2015’te, İstanbullu birkaç genç Ermeni tiyatrocu tarafından kurulan Hangardz tiyatro topluluğu, ilk oyunu ‘Mer Çunetsadzı İrarmov Kıdnenk’i [Bizde Olmayanı Birbirimizde Bulalım] Sırbistan’daki Synergy World Theater Festival’de oynamıştı. Hangardz’ın yeni oyunu olan William Saroyan’ın ‘Yüreğim Dağlardadır’ eseriyse, ilk kez geçen yıl izleyiciyle buluşmuştu. Oyunu sahnelemeye devam eden topluluk, ‘Yüreğim Dağlardadır’ın ilk turnesini de Eskişehir’de yapmaya hazırlanıyor.
Oyun, Tepebaşı Belediyesi Tiyatro Günleri kapsamında 14 Ocak Pazartesi günü, saat 20.30’da, eski bir Ermeni kilisesi olan Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde sahnelenecek. Bağımsız tiyatro kolektifinin kurucu üyelerinden Yeğya Akgün’le Hangardz’ı, Ermenice tiyatroyu ve günümüzde Ermenice tiyatronun içinde bulunduğu durumu konuştuk.
Hangardz Ermenice tiyatroda, İstanbul Ermeni toplumunun tiyatrosunda ve İstanbul’un tiyatro yaşantısında nasıl bir boşluğu dolduruyor?
Şöyle ki; Hangardz tam olarak, profesyonel, kendi diliyle, yani Batı Ermenicesiyle tiyatro yapma iradesi taşıyan, evrensel tiyatro değerleriyle paralel yerel motiflerini ve renklerini de yansıtmak isteyen, bir grup profesyonel Ermeni tiyatro sanatçısının, bundan beş yıl önce ortak bir hayalin etrafında toplanıp, ‘hangardz’ yani ‘aniden’ yola çıkmasıyla kurulmuş bağımsız bir tiyatro ekibi.
İstanbul Ermeni toplumunun son 20 yıldaki tiyatro yaşantısına baktığımızda derneklerin ve okulların bünyesinde kurulan veya bu okulların ya da derneklerin sahnelerini kullanan amatör toplulukların başı çektiği bir tiyatro yaşantısından söz etmek sanırım yanlış olmaz. Fakat çok daha önceki tarihlere göz attığımızda Ermeni tiyatrosunu bu dar alanın tam tersi bir yerde konumlandırmak mümkün. Daha açık ifade etmek gerekirse Osmanlı İmparatorluğu’nda tiyatronun kurulmasından, Cumhuriyet tiyatrosunun bugünkü haline gelmesine emek vermiş Ermeni tiyatro sanatçılarından günümüze geldiğimizde, İstanbul Ermeni tiyatrosunun adeta kendi sınırlarına çekilmiş, genelde kendini tekrarlayan komedi oyunlarının sergilendiği, Ermeni toplumu dışında büyük topluma açılma iradesi taşımayan, sınırlı bir Ermeni tiyatrosundan bahsedebiliriz. Hangardz tam olarak, bu uzun zamansal boşluklardan sonra yeniden Ermeni tiyatrosunun yerelden evrensele doğru kapılarını aralamayı, hafızasızlaştırılmaya çalışılan toplumumuzda yeniden Ermeni tiyatrosunu hatırlamayı ve hatırlatmayı misyon edinen, bunu yaparken de anadiliyle var olmayı önceliklendiren bir topluluk. Biz aslında şunu diyoruz: “Gelin, uzun bir aradan sonra bizim hikâyemizi bir de bizden dinleyin!”
Oyunlarınızı neye göre belirliyor, değerlendiriyorsunuz? Nasıl bir filtreden geçiriyorsunuz?
Önceliğimiz Ermeni yazarların oyunlarını sahnelemek. Bunu yapmaktaki amacımız, az önce dediğim gibi hafızasızlaştırılmaya çalışılan bir toplumda Ermeni yazarları hatırlamak, onların bu ülkenin yazın tarihine kattıkları renkleri tekrardan görünür kılmak ve hikâyeyi eğip bükmeden, izleyicide bir parça sorgulamaya, hesap kitap yapmaya alan açacak noktaları vurgulamak.
