Osmanlı döneminde kadınlar için hapishane yoktu. Suç işleyen kadınlar, imamın evine yollanırdı ve kadınlar orada mahpus olarak yaşarlardı. Bu durumu niteleyen ‘imamevi’ sözcüğü de kadın hapishaneleri için kullanılıp günümüze kadar geldi.
SELİN AKENGİN
‘İmamevi’ kelimesine baktığımızda, geçmişten günümüze, kadınlar tarafından işlenen suç oranının düşüklüğünü görüyoruz. Bu da, kadın mahkûmların daha geri planda kalmasına ve sorunlarının irdelenmemesine sebep oldu, oluyor. Suç olgusuna bakıldığında da, bunun sebepleri şiddet, yoksulluk ve istismar gibi yine kadına uygulanan baskıcı etmenlerdi.
Türkiye’de hapishanedeki kadınların temel ihtiyaç eksikliği arasında sağlık hizmetlerine erişim, bilgiye erişim gibi birçok sorun mevcut.
“Türk kadını tampon kullanmaz”
Kısa Dalga’nın geçen Ocak’ta yaptığı habere göre, temel ihtiyaç eksikliği konusunda Özyeğin Üniversitesi Hukuk Kliniklerinin başvurusu üzerine hapishanelerde bulunan kadınlara ücretsiz olarak hijyenik ped ve çocuk bezi dağıtılacaktı. Adalet Bakanlığı, 26 Aralık 2022’de verdiği Dostane Çözüm Kararı ile tüm cezaevi yönetimleri ve savcılıklara yazı yazarak, cezaevlerindeki kadınlara ve çocuklara gecikmeksizin ücretsiz hijyenik ped ve çocuk bezi teslim edilmesi talimatını vermişti. Ancak 26 Haziran’da, Diken’de paylaşılan haberde, Gezi tutuklusu sinemacı ve gazeteci Çiğdem Mater’in, regl olduğunda ped yerine tampon kullanmak istediğini fakat cezaevi doktorunun “Türk kadını tampon kullanmaz” diyerek Mater’in bu isteğini reddettiği yazılmıştı. Yaşadıklarını Bianet’te bir yazıyla anlatan Mater, “Cezaevlerinde, tıpkı hayatta olduğu gibi kadınla erkeğin, erkeğin avantajına ayrıldığı yerler var. Erkek cezaevlerinde erkekler her hafta görüşte kıyafetlerini ziyaretçilerine verip yeni kıyafetler alabiliyorlar, biz Bakırköy’de aynı şeyi ayda sadece bir kez yapabiliyoruz” sözleriyle başlayan yazısında, regl olduğunda yaşadıkları zorlukları şu sözlerle aktardı:
“Ben regl oluyorum, herhalde bu cezaevindeki kadınların yüzde 70’i falan gibi. Hadi devletin gözetimi altındaki kadınların temel ihtiyaçlarını karşılaması gerekliliğini pas geçelim, her şeyi kantinden alalım diyelim. Kantinde sadece ped var, tampon yok.
Tampon için dilekçe yazdım, talebim ‘Tampon bakanlık tarafından belirlenen ‘kantinde satılabilir ürünler’ listesinde olmadığı için’ reddedildi. Kadın doğum doktoruyla konuşayım, reçete yazsın diye düşündüm, iki haftada bir Sadi Konuk Hastanesi’nden gelen (erkek) doktor talebimi şöyle reddetti: ‘Türk kadını tampon kullanmaz.’ (Tamponun da milliyeti olduğunu anladığımız anlar.)
Şimdi mesela, kanıtlayamam ama eminim, kadınlar değil erkekler regl olsaydı, cezaevleri kantinlerinde pedden tampona, boy boy menstural cup’a, her bir şey satılırdı. Hayat tecrübesi konuşuyor! Anlayacağınız hayat kadınlar için cezaevinde de çok zor, çocuklarıyla hapiste olanlara, hastalara, yaş almışlara, yabancılara hiç girmedim bile bakın!”
Mahpus anneler ve çocukları
Bir diğer sorun, 0-6 yaş aralığındaki çocukların da anneleriyle cezaevinde olması ve bu çocuklara da ‘mahpus’ statüsü verilmesi. Uluslararası insan hakları belgelerine göre, annesi cezaevinde olan çocuklar ‘mahpus’ statüsünde olmamalı. Bu durum, devletlerin bir sorumluluğu olarak kabul edildiği için, ‘mahpus’ söyleminin ifade edilmemesi gerekiyor. Bazı anne mahkûmların ifadelerine göre hapishanelerde çocuklar için kreş hakkı 1 saat gibi kısa bir zaman. Hatta anneler, çocukları için ‘emekleme hakkı’ gibi gülünç bir kavramla bile karşılaşabiliyorlar. Hapishaneler o kadar kalabalık ki çocukların yerde emekleyebilmesi mümkün değil. Anneler de çareyi ya bebekleri tüm gün kucakta tutmakta ya da yatak üzerlerinde tutmakta bulabiliyorlar. Eğer mümkün bir yer bulunabilirse yere battaniye atıp çocuğu battaniye üzerinde emekletebiliyorlar ancak eğer battaniye cezaevine aitse onu yere seremiyorlar.
