Lice’den Kadıköy Aramyan Okulu’na bir tarih: Hatun Mayrig’in ardından

Anadolu ve Mezopotamya Ermenilerinin İstanbul’a göçü bilhassa 1960’larda ve 70’lerde hızlanmıştı. Bunda yaşam koşullarının zorlaşması, toplumsal baskı gibi birçok etmen vardı. Bu etmenlerden biri de 1966 Varto Depremi’ydi. Deprem Ermenilerin tarihsel yurdunda büyük bir yıkıntıya yol açmış, bölgede yaşayan pek çok Ermeni İstanbul’un yolunu tutmuştu. Bu insanların büyük şehirde hayata tutunması hiç de kolay olmamıştır. Gazetemizin kurucularından Sarkis Seropyan’ın da 1960’larda emek verdiği ‘Kağdaganatz Hantznahump’ bu anlamda çok önemli bir işlev gördü, İstanbul’a sığınanlara yardım etti. Sevan Ataoğlu, Hatun Saraçoğlu’nun ardından kaleme aldığı bu yazıda sadece Lice’den İstanbul’a bir göç hikayesi anlatmıyor, Anadolu ve Mezopotamya Ermenilerinin yakın tarihine de not düşüyor.

Ana ve ilk okul yıllarımda tüm okula hizmet eden, kocasıyla birlikte Aramyan Uncuyan okulumuzu baştan aşağıya temizleyen bir kadın hakkında yıllar sonra şevkle yazmaya iten, cenazesine koşturan, aklımın bir köşesinde zaman zaman belirmesini sağlayan sebep ne olabilir? Adına bitişik ‘Mayrig’ sıfatı mı? Yaşça büyüğüm olan oğluyla gönül biraderliğim mi? Her öğle yemeği sonrası bahçeye koştururken arkamızdan baktığını bildiğimiz o gözlerin hatırası mı?

Hatun Saraçoğlu’nu 3 Ağustos günü toprağa teslim ettik. Vefatını haber alan Aramyan Uncuyan mezunları eski günleri hatırladı, eminim ardından sıcak bir rahmet okudular. 1960’lı yıllarda Diyarbakır Lice’den İstanbul Kadıköy’e uzanan göç hikayesinden kalanları elimden geldiğince toparlamak da bana düştü. Verdiği bilgiler için oğlu Yaşar Saraçoğlu’na teşekkür ediyorum.

Lice 1915’den önce nüfusu tamamıyla Ermeni olan bir köy. Cumhuriyet tarihi boyunca peyder pey köyü terk eden Ermeniler 1966 Varto Depremi'yle de ağırlıklı İstanbul’un yolunu tutuyor. Saracıyan (Saraçoğlu) büyük ailesi de önce Bağlarbaşı semtinde, ardından Kadıköy’de Aramyan Uncuyan Okulu etrafında toplanıyor. Bugün başkanı olduğum Aramyan Okulu’ndan Yetişenler Derneği’nin lokal binasında, derneğin kuruluşundan çok önce köyden gelenlerin geçici olarak ağırlandığını biliyoruz. Anadolu’dan gelen soydaşlarımızın İstanbul çapında ağırlandığı, çoğunluğu kilise bitişiği geçici lokasyonlara o zamanlar ‘Gayaran’ (Durak) adı verilmiş.

Yeri gelmişken köyden kente Ermeni göçünün bir ihtiyacı olarak 60’lı yıllarda İstanbul Ermenileri tarafından kurulan ‘Kağdaganatz Hantznahump’, yani bir tür gayrı resmi ‘Ermeni Göçmenler Komisyonu’nu da hatırlatayım. Bu geniş çaplı imece operasyon araştırmacılar, akademisyenler için çok kıymetli ve bakir bir konu olarak beklemededir. Ferman Toroslar ‘Sürgün; İsyan Ateşinden Geçen Mutkili Bir Ermeni Aile’ başlıklı anı kitabının bir bölümünde bu komisyondan ve o tarihten bahsediyor. Maalesef bu tarihi anlatacak şahitlerden Diana Kamparosyan ve Ferman Toroslar’dan başkası da kalmadı. Bu vesile ile konuyu araştırma ve kâğıda dökme çağrısını bir borç biliyorum.