İlk oyunumuz 17 yaşında hayata gözlerini yuman, gencecik bir kadın yazar olan Heranuş Arşagyan’ın dizeleriyle oluşturuldu. İkinci oyunumuz Zaven Biberyan’ın kaleme aldığı ‘Kantsı’ [Hazine] adlı öyküsüydü, sonrasında Hagop Baronyan’ın ‘Bağdasar Ağpar’ını okuma tiyatrosu sularında ele alıp sergiledik ve 2023 yılında muzip dehamız William Saroyan’ın ‘Yüreğim Dağlardadır’ı ile yola devam ediyoruz.
Aslında bu yazarları hatırlarken, değindikleri meseleler, akılda bıraktıkları soru işaretleri ile seyirciyi birçok dokunulmamış alanı sorgulamaya ve araştırma yapma gerekliliğine sevk ediyoruz. Örneğin ilk oyunumuzdan sonra birçok seyircimiz Heranuş Arşagyan’ın dizelerinin Türkçe çevirilerini talep etti bizden, Zaven Biberyan’ın ‘Kantsı’ öyküsü de keza yaşama atfettiği önem neticesinde birçok insanı 1915’e, Varlık Vergisi’ne, pogromlara dair yeni sorular sormaya sevk etti. ‘Yüreğim Dağlardadır’ ile de “İnsanın evi neresidir?” sorusuna cevap arıyoruz seyircilerimizle, ve o denli farklı kimliklerden çarpıcı geri dönüşler alıyoruz ki toplumsal hafızaya bir parça da olsa uyaran ve sorgulayan sinyaller atabilmek ekip olarak hepimizi mutlu ediyor.
Bağımsız bir kolektif olarak ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz?
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, Ermeni toplumunun ivedilikle bağımsız bir sahneye ihtiyacı var. Bu sadece Hangardz için değil, aynı zamanda bağımsız Ermeni sanatçıların kendilerini ve yaratıcı süreçlerini kısıtlamadan, maddi anlamda bir kaygı gütmeden, istedikleri zaman kullanabilmeleri, prova yapabilmeleri, eserlerini tanıtabilmeleri, konser verebilmeleri, oyunlarını sergileyebilmeleri, atölye çalışmaları yapabilmeleri için gerekli. Bunun altını ısrarla çizmemdeki neden şu, sırtında herhangi bir kurum sorumluluğu taşıyan kişiler ve kuruluşlar yapacakları işlerde maalesef temsil ettikleri kurumların ve ilişkilerin çıkarlarını gözeterek söyleyecekleri sözleri eğip bükmek zorunda kalacaklar, bir nevi otosansür.
Bağımsız sanatçıların, bağımsız bir mekânda kolektif ilkesel işbirlikleri Ermeni tiyatrosunu, müziğini, dansını, sanatını daha ileri bir düzeye taşıyacaktır.
İkincisi ise daha fazla maddi olanak sağlanması hususu, fakat bu destek sağlanırken dikey bir dayanışmayla gerçekleştirilmemeli, demek istediğim şu: “Seni destekliyorum, karşılığında da şu şu şartlarım var!” Böyle bir dayanışma şekli bağımsız kimliğimize ve bağımsız ilkeli üretime zarar verir, o yüzden bizim zamanın ve coğrafyanın ötesine taşan yatay dayanışmalara ihtiyacımız var; yani “Seni destekliyorum çünkü var oluşun ve ilkesel değerlerin benim için, halklar ve temel haklar için, geçmiş, şimdiki ve gelecek kuşaklar için de son derece kıymetli!”. Sanırım bu yatay dayanışma şeklini toplum olarak biraz daha fazla anlamaya ve içselleştirmeye ihtiyacımız var.
Gelecek projeleriniz neler?
Hangardz üyeleri farklı atölyeler ve eğitimler ile yeni sahneleme biçimleri ve teknikleri üzerine deneyimler kazandıkça, halihazırda heybemizde sahnelenmeyi bekleyen oyunlara da gerekli yolu açacaktır. Arkadaşlarımın hayata geçirmek istedikleri birçok proje mevcut, bu tabii ki maddi ve manevi olanaklar neticesinde mümkün olabiliyor. Benim ise lise yıllarından beri Gomidas’la ilgili bir oyun sahneleme hayalim var. Disiplinlerarası bir çalışmayla, Gomidas’ın dehasını sahnelemek en önemli hedeflerimden biri, aynı şekilde uzunca bir süredir üzerine kafa yorduğum, hayat verdiği ‘Othello’ karakteriyle tarihe adını altın harflerle yazdırmış Vahram Papazyan’ın hayatını sahneye taşımak önümüzdeki projeler arasında. Önceliğimiz bu oyunların her birini anadilimizde, Batı Ermenicesiyle sahneye koymak.
