Utangaç bir poz / lensler konuşabilseydi

Fotoğrafçı Berge Arabian, Agos'un kültür sanat sayfalarında kaleme aldığı 'Lensler konuşabilseydi' başlıklı köşesinde, çektiği fotoğrafların hikâyelerini anlatıyor.

“Mam! Suratcin hedıt guze khosil” [Anne, Suretçi seninle konuşmak istiyor!] diye bağırıyorum, evin dış kapısından içeri doğru. “Suretçi” dediğim, fotoğrafçı. Elimde tuttuğum, parlak kâğıda basılmış siyah beyaz fotoğrafı görür görmez başımın belada olduğunu anlamışım. Genç fotoğrafçı (adı Zaven’di galiba), yüzünde büyük bir gülümsemeyle “Bercig, gerçekten güzel çıkmışsın” diyor. Kesinlikle aynı fikirdeyim. Güzel poz vermişim, gayet iyi görünüyorum. Altı-yedi yaşımdayım, yanlış bir şey yaptığımda fark edebiliyorum. Burada ‘yanlış’ kelimesi biraz abartılı olabilir; düşünmeden yapılmış, masum bir hata diyelim...

Hikâye şöyle: Zaven’in elinde fotoğrafla çıkagelmesinden birkaç gün önce, bir yaz akşamı, Kamışlı’daki evimizin ön kapısında durmuş, yürüyüş yapan insanları izliyorum. Bir arkadaşımı görürüm de, bu mutlu kalabalığa katılmak için bahane ederim diye fırsat kolluyorum. Benim ailem bu akşam yürüyüşlerine pek çıkmazdı. Belki de evimiz, birçok ailenin akşam esintisinin keyfini çıkarmak için yürüyüşe çıktığı ana caddenin son bloğunda olduğundandır. Yani zaten o esintinin ortasında yaşıyorduk. Her neyse; orada dikilmiş beklerken, Suretçi Zaven’i gördüm. O kalabalığın içinde Zaven’e sık sık rastlayabilirdiniz, çünkü işi hatıra fotoğrafı çekmekti. Hâl hatır sormak için kapıdan bizim eve uğradı. Ayrılmadan önce bana çok çabuk büyüdüğümü, hızla güçlü bir çocuğa dönüştüğümü söyledi, sonra da “Fotoğrafını çekeyim mi?” dedi. İltifatı yüzümü kızartmaya yetmişti; teklifini de masumca kabul ettim. Ayaklarımda pabuç bile yoktu, çorapla duruyordum kapıda. “Şöyle güzel bir poz ver bakalım” dedi. Ben de hareket etmeden durup, mahcup bir şekilde gülümsedim.

Yukarıda gördüğünüz, İstanbul’a taşındığım yıl Galata Köprüsü’nde çektiğim, iki kardeş ve kuzenlerinin fotoğrafının hikâyesi de böyle, ama iki farkla. Birincisi, bana gayet mutlu ve canlı, hakiki bir poz vermişlerdi. İkincisi, fotoğraflarını çekmeyi teklif ettiğimde, ücretli olup olmadığını sormuşlardı. Oysa ben Zaven’e utangaç bir poz vermiştim, fotoğrafın fiyatını da sormamıştım. Sonra da Zaven kapımıza dayanmış, fotoğrafın parasını istemişti. Tabii, annem mecburen o parayı ödemişti. Çok küçüktüm, dünyadan haberim yoktu. Ama malum, insan kendisinin ve başkalarının hatalarından ders çıkararak büyüyor.

Birkaç yıl sonra, Beyrut’a taşınmamızdan sonra ilk kez Kamışlı’ya gittiğimde, Suretçi Zaven bir kez daha fotoğrafımı çekti. On bir yaşımdaydım. Bu sefer ayağımda pabuç vardı tabii. Kamışlı’nın en iyi dondurmacısına, meşhur Mamigon’un Bahçesi’ne gitmiştim. Babaannem Verjin bana o gün dedemin eski kol saatini hediye etmişti. Yıllarca kullanıldığı için renkli kayışı solmuş olsa da çok güzel bir saatti. Gururla takmıştım koluma. Dondurmacıdan çıkarken Suretçi Zaven’le karşılaştım. O kadar büyümüş olmama şaşırdı tabii. Yine fotoğrafımı çekmeyi teklif etti. Ama bu kez fiyatını sordum. Ne de olsa büyümüştüm, dünyaya dair bir fikrim vardı artık. Ayrıca, tatilde olduğum için kendi param da vardı. Velhasıl, bir ağacın yanında durup poz verdim. Sol elimi, bileğimdeki kol saatinin görüneceği şekilde yukarı uzatmış, yapraklara dokunmuşum.

İki fotoğrafı da hâlâ saklıyorum. Toronto’da yaşayan bir arkadaşıma bıraktığım, içinde aile fotoğraflarımızın olduğu bir kutuda duruyorlar.

O ilk fotoğrafta, annem beni korktuğum kadar azarlamamıştı. Evet, parayı ödemişti ve böyle şeyleri ona sormadan yapmamam gerektiğini söylemişti ama öfkelenmemişti. Hatta, Zaven gittikten sonra “Çok yakışıklı çıkmışsın resimde, güzel bir hatıra olmuş” demişti. İki fotoğrafı da on iki yıldır görmedim ama tüm ayrıntılarıyla hatırlıyorum. İkisinde de çekingen, utangaç bir hâlim var ama ikincisinde, bakışlarımda memlekete dönmüş olmaktan duyduğum mutluluğu yansıtan bir huzur da hissediliyor sanki.

                                                                                                               İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz



Yazar Hakkında