Umalım, bu “değişim” sadece bir lider değişikliğinden ibaret değildir. Olmaması için, yeni yönetim ekonomi, iç politika ve dış politika konularında ciddi ve korkusuz reçeteler açıklamak ve peşini milim milim takip etmek zorunda.
CHP’de yaprak kımıldamazken şimdi bir “değişim” oldu. Bilmiyorum ne kadar gerçekçi bir umuttur, zira bu yorgun bünyeyi ilericilik yolunda harekete geçirmek epey zor.
Zor, çünkü devleti kurmuş ve kendisini dövlet’le özdeşleştirmiş. Devleti düzeltmeyi yani zamanla demokratikleştirmeyi değil, böyle bir devlette iktidara gelmeyi amaçlayan tutucu bir yapı.
Umalım, bu “değişim” sadece bir lider değişikliğinden ibaret değildir. Olmaması için, yeni yönetim ekonomi, iç politika ve dış politika konularında ciddi ve korkusuz reçeteler açıklamak ve peşini milim milim takip etmek zorunda.
Bu reçetelerin, partinin şimdiye kadarki söylemleriyle mukayese edilmeyecek kadar dikbaşlı olması ve sıcağı sıcağına hemen ilan edilmesi gerekiyor. Lider koltuğu ısıtmadan ve şu anda oluşmuş umut ortamı soğumadan.
Hemen ezcümle şunlar Tek Adam İktidarı’na bağıra çağıra ilan edilmeli:
***
Ekonomi konusunda:
Bir sıkımlık can bıraktığınız halkı dolaylı vergilerle zam üstüne zam yaparak daha fazla perişan etmeyin. Derhal şunları gerçekleştirin:
1) Tasarruf. İnsanlar yiyeceklerini pazar artıklarından toplarlarken yeter artık sizin bu lüks savurganlığınız. Halkın Dilan Polat’a niçin bu kadar sinirlendiğini düşünün, ne dediğimizi anlarsınız.
Neresinden kısayım diyorsanız, önce Saray’ın masrafından başlayın: Günde 15,5 milyon TL.
Derhal, Atatürk’ün çağdaşlaştırıcı devrimlerini birer birer unutturmaya programladığınız Diyanet’e akıttığınız milyarları kesin. Temel işlevi ülkeyi Batı’dan koparmak olan bu kurum, tam bir İmam-Hatiplerin mezunlarına iş bulma müessesesi.
Diyanet’in personel sayısı son altı ayda 73.591 arttı. 211.164 kişilik bu imamlar ordunuz, sayı açısından, tüm personeli 430.577 olan TSK’nın yarısına ulaştı. 2024 bütçesindeki sadece personel harcaması 77 milyar 577 milyon 847.000 TL. Yazıktır. Anlayacağınız dilden söyleyelim: İsraf haramdır, bu halka günahtır.
2) Sayın AKP Başkanı (ve bu arada Cumhurbaşkanı) R. T. Erdoğan, M. Şimşek’i bu vaziyete getirdiği ekonominin başına oturtup ortadan kayboluvereceğine, nas olayını her türlü ekonomi bilgisine yüzde yüz zıt olarak yürüttüğünü ve bütün bu ekonomik felaketin tek müsebbibi olduğunu itiraf ederek derhal günah çıkartmalıdır.
Üstelik bu ekonomiyi mahvediş olayı ekonomiyle de kalmadı. Çünkü para suyunu çekince, Batı’yla nahak yere didiştiğiniz bir ortamda uluslararası yatırımlar hukuksuzluğun da etkisiyle kuruyunca ve siz kapı kapı dolaşıp para bulamayınca, kara parayı celp operasyonlarınız başladı. Sonuçta “Varlık Barışı” ilanlarıyla koşup gelen uyuşturucu baronları zirve yaptı.
Bu da, eski ortak Gülencilerin tasfiyesinden sonra çuvala doldurur gibi doldurulan Yargı’nın “vicdan ile cüzdan” arasında iyice sıkışmasını getirerek adaleti çığırından çıkardı. Şimdi 1.000 hâkim ve savcı yardımcısı daha alınacak ; tabii ki Sayın Erdoğan’ın “kaldıracağız” dediği, ipliği pazara çıkmış mülakatlarla.
3) Halkın dibini zamlarla sürekli oyacağınıza, ihaleler vererek ve vergi indirimleri sağlayarak semirttiğiniz holdinglere vergi salın. Derhal vergi salın. Hem açığınızı azaltmış hem de halkın gittikçe yükselen öfkesini hafifletmiş olursunuz.