Konumuza dönelim. Saraçoğlu ailesi 1967’de Lice’den top yekûn trenle İstanbul’a gelir. İstanbul’da ilk günlerinde zorluklar çeken baba  Tatyos Saraçoğlu memleketine dönmek ister. Hatun Mayrig diretir, engel olur. Kadıköylülerin çok iyi bildiği, hala hizmet veren Sayla Mantı kurucusu Zeki Arat sayesinde karı koca Aramyan Uncuyan Okulu’nda işe başlar. Gözümün önündedir, yemekhanenin bitişiğindeki küçük odaya yerleşirler. Hatun Mayrig odaya boydan boya perde çeker, 3 kardeş bir köşeye yatak kurar. Mayrig yaz tatillerinde boş sınıflarda sıraları yan yana dizer, üstüne bir yatak atar, çocuklar da ‘yazlığa’ çıkarmış. Yaşar Saraçoğlu “Kalorifer odasında da banyo yapardık” diye aktarırken, zamanın Asala karşıtı gösterilerinde bir gece vakti okulun camlarının indirildiğini de hatırlıyor.

Kocası ve çocukları ile günlük temizliğini üstlenseler de Hatun Mayrig koca okulun işlerini kuşkusuz tek başına bitiremezdi. Fotoğrafta görülen Digin Vehanuş (en solda) ve müteveffa Patrik 2. Mesrob’un halası Digin Mari’ye (sağda) organize bir ‘Kadınlar Kolu’ destek verirdi. 250 kişi civarında okul nüfusuna her öğlen yemek hazırlamak, hazır gelen sefer taslarını ısıtmak, mutfak ve yemekhane temizliği, hijyeni kolay değildi. 

Çoğunluğu velilerden oluşan Kadınlar Kolu’nun, bazen Hatun Mayrig’in akrabası kadınların tüm okula el açması mantılar yaptığı hala hatırlanır. Aramyan Anaokulu bölümünün 40 yıllık öğretmeni Nelli Basmacıyan “Sevecen, hoş görülü, güler yüzlü” olarak hatırladığı emektar Hatun Mayrig ile uzun yıllar çalışmış. “O zamanlar öğretmenlerin yardımcıları olmadığı için küçük öğrencilerin kişisel temizliği, dertleri, tasalarıyla mayrigler de ilgilenirdi. Hatun bütün çocuklara özen gösterirdi” diyor. Digin Mari’nin her öğlen bir öğrenciyi sandalyeye çıkarıp bir şiir, bir şarkı söyletmeden bırakmadığını, kocaman ellerinde kaybolan sabunlu sıcak bir bezle ana sınıfı öğrencilerinin tek tek ağzını sildiğini hatırlıyorum. Okula yemek getiremeyen çocuklar asla aç bırakılmaz, yemek getirenler de mantı günü mantısız kalmaz, sefer tası da açılmadan geri giderdi. Mayrigler bu hassas dengelerin de ustasıydı.

Çok enteresan, Yaşar Saraçoğlu annesi babası tarafından bir sebeple okuldan alınamayan bir öğrencinin aşağıya getirildiğini, bir gece kendileriyle kaldığını da hatırlıyor. Bugünün eğitim sektöründe büyük sorun teşkil eden bu olaylar, artık giderek azalan Mayrig (Anne) ve Varbed (Usta) hizmetleri bir Hababam Sınıfı filmlerinde, bir de hatıralarımızda kaldı. Neredeyse her okulumuzdan, kilise ve mezarlıklarımızdan Hatun Mayrig’ler, Tatyos  Hayrig’ler geçti. Bu sayfalarda geçmişte örneklerini okuduk, her biri hakkında anılar yazıya dökülmeli. Bu sözlü tarihlerden yakın tarihimize ait çok kıymetli veriler elde edebiliriz. Vurgulamak istiyorum, Kağtaganatz Hantznahump’un başlı başına bir yaşam ve var oluş mücadelesi olduğu da böylelikle ortaya çıkacaktır. Hatun Mayriglerin hatırası ancak bu şekilde daim olur.

Kategoriler

Dosya


Yazar Hakkında