BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Netanyahu ve Erdoğan iktidarları: benzerlikler ve farklılıklar

Orta Doğu dünyanın en belalı yeri. Nereye gidiyoruz, daha doğrusu daha ne melanetlere gidiyoruz, müneccimlik yapmadan söylemek zor. Şimdilik, yorumlar yapmaya temel oluşturabilmek açısından, İsrail’de ve Türkiye’de yaşananları benzerlikler ve farklılıklar olarak çok kısa özetleyelim. İki ülkede de liderler özellikle öne çıktığı için onların iktidarları üzerinden gidelim.

Bir hafta içinde Orta Doğu’da dünyanın olayı patladı ve sonra gelenler önce olanları bastırdı.

Türkiye’de Ankara’nın göbeğinde acayip türden bir bombalama 1 Ekim’de yaşandı. Hemen ardından, 5 Ekim’de K. Suriye’yi bombalamaya giden Türk SİHA’sı ABD’nin F-16’ları tarafından düşürüldü. Bu hadiseler daha gazetelerde yeterince yer bulamadan, 7 Ekim’de İsrail’de Hamas’ın giriştiği muazzam saldırı ve İsrail’in Gazze’yi enerjisiz, yiyeceksiz ve susuz bırakan daha muazzam karşı saldırısı manşetlere yerleşti. 

Orta Doğu dünyanın en belalı yeri. Nereye gidiyoruz, daha doğrusu daha ne melanetlere gidiyoruz, müneccimlik yapmadan söylemek zor. Şimdilik, yorumlar yapmaya temel oluşturabilmek açısından, İsrail’de ve Türkiye’de yaşananları benzerlikler ve farklılıklar olarak çok kısa özetleyelim. İki ülkede de liderler özellikle öne çıktığı için onların iktidarları üzerinden gidelim


***

Benzerliklerden başlayalım.

1) İkisinde de din unsurunu kullanmak iktidarlar için çok önemli. Netanyahu için Siyonizm, Erdoğan için İslamizm.

2) İkisi de yakın tarihin getirdiği mazlumiyet duygusundan kuvvet alıyor.

3) İkisi de karşıtlarına uyguladıkları politikalarda azami derecede sert davranıyorlar. Ilımlılığı ve reformu zafiyet olarak görüyorlar.

4) İkisi de kendini çok önemsiyor. Netanyahu “Cevabımız Orta Doğu’yu değiştirecek” diyor , Erdoğan ise aynı şeyi daha geniş düşünüyor: “Türkiye yüzyılı” .

5) İkisi de zaman zaman şiddete başvuran azınlık muhalefetine devlet şiddetiyle cevap veriyor.  

6) İkisi de içerideki azınlık muhalefetini bitirmek için komşu ülkelere saldırıyor. İsrail Ürdün’e ve Lübnan’a, Türkiye K. Suriye ve K. Irak’a.

7) İkisinde de saldırı olduğunda liderler muhalefet karşısında zor durumda kalıyorlardı; son olaylar onlara biraz nefes aldırdı.

İsrail’de Netanyahu kendi iktidarını mutlaklaştıracak bir sözde “yargı reformu” getirmek istiyor. Buna karşı bütün İsrail sokaklara dökülmüştü; şimdi savaş sayesinde bu gösteriler durulmuş vaziyette.

Bu “reform”un 2 amacı var: a) Netanyahu’ya açılan rüşvet ve yolsuzluk davasının aleyhte sonuçlanması durumunda kendisini siyasi yasaklı hale gelmekten kurtarmak ve ayrıca yolsuzlukla suçlanmakta olan hükümet üyelerini korumaya almak; b) Anayasa Mahkemesi işlevi gören İsrail Yüksek Mahkemesini hükümete bağımlı hale getirmek .

Türkiye’de ise CB Erdoğan ekonomik çöküntünün, hukuksuzlukların, mafyanın, muhalefete baskıların zirve yaptığı bir ortamda sözde bir “sivil anayasa” getirmek istiyor. Onun da 2 amacı var: a) 2017 anayasa değişikliğiyle kurduğu otokratik rejimi katmerlendirmek; b) Yargı’yı bütünüyle denetime almak. Bu yeni ortamda Tek Adam biraz nefes aldı.