Çocuklu kadın mahpuslar hakkında 5 Nisan 2022’de yapılan yasa değişikliğiyle hapishanede çocuğuyla tutulan kadınların denetimli serbestlik, infaz erteleme ya da koşullu salıverilme süreleriyle ilgili lehe düzenlemeler getirildi. Bu düzenlemelerin suç tipi ayrımı yaptığı görülüyor. Öte yandan anne-çocuk ünitelerinin sınırlı kapasitesi dolayısıyla bu ünitelerden faydalanmak için de suç tipinin gözetileceği endişesi bulunuyor.
Sağlık hizmetlerine erişim hakkı
Hapishanelerde dinî ya da felsefi görüşü belirli bir beslenme düzeni gerektirdiğinden veya çölyak, diyabet, kanser, AİDS gibi hastalıklar, hamilelik sebebiyle farklı diyet türleri uygulamak zorunda olan kişiler de bulunuyor. Konuya sağlık açısından baktığımızda, bu kişiler sağlıklı, yeterli ve beslenme alışkanlıklarını sürdürecek gıdaları tüketme hakkına sahip. Mahkemeler tarafından verilen hapis cezaları sadece hürriyeti kısıtlayabilir ve farklı diyetler uygulamak zorunda olan kişilerin bu ihtiyaçlarının karşılanmaması yoluyla onlara kötü muamelede bulunulması kabul edilemez. Ancak 2022’de, Gazete Duvar’da yayınlanan bir haberde, hapishanede iki çölyak hastasına uygun yemek çıkarılmadığını okuyoruz.
Sağlık ve tedavi hakkına yönelik ihlallere kelepçeli muayeneye zorlanma, muayene odasında asker bulunması, ilaçların düzenli olarak verilmemesi, mahpusa ve ailesine sağlığı ve tedavisine ilişkin bilgi verilmemesi, diyet beslenme taleplerinin karşılanmaması, acil durumlarda bile mahpusun ambulans yerine ring aracıyla hastaneye götürülmesi, hastaneye sevklerde mahpuslara yönelik kışkırtıcı, onur kırıcı davranışlar, çıplak aramaya zorlanma, sedyeye kelepçelenme, sağlık görevlilerinin meslek etiği ile bağdaşmayan uygulamalar örnek olarak verilebilir. Sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan diğer bir sorun ise, hastaneye sevke ilişkin evraklarda mahpusa hangi sebepten kaynaklı cezaevinde bulunmasının yazıyor olması. Kişinin mahpus olması önyargılara yol açabiliyorken, buna ek olarak, mahpusların hükümlerine ilişkin bilgilerin doktorlara verilmesi bu önyargıyı iyice çıkmaza sürüklüyor.
Bilgiye erişim hakkı
Bilgiye erişim hakkı konusunda ise demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uyarak kişilerin bilgi edinme hakkını kullanmalarına ilişkin esas ve usulleri bilgi edinme kanunu düzenler. Kişi, bilgi edinme isteğinin sebebini kimseyle paylaşmak zorunda değildir. Buna dayanarak, hapishanede bulunan bir kişi herhangi bir konuda bilgi edinmek için istediği yayına erişebilmeli. Ancak koğuşlarda bulundurulan kitap sayısının (beş veya yedi) sınırlanma durumu, koli aracılığıyla gönderilen kitapların ve ailelerin gönderdiği kitapların mahpuslara verilmemesi gibi sorunlar, zaten ekonomik olarak zorluk yaşayan birçok mahpusun bilgiye erişimini doğrudan engelleyen bir uygulama yumağı oluşturuyor. Kitapların dış kantin aracılığıyla mahpusların ücretini ödeyerek almaları isteniyor ama hiçbir toplatma ve yasaklama kararı olmayan ve geçmişte hapishanelere alınmasında sakınca görülmeyen birçok kitap içeri alınmıyor. Aynı zamanda basım yayın kısıtlı ve TV kanalları kesilebiliyor, haberler çekmeyebiliyor.
