Bundan dört sene önce Esayan Okulu emektar müdiresi, ‘hasbelkader’ bir başkan tarafından görevden alındığında, ciddi bir mağduriyete ve haklı bir tepkiye neden olmuştu. İlgili başkan birçok konuda yüzeysel ve taraflı kararlar aldığı için açıkça eleştirilmiş ve cemaatin gözünden iyice düşerek ilk seçimde başkanlığını kaybetmişti.Okul gibi insan öğesinin bolca bulunduğu yapılarda matematik formülü gibi ekle/eksilt ile işler düzelmiyor, ilişkilerdeki denge ve dinamiği görmezden gelerek dahası başarılamıyor. Yoksunlukta işini iyi yapmış bir idareye, varlıkta ilk yapılması gereken; yeni bir yapılanma macerasına atılmak mıydı, hakkıyla teşekkür etmek miydi? Hangisi daha yakışık alırdı? Sırf yapma hakkı var diye yapılan her müdahale olumlu sonuç vermeyebilir. Gelinen noktada tarafların hayal kırıklığını da tepkileri de anlaşılır buluyorum.
O simgesel olaydan bugüne, seçilmiş yönetimlerin okullar konusunda, sorumluluk ve özen yoksunu idare ve operasyonlarına tanık olmaya maalesef devam ediyoruz.
Hiçbiri birbiri ile kıyaslanamaz, her biri kendi bağlamında ele alınmalı, ancak dışarıdan bakan eğitimci bir göz olarak, ihmal edilmiş ortak kavramlar da yok değil diyebilirim
Okul; öğrencisi, öğretmeni, velisi, çalışanı, yönetim kurulu, mezunu, varsa kilisesiyle hatta diğer okullarla bir bütün. Dolayısıyla yapılan her müdahalenin tüm tarafları etkilemesi kaçınılmaz. Bu basit formülden yola çıkarak; her kararın hazırlığı, geçerliliği, seçimi, tutarlılığı ve operasyonel olarak yürürlüğe konuluş şekli, bir sorumluluk meselesi.
Esayan, Karagözyan, Tıbrevank, yakın zamanda Feriköy ve şimdi Mıkhitaryan okullarındaki idareci değişimlerindeki acemilik göz ardı edilebilir seviyede değil.
Danışmanlık dahi teklif edilmeyen deneyimli müdürden, okula katkıları unutulan, hakkıyla veda edilmeyen müdüre, eskisi geldiği için hızla yollar ayrılan müdürden, sene ortasında okuldan ayrılmak dışında seçenek bırakılmayan bir yıllık müdüre… Nelere şahit olduk? Çoğu kadın olmak üzere kimi küsmüş, kimi incinmiş kimi mutsuz eğitimciler. Digin Satenik, Digin Arusyag, Digin Janet, Digin Sesil, unuttuğum nice eğitimci- öğretmen- çalışan, hatta belirtmeden geçemeyeceğim bir isim, Oryort Makruhi, gerekli itibarı göremeden kurumlarından ayrılmak zorunda kaldılar.
Yapay ve zoraki değişimler
Neden böyle oluyor demeyeceğim, nedenini kısmen biliyorum:
“Eskisi geldi… Daha iyisini bulduk… Yenilik getirelim… Neden daha iyisi olmasın?” gibi; eğitim meselesini bağlamdan isimlere, bütünden kişilere indirgemenin kısayolu. Her biri küçük veya büyük krizlere neden olan, çoğu kez iyi niyetle alınmış işgüzar veya sığ kararlar.
Değişim kaçınılmaz ve kendiliğinden gelişir, yapay ve zoraki olanı, boya kusan duvar gibi “dışarı verir” . Paydaşlar istekli ve mutabık olduğunda, planlama ve kararlara dahil edildiğinde iletişim kanalları açılır, değişim akar.
Okul gibi insan öğesinin bolca bulunduğu yapılarda matematik formülü gibi ekle/eksilt ile işler düzelmiyor, ilişkilerdeki denge ve dinamiği görmezden gelerek dahası başarılamıyor. Yoksunlukta işini iyi yapmış bir idareye, varlıkta ilk yapılması gereken; yeni bir yapılanma macerasına atılmak mıydı, hakkıyla teşekkür etmek miydi? Hangisi daha yakışık alırdı? Sırf yapma hakkı var diye yapılan her müdahale olumlu sonuç vermeyebilir. Gelinen noktada tarafların hayal kırıklığını da tepkileri de anlaşılır buluyorum.
Kurum içindeki iklim üzerinde liderlerin etkisi kaçınılmaz. Değerlendirme mekanizmaları oluşturmak, güvenli saygılı profesyonel çalışma ortamı sağlamak, kapsayıcı ve sevecen atmosferi desteklemek, tüm katmanlarda deneyim paylaşımı, öngörülü bir planlama, birçok sorunu krize dönüşmeden çözer.
Yönetimler; gönüllülük esasıyla, iyi niyetle, ancak zaman, insan ve plan yoksunluğunda işliyor, yönetiyor, çalışıyorlar. Artık hak ihlali olduğu tasdiklenmiş seçimsizlik döneminin uzunluğu da, yönetme işini olumsuz etkiledi. Konum olmamasına rağmen bu özensizlik ve dikkatsizlik; ekonomik, hukuki ve siyasi meselelerde de çokça bedel ödememize sebep oluyor. Son günlerde olumsuz haberler ardarda sıralandı. Neyse ki 24 Mayıs Cuma gecesi bir konserle dertler seyreldi. Feriköy Kilisesi’nde, Vartanants Korosu’nun nefes kesen güç ve duruluktaki sesini dinlerken “Yine sanat ve sanatımız, iyi ki sanat ve sanatımız” dedim kendi kendime. Ardından; incelikli, düşünülmüş, nezaket içeren tören, kutlama ve anmalarımızı düşündüm. Düzen ve görgü mirasımızdan payımıza çok şeyler düşüyor. Önce ve hep teşekkür edelim, onurlandıralım, cömertçe, her fırsatta, sakınmadan.
Elbette güzel örnekler de var, çok güzel deneyimler, yöntemler, kararlar, sonuçlar…
Bir şekilde(!) liderlerimizden yoksun bırakıldık. Entelektüel, eğitimci ve dini liderlerimiz, insan kaynaklarımız zayıf ve profesyonel eğitimden yoksunuz. Hal böyleyken bireysel inisiyatifler, kişisel değerler ve öncelikler biraz insafa kalmış durumda. İnsafımız güçlensin, cesaretlensin, yeşersin diyelim. İyi olmak güzeli ve doğruyu ayırt etmeyi öğrenmek kadar, cesaret de gerektiriyor.
Kararlarımızın iyi niyetin ötesinde sorumluluk bilinci, uygulamalarımızın hızın dışında özen içermesi umuduyla…
(Sarem Külegeç Şeşetyan: Psikolojik Danışman Rehber Öğretmen)