Bir diğer projemiz ise Hangardz Yazın Kolektifi. İlk yazımızda Hagop Baronyan’ın 19. yüzyılın ikinci yarısındaki hayati ve zor şartlar altında tiyatro, gazetecilik, yayıncılık gibi birçok alanda ürettiği kıymetli eserleri üzerine birlikte kaleme alındı. Düzenli olarak sanat, kültür, ve güncel konuların kesişimlerinde Hangardz yazın kolektifi olarak yazılar üretmek istiyoruz.
Size göre İstanbul’daki Ermenice tiyatronun ve dernek tiyatrolarının karşılaştığı en büyük sorun nedir? Dernek tiyatroları nasıl bir durumda? Eski haline kavuşması için neler yapılmalı?
Aslında tam olarak bu soruya bizim cevap vermemiz doğru olmaz, çünkü bundan 30-40 yıl önce Hagop Ayvaz, Misak Toros, Arto Berberyan gibi çok kıymetli tiyatro insanlarının sahneye koydukları oyunlar ve tiyatro sanatı için sürdürdükleri mücadele hâlâ büyük bir saygıyla yad ediliyor. O günlerde ben daha dünyada bile değildim, ama aklımın erdiği şu son 20 yıllık periyotta tiyatro saikleriyle pek bağdaşmayan, kendini tekrarlayan oyunlardan bir parça uzaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Süreçleri bir bütün olarak ele almaktan yanayım, elbette uzun çalışma sürelerinden sonra derneğe ya da okulun sahnesine gidip birkaç saat prova alıp, çok da üzerine düşünmeyi gerektirmeyecek oyunlar yapmak bir seçenek, seyirciler bu komedilere katıla katıla gülebilirler de, fakat profesyonel Ermeni tiyatrosuna ve onun hak ettiği yere ne kadar katkı sunar, orası ciddi bir muamma.
Dernek ve okul tiyatrolarımız için her şeyden önce kurumların ve toplumun desteğiyle ve fakat kurumlardan bağımsız çalışmaların deneyimli bağımsız sanatçılar tarafından yürütüleceği, tabiri caizse tiyatronun alfabesinden başlanarak, bir bütün olarak katılımcıların hazırlanacağı meşakkatli bir sürecin sonunda yavaş yavaş kaliteyi ve çıtayı yükseltebiliriz.
Aynı zamanda radyo tiyatrosu da yapıyorsunuz. Şimdiye kadar neler seslendirdiniz, bunları nereden dinleyebiliriz?
Pandeminin ilk günlerinde başladığım, Batı Ermenicesi ile seslendirdiğim radyo tiyatrosu kayıtları, bugün gerçekten bir külliyata dönüştü. Spotify ve YouTube’da yaklaşık 30 bölümlük bir kayıt arşivi mevcut, özellikle Batı Ermenicesi dersleri alan öğrenciler büyük bir ilgiyle karşıladılar bu kayıtları. Sosyal medya kanalları vasıtasıyla, özellikle Türkiye dışında ABD ve Fransa’dan güzel bir dinleyici kitlesi yakaladım, hatta Fransa’daki bir Ermeni enstitüsü bu kayıtları üç dilde (İngilizce, Fransızca, Almanca) altyazı ekleyip, kendi arşivlerine kaydetmeyi önerdi, seve seve kabul ettim. Bugüne kadar Hagop Baronyan, Yervant Odyan ve Rober Haddeciyan’ın eserlerini seslendirdim, bu süreçte edit yapmayı, efektler ve müziklerle temayı güçlendirmeyi öğrendim. İtiraf edeyim, oldukça zorlu bir süreçti. Şimdilerde radyo tiyatrosu için yazılmış bazı Ermenice metinler keşfettim, çok yakında yeni bölümler de Spotify, Youtube gibi platformlarda (‘Yegya Akgun’ ya da ‘Western Armenian Radio Theater’ olarak aratıp, abone olabilirsiniz) dinleyicilerle buluşacak.