Tutuklu kadınların yaşadığı sorunlar
COŞKUN GENÇ
Ülkemizde cezaevi sayısı gün geçtikçe artıyor ve mevcut cezaevlerinin de mahkûm alma kontenjanında artış görülüyor. Fakat bu artışın maalesef genellikle 12 kişilik koğuşlara 20-30, hatta bazen daha da fazla kişinin sığdırılmaya çalışılması ile de sağlanmaya çalışıldığı da biliniyor. Yani, bir başka deyişle, cezaevlerinin kontenjanı insan hakları ihlalleriyle arttırılıyor, limitini aşan koğuşlarda mahkûmların yerde yattıkları da biliniyor.
Cezaevinde bulunan kadın tutuklu/hükümlülerin ise yukarıda izah edilmeye çalışılan sorunlarının yanı sıra farklı sorunları da baş gösteriyor. Öncelikle kadınların erkeklere göre daha farklı fizyolojik ihtiyaçları bulunduğu için baş gösteren hastalıklar da bu nedenle değişebiliyor. Örneğin, cezaevinde bulunan kadın tutuklu/hükümlülerin yeterince vitamin alamamalarından dolayı saçlarının dökülmesi, şikâyetçi oldukları en temel sorunlardan biri olarak sayılabilir. Revire gitme talepleri maalesef her zaman karşılanmadığı için kurumların ihmali sonucu kalıcı problemlerin ortaya çıktığını söylemek yanlış olmaz. Bir başka örnek vermek gerekirse meme kanseri ya da rahim kanseri gibi hastalıkların başlangıç evresinde olan kadınlara hiçbir şekilde farklı tedavi imkânları sağlanmıyor ve bu ihmaller zamanla ihmal olmaktan çıkıp kasıtla yapılan eylemlere geçerek cezaevindeki kadınlar deyim yerindeyse kaderine terk edilebiliyor.
Bu konuların dışında en çok karşılaşılan durumlardan biri de hamile ya da 0-6 yaş arası çocuğu olan kadın mahkûmların yaşadığı problemler ve bu problemlere kayıtsız kalınması. Adalet Bakanlığı’nın resmî sitesinde yer alan Hükümlü Hakları Genelgesi’nde çocuğu bulunan hükümlü kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanması gerektiği çeşitli maddelerde zikredilmiş olmasına rağmen uygulama maalesef öyle değil. Örneğin; ilgili Genelge’nin 72. Maddesinde açıkça ‘Kurumda annesiyle birlikte kalan çocuklara ve süt emziren annelere durumlarına uygun gıda verilir’ denmesine rağmen çoğu kez uygun gıdaların temin edilmediği ya da temin edilme amacıyla adımların atılmadığı görülüyor. Örneği çeşitlendirmek gerekirse, birçok avukat veya gazeteci, cezaevinde çocuklu olan bazı kadınların çocukları için gereken bezleri kurum kantininden temin edemediklerine, ettikleri zaman da bezlerin numaralarının uymadığını anlattıklarına şahit olmuş ya da dinlemişlerdir. Hatta, bazı cezaevlerinin müdürleri bulundukları makamı inisiyatif makamı olarak gördükleri için keyfi ve gaddarlık olarak nitelenecek birçok vicdan dışı ve hukuka aykırı uygulamaya göz yumuyorlar. İtiraf etmek gerekir ki, baroların da bu konuda etkili bir mücadelesi bulunmuyor. Bunun temel sebebinin ise sorunun ‘kendi mahallesinden’ bir tutuklu/hükümlü kadının yaşamıyor olması olduğu düşüncesindeyim.
Kadın olmanın ‘dışarıda’ dahi çok zor olduğu bir dünyada cezaevinde kadın olmak, bir kadının, özellikle de hamile ya da çocuklu kadınların yaşayabileceği en zor durumlardan biri. Yukarıda temel başlıklar çatısı altında ifade etmeye çalıştıklarım yaşanan trajedilerin duygusunu aktaracak cümlelerden oluşmuyor çünkü yaşanılan acıları yazmaya başladığımızda ciltler dolusu hatıralara yer vermek gerektiğini belirtmek isterim. Bu yazı kapsamında şu kadarını söylemek yeterli olacaktır, cezaevlerinde bulunan kadınlar (bazen de çocuklar) başta barolar olmak üzere ilgili tüm STK’lar ve derneklerin mücadele konusu olmalı. Aksi halde yaşanılan ve maalesef bilinmeyen birçok mağduriyet ve ‘ah’ın muhatabı olarak yapılan bu yanlışların bir müsebbibi de biz olmaya devam edeceğiz. Ne diyelim, acının mahallesi de mezhebi de ırkı da olamaz.