Müfid / lensler konuşabilseydi

Fotoğrafçı Berge Arabian, Agos'un kültür sanat sayfalarında kaleme aldığı 'Lensler konuşabilseydi' başlıklı köşesinde, çektiği fotoğrafların hikâyelerini anlatıyor.

Yetişkin birinin henüz üç yaşını yeni bitirdiği dönemi hatırlaması mümkün müdür? Ben mümkün olduğu fikrindeyim, ama anılar çok bulanık, hikâye olarak anlatılmalarına elverecek ayrıntılardan yoksundurlar; daha ziyade, o döneme ait bazı hislerdir hatırlanan. İlk çocukluk arkadaşım Müfid’le ilgili en eski anım da öyle, onu buzlu camın arkasından görüyorum sanki. Ama bu anı sık sık geliyor aklıma. Bir kış günü, Kamışlı’daki evimizin avlusunda oynuyoruz. Üzerimizde el örgüsü, desenli, kalın kazaklar ve gri-bej yün ceketler var. Böyle sımsıkı giyinmişiz ama, annelerimiz pantolonlarımızın içine kalın alt bezleri tıkıştırdığından, popolarımız ceketlerimizin altından dışarı fırlamış; komik görünüyoruz. O zamanlar tek kullanımlık bebek bezi yoktu. Annelerimiz beyaz pamuklu bezleri kesip naylon külotlarımızın içine koyardı. Naylonun bacak kısmındaki lastikler hep çok sıkı olur, çok acıtır, bacaklarımızda kırmızı izler bırakırdı. Annemin o izlerin olduğu yerlere döktüğü talk pudrası acıyı epey hafifletirdi. Talk pudrasının kokusunu sevmem o günlere dayanıyor olsa gerek. Annelerimiz, lastikler ne kadar sıkı olursa çişimiz naylondan o kadar az sızar diye düşünür, hiç acımazlardı.

Müfid’le yaşıttık. Evlerimiz yan yanaydı. Annelerimiz de arkadaştı. Birlikte büyüdük. Sanırım altı yaşımıza gelene kadar, birbirinden hiç ayrılmayan iki kardeş gibiydik; İstanbul’daki ilk yılımda, Beylikdüzü’nde çektiğim bu fotoğrafta gördüğünüz, babalarının kucağında oturan iki bebekten farkımız yokta neredeyse. Oyuncaklarımızı paylaşır, hiç kavga etmezdik. Müfid’in pürüzlü bir sesi vardı ama o da benim gibi, pek konuşmayan, sakin bir çocuktu. Sürekli birbirimizin evine gider, beraber oyun oynardık. Müfid’in bir abisi, iki de ablası vardı. Bana çok sıcak davranırlardı, ben de onları çok severdim. Bazen evde durmaz, avluya çıkardık Müfid’le. Avlunun bir köşesinde mavi bir ahşap yatak vardı. Onun altına girip dükkâncı-müşteri oyunu oynardık. Hayalî bir terazimiz ve kasamız bile vardı. Bazı sabahlar, avlunun girişiyle yan yana olan kasap dükkânına gider, Beşir’in et kesmesini izlerdik. Çift saplı, kavisli bıçağıyla yaptığı büyüleyici hareketlere bayılırdık. Koca bir et parçasının bir-iki dakika içinde kıymaya dönüşmesi karşısında büyülenirdik ikimiz de.

Bir gün, Müfid’in ailesi taşınmaya karar verdi. Ayrıldıkları gün ikimiz de ağlamıştık. Çok küçüktük, birbirimize çok bağlıydık. Uzak bir mahalleye taşındılar. Öyle olunca, arkadaşımı uzun süre göremedim. Sonra bir gün, üzüntüye dayanamayıp, anneme Müfid’i çok özlediğimi söyledim. Annem hâlimi anlamış olacak ki, birkaç gün sonra abimden beni arkadaşıma götürmesini istedi. Abim nerede oturduklarını biliyordu, çünkü Müfid’in abisiyle arkadaştı. Müfid’i tekrar görmek beni öyle çok sevindirmişti ki... O da beni özlemişti. Bütün öğleden sonra oradaydım. Ailedeki herkesi özlemiş olduğum için sevincim ikiye katlanmıştı. Abimle birlikte eve dönerken, neşe içinde, anneme anlatacağım bir sürü şeyi düşünüyordum. Fakat o, Müfid’i son görüşüm oldu, bir daha bir araya gelemedik. Sonra biz Beyrut’a taşındık; yıllar akıp geçti.

13 yaşımdaydım; bir gün evde tek başıma oturmuş ödev yaparken kapı çaldı. Gidip açtım. Karşımda kimi göreyim; Müfid’in annesi ve iki ablası! Oturma odasında oturduk. Sevinç ve heyecan doluyduk. Birbirimize o kadar çok soru sorduk, eski günlere dair o kadar çok konuştuk ki... Beyrut’a gezmeye ya da şimdi hatırlayamadığım bir başka nedenle gelmiş, bizi de görmek istemiş, adresimizi memleketteki akrabalarımızdan almışlardı. Müfid’in yanlarında olmamasına üzülmüştüm. Bana onunla ilgili tüm haberleri verdiler, Kamışlı’da okula gittiğini anlattılar. Annemin evde olmaması da onlar için hayal kırıklığı olmuştu. Şehrin uzak bir semtine, bir akrabamızı ziyarete gitmişti annem. Epey beklediler, gelmeyince kalkmak zorunda kaldılar. Hem anne hem de kızlar gayet şık giyinmişti. En şaşırtıcısı da kızların görünümüydü. Çok zarif, gerçekten güzel birer genç kadına dönüşmüştü ikisi de. Ergen hâlimle epey bir etkilenmiş ve kadının güzelliğinin, zarafet ve sıcaklığında gizli olduğunu ilk kez o gün hissetmiştim.

                                                                                                                             İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz



Yazar Hakkında