8) İkisinde de iktidar aynı “uyarı”yı yaptı: Dışişleri Bakanı H. Fidan “Terör örgütünün tesisleri meşru hedefimizdir, üçüncü taraflar o tesislerden uzak dursun!” dedi . Netanyahu “Gazze’dekiler evlerini terk etsin” dedi .

9) İkisi de sınırda tüm önlemleri aldıklarını söylüyorlardı. İsrail’in 2005’ten beri geliştirdiği meşhur Demir Kubbe savunma sistemi vardı, eridi. Türkiye’de ise S. Soylu net konuşuyordu: “29 Ekim 2023'e kadar bir tane terörist kalmayacak, ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz”. Erdoğan emindi: “Güney sınırlarımız boyunca kurmakta olduğumuz 30 km'lik güvenlik şeridini muhakkak tamamlayacağız, saldırılar bizi kararlılığımızdan asla döndüremeyecek"  . Sonrası malum: İstanbul’un İstiklal Caddesi’ni, Ankara’nın da Kızılay’ını bombalayanlar için “Suriye’den geldi” teşhisi kondu.

10) İkisinde de, fevkalade ilginçtir, istihbarat örgütlerinin bu saldırılardan hiç haberi olmamış; bu kadarıyla söyleyip bırakalım.

11) İkisinin de bu yeni durumlardan politikalarını daha da sertleştirmek için yararlanabilecekleri düşünülüyor. Şu benzetme yapılıyor: Bu son olaylar Netanyahu açısından bir 11 Eylül’dür (NY’daki 2001 İkiz Kuleler saldırısı), Erdoğan açısından yeni bir 15 Temmuz’dur (2016 darbe girişimi).

                                                                                                            ***

Farklılıklara gelelim.

1)İsrail’de insanlar Netanyahu’ya karşı seller gibi sokaklara çıkıyordu. Hamas saldırısı bunları durdurdu. Türkiye’de ise İçişleri Bakanlığı bombalaması ve SİHA olayları “birlik ve beraberlik” zihniyeti sonucu muhalefetin CB Erdoğan’a (her dış politika krizinde olduğu gibi) desteğini artırdı.

2)İsrail’de Komünist Partisi ve sol partilerin oluşturduğu Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe, Hamas saldırısının sorumlusunun “Netanyahu hükümetinin canice işgal politikası” olduğunu ilan etti . İsrail’de ana akım basın iktidara satılmamış olacak ki, ülkenin en etkili gazetelerinden Haaretz’in başyazısı şöyleydi: “İsrail’in başına gelen felaketin sorumlusu Binyamin Netanyahu’dur” .

Türkiye’de ise çok farklı bir muhalefet görüldü.  SİHA olayında ana muhalefet partisi başkanı K. Kılıçdaroğlu şöyle dedi: “Savunma sanayii politika dışındadır. Diyorlar ki, sakın oy vermeyin, gelince bunlar İHA’ları sökecekler, kaldıracaklar. Hayır efendim, iktidara geldiğimizde senden çok daha güzelini, iyisini yapacağız”. Yine SİHA olayı konusunda Kılıçdaroğlu ‘niye gidip komşunun ülkesini vuruyorsun’ diyeceğine, “Türkiye'nin egemenlik haklarına bir başka ülkenin müdahalesini asla doğru bulmuyoruz ve kabul etmiyoruz” diye konuştu .

Diğer muhalefet liderleri de farklı değildi. Ör. M. Akşener, “SİHA ve İHA’lar desteklenmesi gereken işlerdir. Siyaset ötesidir”  dedi.

3) Başbakan Netanyahu’nun işi nispeten basit: Şimdiye kadar yaptığını yani bölgenin kadim halkı Filistinlileri yok etmeyi sürdürmek.

CB Erdoğan’ınki ise daha karmaşık: İslamcı olduğu için Müslüman Filistinlilerin yanında gözükmek zorunda, ama İsrail’i destekleyen Batı’dan para beklediği için İsrail’in karşısında olmamak zorunda.