Huysuzluk kötü ama, tutarsızlık daha da kötü. Kendisini ömür boyu seçtirecek bir anayasanın lansmanını yapmak için de olsa, AKP Kızılcahamam kampının kapanışında “Türkiye’nin geleceği daha fazla demokrasi ve özgürlüktedir” demiş olan bir Erdoğan’dan söz ediyoruz.
Aslında, CB Erdoğan huylu değil, huysuz. Çünkü yönetim felsefesi gerginlik yaratmaya endeksli.
Şimdi de “geçici tedbir olarak”, Hakkari Belediye Eşbaşkanı seçilen Mehmet Sıddık Akış’ı görevden alarak yerine Hakkari Valisi Ali Çelik’i kayyım atadı. Atadı diyorum, çünkü atayan (içişleri bakanı) vermiyor bütün bu kararları; Reis veriyor.
Fakat, daha önce belediye başkanlarının yerine seçim yapmak Belediye Meclisi’nin işiyken Reis’in 15 Temmuz “darbe”si üzerine yayınladığı bir KHK’ye dayanarak yapılan bu kayyım operasyonu bizzat iktidar için biraz fazla pürüzlü oldu gibi. Ama oraya geçmeden önce şunu not edelim:
Huysuzluk kötü ama, tutarsızlık daha da kötü. Kendisini ömür boyu seçtirecek bir anayasanın lansmanını yapmak için de olsa, AKP Kızılcahamam kampının kapanışında “Türkiye’nin geleceği daha fazla demokrasi ve özgürlüktedir” demiş olan bir Erdoğan’dan söz ediyoruz.
Şimdi “pürüz” derken aklıma gelenleri sıralayayım:
***
1) M. S. Akış hakkında bir mahkumiyet kararı yok. Sadece, soruşturması 14 yıl önce başlatılmış (2010) ve davası 10 yıl önce açılmış (2014) ve henüz sonuçlandırılmamış bir hukuki süreç var;
2) Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki 2014/173 esas sayılı bu hukuksal süreç henüz sonuçlanmamış olduğu için , Tek Adam Yönetimi bu kararıyla yargıyı etkileme suçunu işlemiş oluyor;
3) Ne kadar hukuk içi veya dışı olduğunu bilemem ama, kayyım atama olayına gerekçe yapılan 2014 tarihli davanın iddianamesini hazırlayan savcı D.Y.’nin İçişleri Bakanlığı’nın “terörden arananlar” listesinde “FETÖ firarisi” diye yer aldığı , dava yargıcının da tutuklandığı ortaya çıkıyor.
4) 14 yıldır sürmekte olan bir soruşturmanın “amacını tehlikeye düşürebilir” gerekçesiyle 24 saat avukat yasağı, dosyaya da gizlilik kararı getiriliyor;
5) Geçen ay yapılan Metropoll anketinde CB Erdoğan’ın popülaritesi yüzde 42’yle dördüncü çıkmışken, yüzde 49 gibi bir oyla seçilen bir belediye başkanının görevden alınıp içeri atılması sadece DEM Parti’nin değil, CHP’den Hüda-Par’a ve 27 baroya kadar her kesimin tepkisini çekince bir “mini OHAL” getirilmiş oluyor:
Hakkari ve Diyarbakır’daki 10’ar günlük yasakların ardından Van’da 5, Bitlis’te 10, Mardin, Siirt, Şırnak, Ağrı, Muş ve Batman’da da 7 gün süreyle her türlü eylem yasaklanıyor .
Son haberler: Hakkari'de polis, milletvekillerinin de olduğu gruba gaz ve tazyikli suyla müdahale etti . AKP kurucularından M. İhsan Arslan ve AKP Milletvekili Suna Ataman kayyım atamaya karşı çıktı.
Veee, en son haber, yazıyı gönderdikten sonra ekliyorum: Başkan Mehmet Sıddık Akış yıldırım hızıyla 19,5 yıl hapse mahkum edildi!6) “Devlet âdabı” derken şu sorular akla geliyor: a) Belediye başkanının yasal takıntısı var idiyse 31.03.2024 seçimlerinde adı yayımlanan bu aday Erdoğan’ın ağzına bakan YSK listesinde nasıl oldu da yer aldı? , b) Masumiyet karinesi anayasal bir karine değil midir?
7) “Tutarlılık” derken: Son Kızılcahamam toplantısında "Bu ülkede Kürtler, bir dönem uygulanan yanlış politikalar neticesinde ötelenmişlerdir. Hepsiyle biz kucaklaştık” demiş olan CB Erdoğan acaba nasıl izah ediyor Kürtlere son yapılanları? Mesela aklıma gelen şunları:
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan’a 2020 tarihli bir "tahdit kararı” icat edip yurt dışı yasağı getirilmesini . Veya Kürtçe yasağının kalkmasından 22 yıl sonra “Kürtçe hizmet veren kafe”nin sahibine “Silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek ve üye olmak’ ile “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama”dan ev hapsi getirilmesini . Veya Cumartesi Anneleri’ne yeniden bariyer konulmasını. Veya Urfa'da bir okul müdürüne Roboski katliamının yıldönümü dolayısıyla yaptığı paylaşım gerekçesiyle kınama cezası verilip dava açılmasını . Veya Siirt'te 8 Mart etkinliğine katılan müzisyenlere ve Barış Annesi’ne Kürtçe şarkılar söylendi diye “terör örgütü propagandası yapmak”tan dava açılmasını .
Bütün bunları yine Kızılcahamam’da söylediği “Güvenlikte yumuşama olmaz’’ sözüyle mi izah ediyor CB. Erdoğan? Ediyorsa, T.C.’nin güvenliğine PKK değil de Kürt halkı mı tehdit oluyor?
***
Fazla ayrıntı demezseniz, bu seferki kararın bir ek özelliği de var sanki:
Tek Adam Rejimi huyundan vazgeçmez görünüyor ama daha huysuz olan (ve A. Bora Kaplan soruşturmasındaki gizli tanık skandalı ve Sinan Ateş cinayeti gibi iki sebepten acıcık küstürülmüş olabilecek) D. Bahçeli’nin gönlünü alabilmek için S. Soylu’nun yolunu sürdürmek gibi bir “özellik”.
***
Aman, unutmadan söyleyeyim: Reis’in, en seçkin savunucusu Abdulkadir Selvi’yi susturması kendisi açısından iyi olur. Çünkü bu gazeteci insanlara boş umut aşılayarak Reis’i yıpratıyor: AKP bir “paradigma değişikliği”ne yani politika ve uygulamalarda çok köklü bir değişime hazırlanıyor, diyor .
Dahası da var mı derseniz, CB Erdoğan’ın “Stratejik önceliğimiz olmayı sürdürüyor” dediği AB’nin Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor son kayyım olayını şöyle yorumluyor:
“Bu durum demokratik ilkelere bariz bir saldırıdır. Halkın iradesini hiçe saymakla eş değerdir. Türkiye hükümeti, ekonomik ve kalkınmayı canlandırma umudunu yok etmenin en hızlı yollarına başvuruyor” .
***
Tabii, unutmadan, bir huysuzun daha huysuz birini “suyuna giderek” yatıştırması pek kolay olmayabilir çünkü Bahçeli bugün de (04 Haziran) partisinin grup toplantısında “PKK'lı sözde Hakkari belediye başkanının kirli yakasından nasıl tutulduysa diğerlerinin yakalarından da öyle tutulacaktır” deyiverdi.
Yani başka belediyelerde de kayyım rezaletinin kendini doğurmasını bekleyebiliriz demektir.
Hayırlısı.