YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

“Atatürk” dizisi ve normalleşme

Öncelikle şunu söylemek isterim. Bir diziyi hedef almak, onun yayınlanmaması, hatta hiç çekilmemesi için çaba göstermek, bu örnekte, bana anlamlı görünmüyor. Burada bir zafer yok. Konuyu daha iyi anlamak için belki şunu söyleyebiliriz. Diyelim ki bu sefer yurtdışında Atatürk hakkında “eleştirel” olabilecek bir dizinin projesi duyuruldu. Türkiye de hükümet olarak bunu engellemeye çalıştı ve engelledi. Bu da bir zafer mi olacaktı? Hayır, olmayacaktı.

Yeni bir meselemiz oldu. Disney+ (plus) digital platformunun Atatürk dizisi projesinden (öyle anlaşılıyor ki) vazgeçmesi.

Platform geçen yıl bir duyuru yapmıştı ve dizinin hazırlıklarına başlandığını açıklamıştı. Amaç Cumhuriyet’in 100. yılında, Ekim 2023’te diziyi yayınlamaktı. Fakat geçtiğimiz ay, ABD’deki bazı Ermeni kurumları projenin iptal edilmesi için uluslararası ölçekte faaliyet gösteren Disney şirketine çağrıda bulundular ve bir kampanya başlattılar. Aynı günlerde Disney’in Türkiye’deki ve dünyadaki tüm yerli içerik üretimlerini ekonomik nedenlerle durdurduğu haberi kamuoyuna yansımıştı. Ancak “Atatürk” dizisine devam edileceği haberlerini okuduk basından. 

Son durumda, bir gazete haberinde, Disney+’ın Atatürk dizisi projesinden vazgeçtiği yazıldı. Bu habere göre dizi bunun yerine Türkiye’deki bir televizyonda şifresiz olarak yayınlanacaktı. Bu haberler Disney tarafından henüz teyit edilmedi. Ancak yalanlanmadı da. Açıkçası tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz.

Bu haber üzerine Ermeni lobisi yeniden düşmanlaştırılmış durumda. Bu projeye karşı çıkan ABD’deki kurumlar, Atatürk’ün Türkiye’de azınlıklara özellikle de Ermenilere karşı bir politika izlediğini kendilerine gerekçe yapmışlardı. Öncelikle şunu söylemek isterim. Bir diziyi hedef almak, onun yayınlanmaması, hatta hiç çekilmemesi için çaba göstermek, bu örnekte, bana anlamlı görünmüyor. Dizide ne anlatıldığını bilmeden, -nefret söylemi yoksa- daha en baştan bir “anlatı”yı engellemeye çalışmayı yerinde bulmuyorum doğrusu.

Burada belki bazı itirazlar gelebilir: Ermenilerin –hadi öncesini saymayalım- 1923 sonrası büyük sıkıntılar yaşadığı yönünde. Dolayısıyla böyle bir projeye bazı grupların itiraz etmesinin doğal olduğu görüşü ileri sürülebilir. Bunlar elbette söylenebilir ancak henüz çekilmemiş bir diziyi engelleyerek ne elde edilmiş olundu ki? Bu meselenin etraflıca konuşulması mı sağlanmış olundu şimdi, yoksa tarafların kendi pozisyonlarını daha da sertleştirmesi, iki halk arasında bir diyalog gelişecekse bile bu diyalogun engellenmesi mi? 

Herhalde ikincisi. Şu da söylenebilir: Diyalog uğruna bazı şeyler konuşulmasın mı? İyi ama şunu akılda tutmalıyız: Şu durumda her taraf kendi içinde konuşmuş oluyor, ön yargılar pekişiyor. Sonuçta bir şey konuşulmuyor. 

Bu gelişme üzerine Türkiye siyaseti az evvel bahsettiğim gibi yine Ermeni diasporasını hedefe koydu. Bu da Türkiye siyasetinin sevdiği bir alışkanlık. Henüz dizinin hangi gerekçeyle iptal ettiği bile bilinmezken, RTÜK Disney’den savunma istedi. Tekrar edeyim, ben diziyi izlemeyi isterdim. Türkiye’de yayınlanacağı için yine izlemiş olacağım ancak bunu uluslararası düzeyde tartışamayacağım. Özetle burada bir zafer yok. 

Konuyu daha iyi anlamak için belki şunu söyleyebiliriz. Diyelim ki bu sefer yurtdışında Atatürk hakkında  “eleştirel” olabilecek bir dizinin projesi duyuruldu. Türkiye de hükümet olarak bunu engellemeye çalıştı ve engelledi. Bu da bir zafer mi olacaktı? Hayır, olmayacaktı. 

Öte yandan bu engelleme girişiminin Türkiye- Ermenistan arasındaki “normalleşme” sürecine sekte vuracağı da konuşuluyor, ABD’deki Ermeni kurumları bu yönden de eleştiriliyor. Bu eleştirilerde de haklılık payı olabilir ancak Türkiye- Ermenistan arasındaki normalleşme sürecine sekte vuran başka gelişmeler de var. Bunların başında da Karabağ’a yönelik Azerbaycan ablukası ve Türkiye’nin bu ablukaya verdiği destek yer alıyor. Daha birkaç gün önce Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Azerbaycan Dışişleri Bakanı Bayramov ile görüştükten sonra şunları söyledi:

"Laçin yolu biliyorsunuz Azerbaycan toprağıdır. Dolayısıyla Azerbaycan hangi tedbiri gerekli görüyorsa onu alır. Almak da en büyük egemenlik haklarından biri. Tıbbi geçişler de mümkün. Kapsamlı malzeme nakline uygun diğer güzergahlar da tahsis edilmiş durumda. Bütün bu değerlendirmelere baktığımızda Azerbaycan’ın bu konuda eleştirilmesinin haklı bir zemini olmadığını düşünüyoruz” 

Fidan bunları söylüyor ancak Karabağ’da insani kriz derinleşiyor, AB ve ABD koridorun açılması çağrılarını yineliyor. Öte yandan Erdoğan da Ermenistan’ın karşı çıktığı Zengezur koridoru projesinde ısrarlı. 
Bu tabloda “normalleşme” süreci nasıl ilerleyecek sorusu orta yerde duruyor. Karşılıklı güvensizlik de, ne yazık ki, yine orta yerde duruyor.