Serbest giriş / lensler konuşabilseydi

Fotoğrafçı Berge Arabian, Agos'un kültür sanat sayfalarında kaleme aldığı 'Lensler konuşabilseydi' başlıklı köşesinde, çektiği fotoğrafların hikâyelerini anlatıyor.

Aynur Doğan! Sonbaharın tazelik hissi veren hafif yağmurları gibi, insanın ruhunu yenileyen, billur gibi, dupduru bir ses... Onunla Toronto’da verdiği bir konserde tanışmıştım. Sonra, İstanbul’a taşındığım yıl, Maltepe’de vereceği bir konserde fotoğraf çekmemi istedi benden. O zamanlar ne tarafta olduğunu bile bilmediğim Maltepe’ye, bir şekilde kendim gittim. Bazen, bu şehrin semtlerini tek başıma keşfettiğim için gurur duyarım. Şehri tanıyabilmişsem, fotoğrafa olan düşkünlüğüm sayesindedir. Her neyse; müzisyenlerle ve konserin organizatörleriyle bir kafede oturup biraz sohbet ettikten sonra konserin yapılacağı stadyuma gittik. Ses provasından önce, bir süre, müzisyenlere ayrılan küçük bir odada Aynur’u bekledik. Stadyuma doğru yürürken, bizi heyecanla takip eden bir grup çocuk görmüştüm. Neşe içinde, birbirlerine müzisyenleri ve enstrümanları gösteriyorlardı. Durmadan kıkırdıyor, bazen iyice yanımıza sokuluyor, sonra yine aradaki mesafeyi açıyorlardı. Çocuklar her çeşit koşuşturmayı, hareketli olayı izlerler, çünkü hep meraklıdırlar, yeni eğlenceler ararlar. Müzisyenlere ve enstrümanlara da bayılırlar. Peşimizden gelen çocuklardan kimi saz, kimi klarnet çalarmış gibi yaparak komik sesler çıkarıyordu, sonra hep birlikte kahkahalar patlatıyorlardı. Biz stadyuma girerken ortalıktan kayboldular. Tam bizi takip etmekten vazgeçtiklerini düşünmeye başlamıştım ki, odaya bir gölgenin düştüğünü fark ettim. Güneş ışığı kapıdan geliyordu; o tarafa döndüğüm anda onları gördüm. Binlerce çift göz üzerimize çevrilmişti sanki. Çocuklar odanın kapısına gelmiş, jaluzilerin arasından bize bakıyordu. Nasıl mutluydular! Gözlerini kırpmadan müzisyenleri izliyorlardı; heyecanlarıyla birlikte, çıkardıkları gürültü de yükselmişti. Bu durum bir süre böyle devam etti, sonra müzisyenlerden biri kapıyı açıp onları kovdu. Yetişkinler, çocukların safi eğlence olarak gördüğü şeylere hemen sinirlenirler. Bana olan biten çok komik gelmişti, gizli gizli kıkırdıyordum.

Küçükken, mahallemizde konser olacak diye kim bilir kaç kez o çocuklar gibi heyecanlanmışımdır. Kim bilir kaç kez, kalpsiz yetişkinler beni ve arkadaşlarımı baş belası olarak görüp yanlarından kovmuştur. Ailemle birlikte Beyrut’ta yaşadığım yıllar, Ermenice popun hızla geliştiği döneme denk gelir. Okulumuzun karşısındaki Azadamard Ermeni Derneği’nin güzel bir sahnesi vardı. Biz çocuklar, konser programlarından haberdar olur, o gün sahneye çıkacak pop yıldızının ve müzisyen ekibinin gelişini beklerdik. Yolda onların peşine düşer, neşeyle kıkırdardık. Her defasında biri çıkıp bizi onlardan zorla uzaklaştırırdı. Derneğe, gençlik ofisine gidecekmişiz gibi girer, gizlice konser salonuna geçer, karanlıkta oturup müzisyenlerin provaya başlamalarını beklerdik. Adis Harmandyan, Varuj Vartanyan, Maksim Panosyan, Ara Kekecyan... Hepsinin ses provalarını izlemiş, çok sevdiğim şarkılarından küçük küçük bölümleri canlı olarak dinlemişimdir.

Sadece konser değil, oyun provaları da olurdu o sahnede. Arkadaşlarımla, ikinci katta perdelerin arkasına gizlenip, Vahe Berberian’ın, Ara Keğetsig (Güzel Ara) rolünde yer aldığı oyunun o unutulmaz giriş sahnesi için yaptığı provaları izlemiştik. Ara yeni uyanmış, yerde emekleyerek annesine gözlüğünün nerede olduğunu soruyor... O kadar içten ve yüksek perdeden gülmüştük ki, bizi bulup salondan atmışlardı. Bize en komik gelen de, Ara Keğetsig’in gözlük takması bir yana, Ermenice konuştuğu hâlde ‘agnotsnerıs’ (gözlüklerim) yerine ‘gözliknerıs’ demesi olmuştu. O dönemde, Lübnan Ermeni tiyatrosu, Burc Hamud’da konuşulan Ermeniceyi sık sık alay konusu ederdi. Ama gerçekten güzel zamanlardı. Benim açımdan da şanslı günlerdi, çünkü Lübnan Ermeni toplumunun kültür tarihinin mihenk taşları olan bu sanatçıların hepsini kulisten, bedava izleyebilmiştik. Sahne arkasına düşkünlüğüm belki de o günlerden kalmadır. Provalarda fotoğraf çekmek bana her zaman, gösteri ya da konser esnasında fotoğraf çekmekten daha ilginç gelmiştir.

İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz



Yazar Hakkında