Mesele sahipsiz hayvanlar üzerinden iktidarın güç gösterisi yapmasına dönüştü. Sahipsiz hayvanların yaşam hakkını savunanlar ‘şehirli ve elit’, tüm muhalefetin ve tüm uzmanların kabul edilemez bulduğu bu yasayı savunanlar ise ‘millet’ oldu.
31 Mart yerel seçimleri sonrasında oluşan havanın artık dağıldığını söylersek herhâlde yanlış bir hüküm vermiş olmayız. Neydi hava? CHP seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştı ve AKP siyasi hayatında ilk kez ikinci sıraya gerilemişti. Dolayısıyla Türkiye’de siyasal harita bir yana, siyasal zemin de değişmişti. Ufukta bir iktidar değişikliği beklemek nedensiz değildi.
Bu hava önce ‘normalleşme’ ya da ‘yumuşama’ süreciyle tavsadı. CHP Genel Başkanı Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyareti ve Erdoğan’ın iadeiziyaretiyle başlayan süreç ve karşılıklı açıklamalar hiçbir yere varmadığı gibi, Erdoğan’ın bir tür ‘halkla ilişkiler’ faaliyetine dönüştü.
Bu süreçte MHP de çeşitli açıklamalar ve sembolik adımlarla iktidar ortağı olarak yerini sağlamlaştırdı. Hatta Erdoğan Suriye Devlet Başkanı Esad’la görüşme niyetini belli etmişken, MHP Genel Başkanı Bahçeli Suriye rejimine muhalif Özgür Suriye Ordusu’nun temsilcileriyle görüşerek iktidar ortağına bir mesaj vermiş oldu. Bu mesaj neydi derseniz, onu çözmek zor. Kendi aralarında bir şey konuşmuş oldular.
CHP ise pek de birinci parti havası vermiyor. Örneğin, iktidar emekli maaşlarında dişe dokunur bir düzeltme yapmadı ama bu durum CHP tarafından hakkıyla gündeme getirilmedi, hatta ekonomik kriz de bir şekilde gündemden düştü, üstelik milyonlarca insan bu krizle başa çıkmakta her geçen gün daha da fazla zorlanırken.
Yani CHP birinci parti olmanın getirdiği etkinliği gösteremiyor. En azından kamuoyuna yansıyan hava bu.
Erdoğan ise gayet iyi bildiği taktikleri kullanıyor. Örneğin, Esad’la görüşme niyetinde olduğunu beyan ederek kendince bir gündem oluşturdu. Esad ise, önce topraklarındaki Türkiye askerlerinin ve Türkiye destekli unsurların çekilmesi gerektiğini söyleyerek kendince bu görüşmenin şartlarını beyan etti.
Ama Erdoğan için aslında bu görüşmenin olup olmayacağının bir önemi yoktu. Sadece milliyetçi çevrelerce gündemde tutulan göçmenler konusunda bir adım atacakmış gibi yaptı. Daha doğrusu, bu konuda bir adım atılacaksa onu da ancak kendisinin yapabileceği havasını yarattı.
Asıl mesele ise sahipsiz hayvanlarla ilgili tasarı. AKP ve medyası son yıllarda bu konuyu ısrarla gündemde tutuyor ve sahipsiz hayvanlar için eziyete eşdeğer barınma mekânları ve ‘ötanazi’ adını verdikleri toplu öldürme dışında bir formül geliştirmiyor.
Bu tasarı tuhaf bir şekilde AKP seçmenini yeniden canlandıran bir hamleye dönüştü. Ekonomik krizin darbelerini ciddi biçimde hisseden milyonlar varken, AKP kamuoyu şimdi de bu yasayı bir ‘kültür savaşı’ hâline getirmeyi başardı.
Tasarı TBMM’deki ilk aşama olan komisyondan büyük tepkiler eşliğinde geçti. Evet, sadece CHP değil diğer muhalefet partileri ve STK’lar da bütün güçleriyle bu yasaya karşı çıktılar. Ancak komisyon aşamasında sadece kısmi düzeltmeler yapmayı başarabildiler.
Son günlerde bir ihtimal belirmişti, kimi kulis haberlerine göre bu tasarının TBMM’de oylanması aşaması yeni yasama dönemine kalabilirdi. Ancak Erdoğan son yaptığı açıklamada bu ihtimalin de önünü kesti ve şunları söyledi: “Sokak köpekleri düzenlemesinin Meclis tatile girmeden yasalaşmasını bekliyoruz. Milletimiz bu sorunu çözmemizi istiyor. Hayvanlar konusunda kimse bize merhamet dersi vermeye kalkışmasın.”
Özetle, mesele sahipsiz hayvanlar üzerinden iktidarın güç gösterisi yapmasına dönüştü. Sahipsiz hayvanların yaşam hakkını savunanlar ‘şehirli ve elit’, tüm uzmanların kabul edilemez bulduğu bu yasayı savunanlar ise ‘millet’ oldu.
Velhasıl, iktidar yine, ‘millet’ adını verdiği seçmenleri ile AKP’li olmayanları karşı karşıya getirecek bir formül buldu. Bunu da günahsız hayvanlar üzerinden yapıyor.
Peki, bu yasaya karşı çıkan CHP birinci partiyse, TİP, DEM Parti, İYİ Parti de yasaya karşı çıkıyorsa, hatta MHP lideri Bahçeli bile yasaya şerh koymuşsa, bu kadar insan ‘millet’ olmuyor da, Erdoğan’ın seçmenleri mi ‘millet’ oluyor?