***
İç politika konusunda:
Nas gibi akıldışı bir inat sonrası artık ayan beyan belli oldu ki ekonomiyi düzeltmek uzun zaman mümkün olamayacak. Düzeltmekte aciz kalınca, sürekli olarak gazeteci ve muhalif politikacı tutuklatıyorsunuz Sulh Ceza Yargıçlıklarınıza. Bunun sürdürülebilir bir şey olmadığını anlayın artık. Bu insanların ve ayrıca sendikaların haklarını gözümüzü kırpmadan savunacağımızı iyi bilin.
Irkçı ve dinci varyasyonlarla ittifak yapmaktan vazgeçip laik ve demokratik Türkiye’ye sahip çıkanlara, bu arada Kürtlere ve partilerine yakınlaşın. “CHP teröristlerin hizmetinde” safsatasını bırakın; sonu yoktur. Korkunun ecele faydası görülmemiş; bu ülke 100 yıl sonra hâlâ bir arada olacaksa, bunun tohumlarını derhal atmak zorundayız. Derhal, hiç olmazsa Kürtçe şarkıları ve tiyatroları yasaklamanın trajikomikliğine son verin.
Ayrıca, mesela gazeteci Tolga Şardan’ın serbest bırakılması üzerine “Hukuksuz tutuklama kararını verenler tarih önünde hesap vermelidir" yaklaşımını bırakıp, onun yerine artık “… bağımsız mahkemeler önünde hesap verecektir” demeye kararlı olduğumuzu bilin.
***
Dış politika konusunda:
En sıcağından başlayalım:
Filistin meselesi konusunda koro halinde söyleyelim: Hem Hamas örgütü hem de İsrail devleti teröristir! Ama birincisinin terörü ikincisinin teröründen kaynaklanmıştır!
Zaten İsrail devleti 1948’deki kuruluşunu, B. Britanya’nın yanı sıra, Siyonistlerin İrgun ve Lehi gibi terör örgütlerine borçlu olmakla maruftur.
İsrail eğer Hamas terörünü engellemek istiyorsa, FKÖ’yle yani artık terörle ilgisi kalmamış laik Filistinlilerle derhal ama derhal temasa geçip bir Filistin devletinin kurulmasını sağlamalıdır. Başka türlü asla huzur bulamaz.
Bu laik Filistinliler terimi boş laf değil, çünkü şu anda “demokrat” AB bile ikiyüzlülük pahasına İsrail’i destekliyorsa, bu çok büyük ölçüde, Avrupa’nın vaktiyle emperyalizmle istila ettiği ülkelerden gelen Müslüman mülteci istilasının kendi kamuoylarında yarattığı tepki yüzündendir.
Ama İsrail’in sürekli komşu ülkeleri vurmasını lanetleyebilmek için Türkiye’nin kendi elinin temiz olması lazım. Yani PKK dışındaki Kürtlere, TBMM’deki partilerine yaklaşmak lazım. Çünkü Sayın Erdoğan Netanyahu’ya ne rezillikler yaptığını haykırdığında, adamın standart cevabı artık otomatikleşti: “K. Kıbrıs’ın işgalcisi, ordusu Türkiye’nin içindeki ve dışındaki Kürt köylerinde kadınları ve çocukları katleden Erdoğan İsrail’e vaaz vermesin.”
İçerideki milliyetçi kamuoyundan oy kapmak için K. Suriye ve K. Irak’a İsrail misali yapılan “operasyonlar”a son verin. Bunun için de, daha önce doğru yapmıştınız, Öcalan’la tekrar temasa geçip silahların devre dışı bırakılmasını sağlayın. Eğer “milliyetçi” değil de vatansever iseniz.
Biz CHP olarak artık zoraki bir milliyetçilik icabı sınır dışına asker gönderilmesini desteklemekten kesin olarak vazgeçiyoruz. Gönderilenlerin de geri çağrılmasını talep ediyoruz. Hem şehit üstüne şehit verdiğimiz artık yeter, hem de bu yöntem taşı toprağı ufalayıp birkaç Kürt’ü “etkisiz hale getirmek” dışında hiçbir işe yaramıyor. Ülkeyi saldırgan pozisyona ve Batı’ya karşıt konuma düşürmek dışında.
Çok daha vahimi, Kürtlerimizi Türkiye’ye yabancılaştırmak dışında.
(Not:Bu yazı, Yargıtay AYM üyeleri hakkında suç duyurusu yapmadan ve Aysel Tuğluk gözaltına alınmadan yazılmıştır.)