Bu yıl bu ablukaya bir de tarihi bir fotoğraf eklendi. Polis Saraçhane’de Bizans döneminden kalma Bozdoğan Kemeri önünde bir barikat kurmuştu sabahın erken saatlerinde. O kadar açıklayıcı bir fotoğraftı ki, ne desek, ne yazsak, fotoğrafın gücünü söze dökemiyorduk. Peki ama niye? Taksim niye “yasak”?
1 Mayıs, yaklaşık on yıl öncesine kadar Taksim’de kutlanabiliyordu. Hatırlanacaktır, darbe sonrasında 1980’ler yasaklarla, 1990’lar ise Çağlayan ve Kadıköy’de yapılan kutlamalarla geçmişti. Ancak başta DİSK olmak üzere sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve sol partiler 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması gerektiğinde ısrarcı idiler ve haklıydılar. Çünkü 1 Mayıs 1977’de 34 kişi, devletin de içinde olduğu bir operasyonla hayatını kaybetmişti. Bu katliamda bazı sol örgütlerin hesapsızlığı yok muydu, vardı, ama sonuç değişmiyordu. Taksim, emekçiler için bir hatırlama ve “İşçi Bayramı”nı kutlama mekanıydı ve öyle kalmalıydı. Mücadele yıllarca sürdü.
2010’lardaki atmosfer içinde AKP, Taksim’i 1 Mayıs’a açtı. Ve gördük ki 1 Mayıs gerçekten de bir bayram gibi kutlanabiliyordu. Herkes mutluydu, AKP bile. 2011 ve 2012, böyle geçti. Ancak 2013’ten ve Gezi’den sonra Taksim yeniden AKP ve devlet için “yasaklı” bir alana dönüştü.
Şimdi Gezi anmalarının yanısıra 1 Mayıs için de, Taksim’de “bulunma” hakkı, meşru bir mücadele alanı. Anayasa Mahkemesi bile bunu kabul etti. Ancak AKP ve Erdoğan, emekçiler Taksim’de bayram kutlamasın diye şehirde o gün neredeyse bir “Olağanüstü Hal” ilan ediyor, Taksim’e, Şişli’ye, Şişhane’ye çıkan bütün yollar kapatılıyor, metro ve vapur seferleri durduruluyor, Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi ablukaya alınıyor, bilhassa meydan terkedilmiş bir kent havasına bürünüyor.
Bu yıl bu ablukaya bir de tarihi bir fotoğraf eklendi. Polis Saraçhane’de Bizans döneminden kalma Bozdoğan Kemeri önünde bir barikat kurmuştu sabahın erken saatlerinde. O kadar açıklayıcı bir fotoğraftı ki, ne desek, ne yazsak, fotoğrafın gücünü söze dökemiyorduk.
Peki ama niye? Taksim niye “yasak”?
En basit açıklama olarak, “AKP sağ bir hükümet, Erdoğan da sağcı muhafazakar bir lider olduğu için” denilebilir. Doğrudur da. Ama Taksim’i açan ve 1 Mayıs’ı resmi bayram ilan eden de aynı hükümet değil miydi?
Öyleydi, ama köprünün altından çok sular aktı. Ona bakarsak Kürt meselesinde 2013 -2015 yıllarını da çözüm süreci içinde geçirmiştik. Selahattin Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder İmralı’da Öcalan ile düzenli olarak görüşüyor, Anadolu Ajansı Kandil’de Murat Karayılan’ın basın toplantısını izliyordu.
Ne zaman ki Erdoğan çözüm sürecini bitirmeye karar verdi (nedeni başlıbaşına ayrı bir konu) o zamandan beri Selahattin Demirtaş ve Kürt siyasetçiler hapiste.
Osman Kavala ve Gezi direnişine katılan arkadaşlarımız da hapiste. Kavala için yıllar yıllar geçti, diğer arkadaşlarımız da 25 Nisan’da hapiste iki yılı doldurdular.
Şu söylenebilir 1 Mayıs için: Erdoğan ve AKP için siyaset bir iddialaşma, intikam ve otorite kurma alanı. Böyle sonuç aldı bu zamana kadar. Taksim için belki Gezi direnişinin intikamını alıyor, Kürt siyasetçiler için de belki 2015 seçimlerinin intikamını alıyor. Zaten hatırlayalım, “Kindar nesil” yetiştirme gayesini kendisi açıklamıştı.
Fakat 31 Mart Yerel Seçimleri, AKP’nin yaşadığı yenilgi, bu intikam siyasetinin ve kindarlığın sınırlarına gelindiğini Erdoğan’a göstermiş olmalıydı. Belli ki göstermemiş. Sığınacağı yer olarak yine 12 Eylülcülerin “devlet devletliğini gösterecek” mantığına, siyasetine geri dönmeyi tercih etmiş.
31 Mart’ın galibi olan CHP’ye gelecek olursak. Saraçhane’ye gelmeleri olumlu idi ama açıklama yaptıktan sonra gitmeleri hanelerine eksi puan olarak yazıldı. Sendika yönetimlerinin de iyi bir sınav vermedikleri yaygın bir kanaat 1 Mayıs akşamı itibariyle, ancak herhalde ilk yapılacak iş Saraçhane’deki süreci baştan daha iyi planlamak olmalıydı.
Velhasıl: AKP ve Erdoğan için, bu mantık için, gösteri, eylem, protesto, kentin uzağında, kimsenin görmediği, duymadığı yerlerde olmalı. Oysa gösteri, sesini çıkaramayanların ses çıkarma ânı, günüdür. Bu an, bir gün gelecek elbette.