylül’den itibaren Türkiye’ye vizesiz gireceğini ilan etmiş bulunuyoruz.

Fesuphanallah filan demeden önce, isterseniz ‘diplomatik kaynaklar’ın gerekçesini dinleyin, sonra dersiniz:

Türkiye çok vize başvurusu alıyor Irak’tan, aracı kurumlarla çalışılsa bile bu başvurularla ilgilenmek ciddi bir insan gücü gerektiriyor. Bu yeni uygulamayla insan gücümüzü risk gruplarına daha fazla ayırabileceğiz.”

Bu ‘diplomatik kaynaklar’ şu rahatlatıcı bilgiyi de eklemiş: “Vize serbestisi hakkı olacak yaş grubundaki Iraklıların genelde zaten vizeye tabi olacak yaş grubundaki insan/insanlarla seyahat etmektedir.”

İktidar koskoca T.C. Dışişleri Bakanlığı’nı ne gerekçeler imal edecek vaziyetlere düşürdü yarabbi, diyordum ki, yazı bittikten sonra gördüğüm şu habere artık inanamayacağım: “Sadece Irak’a değil, 2019 yılından beri Libya ve Cezayir’e de yaş aralığı koyarak vize serbestisi veriyoruz.”

***

Gelelim, bu fantastik olayın sebebini mantıken düşünerek bulmaya.

Sebep fazlasıyla basit ve tanıdık: Kürt meselesi! İç politikada olduğu gibi dış politikada da Kürt meselesini suhuletle hâlletmemekteki ısrarın sonucu. Şöyle ki:

Irak topraklarının yaklaşık 100 km içinde, 2015’te Başika bölgesinde kurulmuş bir Gedu üssü var Türkiye’nin. Bu üs, 15 Ağustos anlaşmasıyla Irak’a ‘devredilecek’ ve ‘Türkiye ile Irak’ın ortak askerî eğitim üssü’ diye anılacak artık. Böylece Türkiye’nin buradaki askerî varlığı ‘yasal zemin’ kazanmış olacak.

Yani, Gedu üssünün Türk kuvvetlerine ait olması durumunu hiç değiştirmeyecek bu makyaj operasyonu karşılığında Irak’a verilen bir ‘hediye’, bu vize serbestisi. Bu kadar basit. Basit de, Türkiye için fazlasıyla karmaşık.

Çok yazmışımdır, özellikle Ortadoğu ve Balkanlarda, Osmanlı’nın Millet Sistemi’nin bir kalıntısı olarak, ulusal kimlik soy veya dil üzerinden değil, din ve mezhep üzerinden belirlenir. Büyük olasılıkla, bizde bugüne kadar bu kadar soruna rağmen Suriyelilere nispeten az tepki oluşmasının sebebi bu olabilir.

Oysa şimdi, Suriye’nin aksine, Irak’ın neredeyse tamamı Şii. Bu insanlar Türkiye’nin Sünni bünyesiyle ve büyük olasılıkla Kürt yoğun bölgelere gelecekleri için Kürtlerle nasıl uyum sağlayacaklar? Türkiye’de zaten Alevi-Sünni meselesi varken bi de Şii-Sünni meselesi mi başlayacak?

15 yaş altı Iraklılar, ki tek kelime Türkçe bilmiyorlar ve Türkiye’ye entegre olmak için yeterince küçük değiller, eğitimimizin bu feci durumunda hangi okullara sığdırılacaklar?

50 yaş üstü Iraklılar, sağlık sektörümüzün bu feci durumunda hangi hastanelerde parasız tedavi görecekler, şu anda gören sığınmacılar gibi?

Üstelik, Irak’tan gelecek bu insanlar Suriye’den gelenler gibi ölümden kaçmıyorlar; daha iyi yaşamak gibi bir insani amaçla geliyorlar. Ne kadar kalabilecekler burada? Belli bir süre? Devamlı? Hiç bişey belli değil. Buna da devlet yönetmek diyorlar.

3,7 milyon hanenin İktidar’ın düzenli sosyal yardımıyla yaşadığı, nüfusun %27,3’ünün işsiz olduğu, kısa vadeli (1 yıl içinde ödenmesi gereken) dış borcu 236 milyar dolara varmış Türkiye’de çalışma izni verilecek mi bu insanlara? Verilmeyecekse nasıl yaşayacaklar?

Kaç kişi olacakları belli olmayan bu Iraklıların yanı sıra, bu Gazze politikası devam ederse gelecek Gazzeli sayısının 1-1,5 milyon olacağını söyleyen tahminler var.

Daha ilginci ve önemlisi, bunların kaçına vatandaşlık verilecek, AKP+MHP iktidarının banko seçmeni olabilmeleri için? Çünkü daha geçen yıl Türk vatandaşlığı verilen Suriyeli sayısı 238 bin idi.

Uyuşturucu trafiğinin müthiş artma olasılığına hiç değinmiyorum.

***

“Turpun büyüğü heybede kalır” derler. Acaba İktidar’ın hiç beklenmedik bu vize serbestliği politikasının daha da derinlerde bir amacı/sonucu olabilir mi?

Atatürk’ün yaptığını tek bir cümlede özetle derseniz, şunu demek gerekir: “Ümmet’ten Millet’e geçiş sağladı.” Daha doğrusu, sistematik olarak, Şeriat’a dayalı Müslüman ümmetinden laik devlete dayalı Türk ulusuna.

CB Erdoğan 2003–2005 arası bu geçişin en parlak örneklerini vermeye soyunmuşken (Mayıs 2004’teki Anayasa 90/5/son cümle yeter), 2005’ten ve özellikle de 2011’den bu yana ülkeyi yine çok sistematik olarak Ümmet’e döndürmeye çalışıyor. Çünkü sürekli gerdiği Türkiye’de iktidarda kalabilmek için İslamcı oylara gittikçe daha çok muhtaç. Elinden gelse, Pazar’ı Cuma’ya döndürecek.

Bir iktidar için gerginlik risklidir diyorsanız:

Ayasofya da neymiş; duvarlarının ve tavanının her karışı Ortodoks freskleriyle kaplı manastır kilisesi Kariye Müzesi’ni yabancı turistlere duhuliyesi 20 Euro’luk bir camiye çevirdikten sonra, CB Erdoğan’ın şu anda tek umudu gerginliği yükseltmekte. İslamcıların desteği için buna fena ihtiyacı var.

Çünkü partisi artık anketlerde fena hâlde baş aşağı gidiyor ve bu durdurulamıyor. AYM kararlarına rağmen, son örneği Can Atalay olayında yaşanan, Anayasa’yı SEKA’lık kâğıt hâline getirme sürecinde ilerliyor. İçeriden muhalefet B. Arınç ve H. Çelik’le sınırlı değil artık. Şu anda AKP, tarihinin en düşük oy oranında ve CHP’nin 7,7 puan altında.

Üstelik, milliyetçilik konusunda ortağı MHP’yle de yarıştırmak zorunda; hele de Bahçeli’nin başlı başına muazzam bir ‘subliminal’ hadise olan şu meşhur 17-25 tehdidinden sonra.

not: Konumuzla ilgisiz ama söylemeden duramadım: Türk-Yunan ilişkileri üzerine çok yazmış olan, İstanbullu Rum ve Yunanlı diplomat Aleksis Aleksandris, ben de tanır ve severdim, vefat etti. İki gün önce Laki Vingas’ı Bodrum’a davet ettiğimde, “Cenazesine Atina’ya gidiyorum, vatan toprağı götüreceğim” dedi.