Hatay Şehir Plancıları Odası’ndan bir yetkili, şehirde belirlenen rezerv alanla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
6 Şubat depremlerinin ardından Hatay’da başlatılan rezerv alan uygulaması, afet sonrası yeniden yapılanma ve kentsel dönüşüm süreçlerinde önemli bir yer tutuyor. Bu uygulamanın yasal ve idari çerçevesi, Türkiye’deki mevcut mevzuatlar ve idari yapılar çerçevesinde şekilleniyor.
Afet riski taşıyan alanların dönüştürülmesini ve yeniden yapılandırılmasını düzenleyen 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, afet riski altındaki bölgelerde can ve mal güvenliğini sağlamayı amaçlıyor.
Rezerv alan uygulamaları, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından planlanıyor ve yönetiliyor. Bakanlık, afet sonrası yeniden yapılanma süreçlerinde koordinasyonu sağlıyor. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) ise afet sonrası konut ihtiyacının karşılanması ve rezerv alanlardaki yapılaşma süreçlerinin yürütülmesi görevini üstleniyor. Yerel yönetimler, rezerv alanların belirlenmesi ve uygulama süreçlerinde aktif rol oynuyor. Belediyeler, yerel düzeyde planlama ve uygulama yapıyor. Deprem sonrası zarar gören bölgelerde güvenli alanların tespiti ve bu alanların rezerv alan olarak belirlenmesi süreci başlıyor. Bu süreçte, jeolojik etütler ve risk analizleri yapılıyor.
Bakanlık, son olarak Antakya ilçesine bağlı Akasya, Aksaray ve Saraykent mahallelerini ‘rezerv alan’ kapsamına aldı ve bunu protesto eden yurttaşlara polis müdahale etti. Antakya’daki rezerv alan belirsizliğini Hatay Şehir Plancıları Odası’ndan bir yetkili, Agos’a anlattı.
Rezerv alanların belirlenme kriterleri
Yetkili, rezerv alanların belirlenme kriterlerini şöyle anlatıyor: “Rezerv alanları Hatay üzerinden değerlendirirsek, yıkımın yoğun olduğu kent merkezindeki alanlardan seçiliyor. Kent merkezinin bakanlık projeleri olmadan ayağa kalkamayacağı düşünülüyor. Rezerv alanlar merkezi bir şekilde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından belirleniyor, projeleri bakanlık hazırlıyor. Hazırlanan projeler bütünsel bir plan olmadan hazırlanıyor. Bakanlık tarafından alandaki yıkım gerçekleştirilerek hazırlanmış projeler sahada yükseliyor.”
“Protestolar haklı”
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın Antakya ilçesine bağlı Akasya, Aksaray ve Saraykent mahallelerini ‘rezerv alan’ kapsamına almasına yönelik bölge halkının protestolarını da değerlendiren şehir plancısı, şu ifadeleri kullandı: “Protestolar haklı. Ancak bu çatışma ortamının nedeni, sürecin, insanlara detaylı bir bilgilendirme yapılmadan yönlendirilmesi. İnsanların kazançlarının ve kayıplarının ne olduğu detaylandırılarak anlatılsaydı, bu çatışmalar yaşanmazdı. Üstelik depremden hasar almamış yapıları yıkmak millî servet kaybı. Eğer ki yapı performans analizi kriterlere uygunsa, sağlam yapıların ayakta kalacağı bir projelendirme yapılıp uygulamaya geçilse deprem travması yaşamış bu insanlarla gerilim yaşanmazdı.”
“Tüm ilçelerin imar planı yenilenmeli”
Rezerv alan uygulamasının önemine de değinen yetkili, “Bakın, rezerv alan uygulaması aslında gerekli bir uygulama. Çünkü bakanlık eğer kendisi desteklemezse, çoğu parselde yapılaşmak mümkün olmayacak. Her yer âtıl kalacak” diyor.
“İnsanlar rezerv alan uygulamalarına karşı yaşam alanlarını koruyabilecek mi?” sorusunu ise şöyle cevaplıyor: “Bana göre Hatay’daki tüm ilçelerin imar planı yenilenmeli, ayakta kalan yapılar performans testine tâbi tutularak yıkılmadan korunmalı, yıkımın olduğu parseller bütüncül bir proje kapsamında makul bir hibe ve krediyle desteklenerek yerinde dönüştürülmelidir. Çatışmanın olmaması için bu gerekirdi. Ancak ideal olan, insanlara nitelikli geçici barınma alanları sağladıktan sonra kenti ekolojik bir şekilde bütünsel planlayarak tüm altyapısıyla yenilemektir.”