Bilhassa AKP dönemine damga vuran bir olgu var. Çevreyi tahrip edecek her türlü faaliyet yürütülüyor. Sivil toplum kuruluşlarının, uzmanların uyarılarına kulak asılmıyor, bölge halkı bu projelere itiraz ederse, hele de yürüyüş yaparsa eylemciler çok sert müdahalelerle gözaltına alınıyor, iktidar sonra da çıkıp “En çevreci biziz” diyor.
Erzincan’ın İliç ilçesindeki altın madeninde yaşanan göçük Türkiye’nin son dönemine damga vuran çevre politikaları konusunda çok şey anlatıyor. Öncelikle: Bu yazı yazıldığında dokuz işçi hâlâ toprak altındaydı. Umalım ki sağ salim çıkabilsinler. Gözümüz kulağımız onlarda.
Çok şey anlatıyor derken kastımız şu: Bilhassa AKP dönemine damga vuran bir olgu var. Çevreyi tahrip edecek her türlü faaliyet yürütülüyor. Sivil toplum kuruluşlarının, uzmanların uyarılarına kulak asılmıyor, bölge halkı bu projelere itiraz ederse, hele de yürüyüş yaparsa eylemciler çok sert müdahalelerle gözaltına alınıyor, iktidar sonra da çıkıp “En çevreci biziz” diyor.
Bu aslında AKP dönemine özgü değil, ta ANAP dönemine kadar geri gidebiliriz. 1985 yılında Gökova Termik Santrali kurulurken de bölge halkı çevre kirliliği yaratacağı gerekçesiyle projeye karşı çıkmıştı. Dönemin başbakanı Özal bölgeyi ziyaret etmiş ve oradaki insanlarla sohbet etmişti. “Biz santral yapılmamasını istiyoruz” diyen genç bir kıza verdiği yanıt şöyle olmuştu:
“Sen beni dinle, yapılır yapılmaz o ayrı hikâye. Ama bu memlekete medeniyet gelmesi için, elektriğin gelmesi lazım, öyle değil mi? Yol yapılması lazım, öyle değil mi? 13-14 kilometre asfalt yol gelse, tepelere güzel villalar yapılsa, bir sürü inşaat olsa insanlar daha fazla iş bulmaz mı?”
Bölge şu an büyük bir çevre kirliliğiyle mücadele ediyor.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tabii bu kadar nazik davranmıyor. Erdoğan’a ve AKP’ye göre, bu projelere karşı çıkanlar “marjinal çevreler”dir ve bölge halkı dışarıdan gelenlerce yönlendirilmektedir. Bozguncudurlar.
İliç’e gelecek olursak; faciadan sonra görüyoruz ki çok sayıda kurum ve inisiyatif burada altın madeni aranmasına ve kapasitenin artırılmasına karşı çıkmış. Ancak yargı her zaman hükümetin ve maden şirketinin yanında olmuş.
TMMOB’nin facia sonrasında yaptığı açıklamadan bir bölümü aktarmakta fayda var. Şöyle diyor Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği:
“Her dilekçemizde, her açıklamamızda liç sahasında yaşanabilecek kayma defaatle vurgulanmış olmasına karşın; ne Bakanlık ne yerel idare ne de Mahkemece uyarılarımız dikkate alınmamış, göz ardı edilmiş, bugün yaşanan felakete yol açılmıştır.
2021 yılında ‘Çöpler Kompleks Madeni’nde kapasite artışı ve ek tesisler yapılmasına yönelik projeye verilen ‘ÇED olumlu’ kararının iptali istemiyle açtığımız davada; projenin çevre üzerinde yarattığı ve yaratacağı tahribat ifade edilmiş; siyanürlü altın madenciliği yönteminin barındırdığı riskler itibariyle vazgeçilmesi gereken bir yöntem olduğu, bölgenin depremsellik ve heyelan açısından tehlikeleri de ayrıntıları ile vurgulanmıştır. Tüm bunlara karşın üstelik yargılama sürerken tam da dilekçelerimizde belirtilen riskler gerçekleşmiş ve 2022 yılında siyanürlü solüsyon taşıyan borularda yırtılma neticesinde siyanürlü solüsyon ‘Sızdırmazlık alanı dışına taşarak’ çevresel tahribata neden olmuş olmasına rağmen, mahkemece bilirkişi heyetine ve raporuna sunulan itirazlarımız, hukuka aykırılık iddialarımız karşılanmadan, yalnızca ÇED raporundan alıntılarla davanın reddine karar verilmiştir.”
Tablo gayet açık. Ama iktidarın bakış açısıyla, TMMOB ‘zararlı’ bir kuruluş, çünkü bilimi ve toplum sağlığını gözetiyor. İktidarlar böyle kurumları sevmezler. Ancak iş AKP’ye gelince durum ‘sevmeme’nin ötesine geçiyor, bu kurumları kapamak, olamıyorsa ele geçirmek için her türlü hamle yapılıyor. Sonra da böyle göz göre göre gelen facialarla karşı karşıya kalıyoruz.
Bir uyarıyla bitirelim, bakalım kim dikkate alacak. Artvin Cerattepe’de madencilik faaliyetlerinin hayatlarını ve yaşam alanlarını yok etmemesi için mücadele eden Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan şöyle konuşuyor, bianet’ten Evrim Kepenek’e verdiği röportajda:
“Bir gözümüz Erzincan’da. Orada olan biten her şey bizim de canımızı yakıyor. Kendi bölgemizde, Artvin’de benzer bir felaket olmasın diye 30 yıldır mücadele ediyoruz. Artvin halkı 30 yıldır maden şirketlerine karşı mücadele ediyor. 30 yıldır da endişe ve panik içinde bekliyoruz. Hep tetikteyiz...”
Artık Türkiye’nin her köşesinde, herkes tetikte. Mersin’de nükleer santral, Sinop’ta nükleer santral pojesi, Karadeniz’de vahşi yapılaşma, Akbelen’de orman yağması. Hangi birini sayalım ki? Ama sorarsanız tabii AKP’den büyük çevreci yok. Buradaki AKP’yi ‘merkez sağ’ olarak revize edelim diyeceğim ama, işin gerçeği, merkez siyaset tüm kanatlarıyla hiç masum değil bu konularda.