CHP dışındaki muhalefet öyle bir genel görüntü veriyor ki, bunlar AKP’ye kaybettirmek amacından çok, CHP’ye kaybettirme amacı taşıyorlar. Asırlık CHP’nin kendi kendisine ettiği zaten yetmekte. Gelelim CHP’nin DEM Parti’yle ilişkilerine...
31 Mart yerel seçimlerine az zaman kaldı.
Apayrı bir yazının konusu olduğu için, daha önce de yaşanan “seçmen taşıma” sahtekarlığına burada girmek istemiyorum ama, durumun vahametini yansıtmak açısından kimi haberlere değinmeden geçmek de zor:
“DEM Parti, Hakkari’de 10.832 seçmenin taşındığını tespit etti. Taşınan seçmenlerin büyük bölümünün güvenlik görevlisi ve memurlardan oluştuğunu açıkladı” .
“AKP’li Akdeniz Belediye Başkanı Mustafa Gültak’ın adresinde 28 adet hayalî seçmen çıktı”
Hele de:
“Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesinde 4 seçmenin adresinin mezarlık içindeki morgda olduğu ortaya çıktı” .
***
AKP Gn. Bşk ve CB Erdoğan’ın, “Türk demek, aynı zamanda Müslüman demektir (…) İslam’ın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık, esasında, dinin bizatihi kendisine husumettir” diye konuşmaktan artık çekinmediği bir ülkedeyiz.
Böyle bir ülkede şu andaki temel sorun şu ki, “manzara-i umumiye”, muhalefetin fena halde dağınık olduğunu, bu vaziyet sayesinde iktidarın zil takıp oynamaya başladığını gösteriyor.
Hiç bişeyden değil ama, 1994 yerel seçimlerinden ders almayan bir muhalefet tablosu gözüküyor. Hatırlasak fena olmaz:
1994’te orta-sol bölünmüş ve SHP, DSP ve CHP adayları toplam %34,08 oy almıştı. Bu sayede Refah Partisi adayı R. T. Erdoğan’ın %25,19 oyla İstanbul Büyükşehir Belediyesini aldığını (ve ardından da başbakan ve cumhurbaşkanı olduğunu) .
***
31 Mart’ın sonucunu şimdiden bilemeyiz ama, meseleye adaylar bakımından baktığımızda, demokrasi açısından endişelenmek için yeterli sebep var.
CHP dışındaki muhalefet öyle bir genel görüntü veriyor ki, bunlar AKP’ye kaybettirmek amacından çok, CHP’ye kaybettirme amacı taşıyorlar:
Türkiye Komünist Partisi, Dersim’in başarılı başkanı F. M. Maçoğlu’nu alıyor, CHP’nin “kale”lerinden İstanbul Kadıköy’den aday gösteriyor. CHP ve DEM Parti adaylarının desteklenmesine de karşı olduklarını ilan ediyor.
Bir ay kadar önce milletvekillerinden biri ölünce tekrar grup kurmayı CHP’den bir tane ödünç alarak sağlayabilen Saadet Partisi bile, kazanma olasılığı sıfır olduğu halde, CHP’nin elindeki İstanbul ve Ankara’da aday gösterdi . Bu örnek yeter; fazlası gereksiz.
Akşener’in İYİP’ini ağza almak bile tamamen fuzuli, ama ibret-i alem olsun diye şu eklenebilir:
Zafer Partisi Bşk. Ümit Özdağ açıkladı: “Aday çıkarmayarak, Kars’ta DEM Parti’ye karşı MHP’yi destekleyeceğiz” .
***
Yukarıdaki kösteklere bilmem gerek var mı; çünkü asırlık CHP’nin kendi kendisine ettiği zaten yetmekte.
CHP’nin en mutemet oy depoları sayılan İstanbul Kadıköy ve Ankara Çankaya gibi yerlerde hâlâ aday belli değil çünkü partide üçlü bir başkanlık rekabeti sürmekte.
Bu parti-içi vaziyetin yanı sıra, insanların AKP tarafından yaratılmış bir yoksulluktan inlediği ülkede CHP, yoksullukla mücadeledeki öncü çalışmalarıyla tanınan Hacer Foggo’yu İzmir ilçelerinden birinde dahi aday göstermezken , bir başka önemli İzmir ilçesinde, kaydını o ilçe nüfus kütüğüne 1 gün önce aldırmış olan ve tanınmış bir eski futbolcunun kızı olmaktan başka niteliği henüz öğrenilememiş bir aday gösteriyor.
Eskişehir’i Eskişehir yapan değil, Venedik yapan (ve yapmaya devam eden) Prof. Yılmaz Büyükerşen’i “görevde fazla uzun kaldı” ve “yaşlı” diye harcıyor, ama deprem tartışmalarının odağındaki Hatay’a aynı belediye başkanını tekrar gösteriyor. (Şimdi, Büyükerşen’e bir “teselli mükafatı” ihdas edilecek: “Türkiye'deki bütün CHP'li belediyelerin yer alacağı komisyonun, kurulacak olan genel koordinatörlüğü” .
“Bir Ankara Polisiyesi”nde başarılı bir aktör olarak tanıdığımız E. Beşikçioğlu’nu Ankara Etimesgut’tan gösteriyor, Behzat Ç. de kameralara “Biz Angaralıyız” diyor. ABB Bşk. Mansur Yavaş önce olumsuz bir çıkış yapıyor, sonra ikna ediliyor .
CHP kurmaylarından biri tarafından adaylığı engellendiği için partiden istifa eden belediye başkanları ikiye çıktı .
***
Gelelim CHP’nin DEM Parti’yle ilişkilerine.
Son günlerde çıkan haberlere göre, en önemli seçimin cereyan edeceği, 39 ilçeli İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun durumu garanti değil; sınırda.
Buna karşı CHP’nin birlikte hareket edebileceği tek ama tek siyaset odağı, özellikle Adalar ve Esenyurt ilçelerinde destek sahibi olan DEM Parti. Başka da yok.
CHP de tabii ki bunun farkında. Nitekim, 27 Ocak’ta ilan ettiği İstanbul listesinde bu iki ilçe belediyesi yer almadı.
Almadı da, şeriatçı-ırkçı iktidarla mücadelede CHP-DEM görüşmelerinin somut bir sonuç doğurmasına, CHP’nin asırlık Kürt fobisi engel. Bunu dosdoğru ifade etmekte yarar var.
Ödü kopuyor CHP’nin, “teröristlerle iş birliği yapıyor” denecek diye. Ödü kopuyor. Eli ayağı dolaşıyor.
Diğer yandan, doğu illeri dışında tek başına varlık gösteremeyecek olan DEM Parti epey bekledi 4 Şubat’a kadar. Ve sonra İstanbul’da seçime kendi adaylarıyla gireceğini ilan etti. Ama şöyle:
"İstanbul adayımızı 9 Şubat’ta açıklamayı düşünüyoruz" . Son olarak da Başak Demirtaş adaylıktan çekildi zaten .
Tercümesi: ‘Biz dayanışmak istiyoruz, sonuna kadar da direndik’.
***
Netice-i kelam:
CHP’nin bu asırlık fobisi ve korkuları Türkiye’ye çok pahalıya patlayabilir. Muhalefetin toplu intiharına, Türkiye’nin de katline yol açabilir. Çünkü getirildiğimiz noktadan geri dönmek imkansız değil ama zor.
Fakat, bu durum şeriatçı-ırkçı iktidar için o kadar aşırı derecede avantajlı, o kadar güzel ki, son anda aklıselim galebe çalabilir. Baba Diyalektik!